İnsanlar isterlerse, mutlu olmanın koşul ve ortamını kendileri hazırlayabilirler. Her insanın mutluluk anlayışı ve mutlu olduğu şeyler de farklılık gösterir. Kimi insanlar
"Dünya", kimi insanlar
"Şampiyonlar Ligi", kimi insanlar
"UEFA" kupasını alınca mutlu olur. Kimi insanlar da önce kazanacağı bir kupa organizasyonu düzenletir, sonra bu kupayı alır mutlu olur...
Hava buz gibi, dışarıda tipi var... Yırtık-pırtık çadırında yaşayan garibe
"Nasılsın, iyi misin?" diye sormuşlar. Garip, elini çadırın bir yırtığından dışarı uzatmış ve
"Allah’a çok şükür ben iyiyim, ama vay dışarıdakilerin haline!.." diye cevaplamış. (Kıssadan hisse çıkarmayı, bu kupayı dahi alamayanlara bırakıyorum.) Diyeceğim o ki, mutluluk, insanın Dünya’ya bakışıyla da çok ilgili...
Malzeme konuşturuyor
Bana göre, Fenerbahçe, bu kupa organizasyonunu düzenlemekle iyi yaptı. Hem medyaya malzeme oluşmasına, hem de gündemin değişmesine yardımcı oldu. Liglere ara verilmesinin etkisiyle haber sıkıntısı çeken medya,
"mal bulmuş mağribi gibi" konuya atladı. Pazartesi günü gazetelerin spor sayfaları, manşetten verilen, çarşaf çarşaf kupa töreninin haber ve fotoğrafları ile doluydu. Hemen gündem de değişti. Geldiydi-gittiydi hikayeleriyle çalkalanan federasyonla ilgili haber, yorum, demeçler bir günde yok oluverdi. Hepimizin Fenerbahçe’ye teşekkür borcu var...
Belli ki, F.Bahçe bu sezon beni yanıltmayacak. Zaten futbol, basketbol, voleybola bitmiş gözüyle bakan
Aziz Yıldırım, 10 branşta şampiyon olacağını söylüyor. Bu söyleminin çoğuna ben de katılıyorum. Çünkü gerekli yatırımları yaptı, alt yapıyı hazırladı.
Aziz Yıldırım’ı konuşturan, elindeki malzemedir.
Yanlışa alet olunmasın
Yüzmede de şampiyon olacağını söylüyor... İşte buna itirazım var... Su sporlarından biraz anlayan, sürprizin yok denecek kadar az olduğu spor dallarından birinin yüzme olduğunu bilir. Yüzmede mevzuat yanında, sporcuların dereceleri, gelecekteki şampiyonluklarını üç aşağı-beş yukarı belirler. Ve bu nedenle Fenerbahçe’nin yüzmede şansı yok. Ama
Aziz Yıldırım, buna da bir çare arayışı içerisinde... Yabancı ülkelerden getirteceği
"devşirme" yüzücüleri yarıştırarak 10 şampiyonluğu tamamlama amacına ulaşmaya çalışıyor.
"Olimpiyatta madalya alacağım" diyerek "
ağızlarına bir parmak bal çaldığı" Spor Bakanı, Gençlik ve Spor Genel Müdürü, Yüzme Federasyonu Başkanı da ikna olmuş gibi gözüküyorlar.
Hiçbir ülke, 2008’de madalya alacak sporcusunu vermez. Verseler de bu sporcular, konuyla ilgili düzenlemeler gereği belli bir süre geçmeden ne ülkemizde ne de yurt dışında yarışmalara katılabilirler. Verecekleri sporcular, sadece belli bir süre için Fenerbahçe’yi Türkiye’de şampiyon yapmaya yarar. İlgililerin böyle bir yanlışa alet olmalarına izin veremeyiz. Makamı ne olursa olsun bu ilgililer, işin peşini bırakmayacağımı, bilsinler...
Soruyorum: 2 Gün Türkiye’de yarıştıktan sonra ülkesine dönecek yabancıdan Türk sporuna, ülkemiz sporcularının
önünü kesmekten başka, ne hayır gelir? Avrupa standartlarına göre mali yeterliliğe sahip olmadığı için lisans dahi alamayacak birçok kulübümüzün bulunduğu amatör sporları profesyonel hale getirme çabası, tam da
"kel başa şimşir tarak" deyimine uygun düşüyor. Durum ortada, kararı siz verin!...
Yıldırım ve diğerleri
Aziz Yıldırım’ın
"Her branşta şampiyon olacağız" demesi de çok manidar. Bana göre,
"Her branşta şampiyon olmayı istiyoruz" demeliydi.
Aziz Yıldırım, şampiyonlukları şimdiden belirleyebiliyorsa, o zaman yarışmaya, yarışmasız spor olamayacağına göre de, spora ne gerek var?
"Amaca giden yolda her aracın mübah olduğu görüşü"nün
çağımızda artık yeri olmadığını, birilerinin
Aziz Yıldırım’a hatırlatması gerekiyor.
Ama bir gerçeğin de altını çizelim... Ülkemizde kulüp başkanlarını
"Aziz Yıldırım" ve
"diğerleri" diye niteleyip ayırmak gerekiyor. Doğru ya da yanlış, hep O, bir şeyler yapıyor; diğerleri de hep O’na bakmakla yetiniyor... Diğerlerinin ne vizyonları, ne hedefleri, ne de
Aziz Yıldırım’a karşı çıkacak yürekleri var...
Santrfor antrenörüHEP düşünmüşümdür;
"kaleci antrenörü" oluyor da,
"santrafor antrenörü" neden olmuyor? Gol vuruşlarını iyi bilen birinin, bu konudaki bilgi, birikim ve deneyimlerini oyunculara aktararak, onların yeteneklerinin gelişmesine yardımcı olması gerektiği hep aklımda vardı. Bu kadar uzun yöneticilik yaşamımda böyle bir kadroyu oluşturamadım. Bunda biraz da hocaların suçu olduğunu düşünüyorum. Çoğu, yetki kargaşası olabileceği endişesiyle sıcak bakmadılar...
Tanju Çolak U2 Milli Takımı’nın başına getirildi, çok da iyi yapıldı.
Tanju’dan gençlerimizin de ülkemiz futbolunun da yararlanacağına inanıyorum.
Tanju’ya başarılar diliyorum. Federasyonumuza, Eğitim Dairesi’ne ve
Fatih Terim’e de bu isabetli seçimlerinden dolayı teşekkür ediyorum.
Sevgili Öcal Uluç’a NotCUMARTESİ günü gazetendeki köşende
"Sevgili Ergun Gürsoy’a Not" başlıklı yazında sözünü ettiğin
"Galatasaray" yerine
"G.Saray" yazılması yanlışlığı, benden kaynaklanmıyor. Ben, kulüp ya da takım isimlerini hiçbir kısaltma yapmadan tam olarak yazarak gazeteye gönderiyorum. Bu kısaltmayı basımdaki arkadaşlar yapmışlar. Yine de duyarlılığın için teşekkür ediyorum.