1992 yılıydı, Ankara ve İstanbul’la birlikte İzmir’de de her türlü sanat gösterisine elverişli, üretimin her aşamasını karşılayacak birimleri de içinde alacak biçimde birer tiyatro yerleşkesi yapılması tasarlanıyordu. Yerler belirlenmiş, İzmir için Bornova’daki Peterson Köşkü’nün bulunduğu geniş alan seçilmişti.
O dönemin Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Bozkurt Kuruç yeri görmek üzere İzmir’e geldi. İzmir Devlet Tiyatrosu Müdürü’yüm ya, ben de yanında, İzmir’in çağdaş, tam kuruluşlu bir tiyatroya kavuşacağı coşkuyla Sayın Kuruç’la seçilen yerde dolaştık durduk. Yolumuz Uğur Mumcu Parkı’na da düşmüştü, beklemediğimiz bir şeyle karşılaştık: Park içinde bir tiyatronun kaba inşaatı. Bize eşlik eden Belediye Başkanı, bir kültür ve sanat merkezi yapımına başlamış olmaktan mutluydu. Baktık ki, sahne diye tasarlanan alanda ve sahne önünde ana kolonlar yükselmekte. Sahne zaten çok geniş değil, daha da darlaşacak; kimi seyircilerde kolonlar arkasından sahneyi izlemeye çalışacak. İşin çok başı, yanlış uygulama niye düzeltilmesin! O gün en yetkili kişinin uyarı ve yardım önerilerine karşın sonuç değişti mi? Hayır. O kaba inşaat bugün Uğur Mumcu Kültür Merkezi adıyla Bornova halkının hizmetindedir. HER İLÇEDE BİR MERKEZ İzmir’de “kent içi” sayılacak ilçelerde “kültür merkezi” diye birbiri ardından yapılan yapılarda belediyelerin yaklaşımları neredeyse birbirlerine benzer. Güzelyalı’daki bir sinema, önce 150 kişilik tiyatroya dönüştürülmüş, ardından bina yıkılıp yerine Konak Belediyesi’ne bağlı Güzelyalı Kültür Merkezi yapılmıştır. Tiyatro yine üst katta; özenli bir seyirci bölümü ve sahnesi, ardında düz bir duvarın yükseldiği bir yükselti. Oyuncu sahneye girdi mi, bir daha sahneden çıkamayacak sanki! Eşrefpaşa’da pazar yeri yıkılıp temizlenmiş, yerine evlenme tören yeri ile birlikte tiyatro! Konak Belediyesi’ne bağlı “Dr. Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi”. Yine özenli bir salon, elverişli genişlikte bir sahne, derinliğine doğru oyunların oynanmasını yasaklarcasına geride “sakın yaklaşma” der gibi bir duvar. Narlıdere Atatürk Kültür Merkezi, dıştan bakınca Narlıdere’nin çağdaş gelişimiyle uyumlu görkemli bir yapı. Tiyatro, İzmir’de değişmez bir kuralmış gibi, yine üst katta. Salon 600 kişilik, sahnedeki temsili ancak 400 kişi izleyebilir. Yanlardaki seyircinin sahne içindeki oyunu görmelerine yasak konmuş gibi tasarlanmış olmalı! BELEDİYE İMZALI OLUNCA İzmir Devlet Tiyatrosu, yöre halkının ayağına tiyatro getirme adına bu sahnelere geldiğinde ışık düzeneğini de getirmek zorunda kalması bir yana, sahnelerin değişen boyutlarına göre dekorlarından ya parçalar atıyor, ya eklemeler yapıyor. Çaresizce bir “gecekondu” sanat yaklaşımı; bir süre sonra da Devlet Tiyatrosu, yıllardır “oyalandığı” kendi sahnelerine çekiliyor. Belediyelerin “kültür merkezi” adının ayrıcalığı ile yaptıkları yapılarda, çevrelerinde onca boş alan varken özenli oturma yerleri yapıp da asıl oyunun oynanacağı sahneden “yer esirgemeleri”, bir bakıma sinema salonu anlayışından öteye geçememeleri nasıl bir çağdaş yaklaşımının sonucudur, anlamak olası değil. “Mutfağı olmayan büyükçe bir salon” inşa etmek, sanatla iç içe olup yaşamaya yetiyorsa, kim ne diyebilir!