FEDERASYON yetkilileri kulüp temsilcileri, mülki idareciler, emniyet görevlileri, futbol terörüne engel olabilmek için toplantılar yapıp bir dizi önlemlerin alınmasını kararlaştırdılar.
"Futbol karşılaşmalarına deplasman takımının seyircisinin alınmaması" da önlemler arasındaydı. Ancak birileri buna karşı çıkıp bastırınca aldıkları kararların arkasında duramadılar, eski karmaşaya geri dönüldü.
Hollanda’da belediye bizimkine benzer biçimde maçların 5 yıl deplasman takımının seyircisi alınmadan oynanma kararı alıyor ve uyguluyor... (Ajax-Den Haag) Misafir giden 1500-2000 kişi ile ne abad ne de berbat olunur. En büyük sakıncası da 2000 kişinin karşısına 3000 polisin dikilmesidir. Zaten genç ve deneyimsiz bu polisler görevlerini yapamayıp sadece kaba güç ve biber gazıyla yaklaştıkları seyirciyle aralarındaki köprüleri atıyorlar. Böylece arada tamiri mümkün olmayan soğukluklar doğuyor. Sonra ayıkla pirincin taşını...
Saha kapatma ve seyircisiz oynama müeyyideleri ile efendi seyirciye ceza verilmiş oluyor. Kombinesi olmasına rağmen maça giremiyor.
Güzel besteye özendirin
En çok üzüldüğüm, belki de birlikte yaşadıkları evden sabah beraber çıkan polisle kardeşinin karşı karşıya gelmesi... 20 yıldır polis derneklerinde iyi - kötü hizmet veriyorum. Çoğu yüksek okul öğrencisi olan seyirci neden polis kardeşiyle karşı karşıya gelsin? Aldığı emirleri uygulayan polisler en az kabahatli. Polise beste yapan seyircinin de kabahati var mı, yok mu bilmiyorum, ama biber gazı, cop, dayak yiyen seyircinin yerinde olsam, acaba ben de bu şarkıya katılır mıyım diye düşünmüyor değilim. Kabahatin büyüğü kulüp başkanlarının ve mülki amirlerindir. Seyirciyi;
Sık bakalım, sık bakalım
Biber gazı sık bakalım
Kaskını çıkar, maskeyi çıkar
Delikanlı kim bakalım
Yerine daha güzel bestelere özendirmek lazım...
Türk futbolu tepetaklak
"Ne şiş yansın ne kebap" yaklaşımını kendisine ilke edinen federasyonun keyfi yerinde... Saha kapatıyorsun, ama cezalandırdığın kulüp hangi sahayı isterse veriyorsun. Dostluk tamam, paralar cepte... Böyle komik cezalar olmaz, kimseyi kandırmayın...
Federasyon neredeyse, seyirci küfür etsin, kendisi de kestiği cezalardan kasasını doldursun, diye küfür duasına çıkacak. Sonunda kulüpler iflas edecek, herkes ektiğini biçecek. Aç gözlülük yapıp altın yumurtlayan tavuğu kesme gafletine düşmeyin!... Çok açıkça görülen şu ki Türk futbolu tepetaklak gidiyor...
BAŞKANLARA DEVAM
ÖNCEKİ yazılarımın birinde kulüp başkanlarını eleştirmiştim. Haksızlık etmeyelim; kulüp başkanları böyle de diğer başkanlar farklı mı? Özelikle parti başkanları...
Geçmişte bir kısım çevrelerin teşvik, hatta baskıları ile siyasete atıldım; şimdi hatırlamak bile istemediğim bir serüven yaşadım. Böylece parti başkanları ile de ilgili, bizzat görüp yaşayarak edindiğim gözlemlerim oldu.
Birlikte olduğunuz dönemlerde parti başkanınız hakkında en ağır ithamlarda bulunulur, geçmişinde yaşadığı olumsuzluklar dile getirilir; ama siz bunları başkanınıza konduramazsınız... Yanlış bir davranış içinde olsa bile, sizin ona bakış açınız hep masumca olur. Ancak birlikteliğiniz sona erdiğinde gerçekler tüm çıplaklığıyla gözünüzün önüne gelir.
Hak etmeyene yatırım!
Amacına ulaşıp koltuğa oturan başkanınız, daha önce 15 günde bir eşleriyle görüştüğünüzü unutup, eskilerden hiç kimseye selam bile vermemeye başlar. Bir kısmı rakip partilerde mücadele ettiğimiz insanlardan oluşan yeni transfer ettiği dostlarıyla yakınlık kurup, onlarla kucaklaşmaya başlar. Parti yönetiminde bu rakip partilerden aldığı devşirmelere de yer verir. Seçimler gelince, başkan olabilmesi için özveriyle çalışıp kendisine destek olanların bazılarını seçilemeyeceği sıralara koyar, bazılarını ise hiç listeye dahi almaz.
Önemli bir liderimize, hak etmeyenlere neden bu kadar ilgi gösterip yatırım yaptığını, sorduğumda "İyilerden zarar gelmez önce kötülerin işini görelim de gemi yol alsın" diye cevaplamıştı. O zaman pek anlam veremediğim bu cevabın doğruluğunu, tanık olduğum uygulamalardan öğrendim.
Bütün bu özellikleri kendisinde gözlemlediğim en çarpıcı örnek de Tansu Çiller’dir.
Tüm parti başkanları, hele bir de iktidar olmuşlarsa, az çok farklılık gösterseler de birbirlerine benziyorlar.
Vefa duygusu törpülenmeli
İnsanımızın içtenliğinin tipik bir göstergesi olan öpüşüp sarılma geleneğimizi unutup eski dostlarıyla karşılaştıklarında sadece lütfen ellerini uzatıp tokalaşmakla yetinirler. (Aynı davranış biçimi sonradan makam ve para sahibi olan tüm insanlarda görülüyor.) Nedense başka konularda olmasa da bu konuda birden bire batılı (!) kesilirler... Ama 61 yıllık yaşamımda gördüm ki aileden soylu olanlar, bu geleneğimizi sürdürüyorlar. Bu kişilerin eski dostlarıyla olan yakınlık ve sıcaklıklarında hiçbir eksiklik olmuyor. (4 parti genel başkanı ile yakınlığım oldu. Hakkını yiyemem, aynı partide olmamamıza rağmen, Sayın Mesut Yılmaz’ın yakınlığında- ya da uzaklığında- hiçbir değişiklik olmamıştır; öncesinde de sonrasında da hep aynı çizgisini sürdürmüştür.)
Tesadüfen çabuk yükselip birden bire sınıf atlayan kimseler, eski çevrelerinden, eski arkadaşlarından uzaklaşır, onları görmekten hoşlanmazlar. Karşılaştıklarında "Nezaman geldin?"den hemen sonra "Ne zaman gidiyorsun?" sorusunu yapıştırırlar. Çünkü bu insanlar, onlara, komşunun bahçesinden ayva, fındık çaldıklarını, aç kalıp bir ekmeği bölüştüklerini, birbirlerinden borç para aldıklarını, kısaca eskiye ait olup da unutmak istediklerini hatırlatırlar. İşte bunun için "tebdil-i mekanda ferahlık vardır" özdeyişinin gereğini yerine getirirler.
Benim gördüğüm parti başkanı, hele hele başbakan olmak isteyenlerin vefa duygularının iyice törpülenmesi gerekiyor.
Özal ve futbol
Rahmetli Turgut Özal ile başlayan parti başkanlarının futbola ilgisi, diğer liderleri de harekete geçirmişti.. Eskiden hiç ilgi duymayanlar, maça gelmeyenler, kendi adlarına konan cumhurbaşkanlığı, başbakanlık kupalarını dahi genel sekreterlerine ya da bir başka yetkiliye aldıranlar, birden bire futbola sevgi duymaya başladılar.
Özal sadece kendisi maçları takip etmekle kalmayıp eşini de koyu bir futbol fanatiği yapmıştı. Özal’ın başbakan olarak ilgisi, sahaların da modernize edilmesiyle Türk futbolunu çağ atlama yoluna sokmuştur.
Sonra gelenlerin çoğu da futbolseverlere sempatik gözükerek oylarını alabilmek için futbolla aşırı ilgili gibi görünmeye çaba sarf ettiler. Bir defasında Orhan Keçeli ile Sayın Süleyman Demirel’in katılacağı bir maç tertip ettik Sayın Genel Başkanımız 5 dakika bile sahaya bakmayıp eşle dostla partililerle ilgilenmişti.