ÜÇ hafta önce V.Manisaspor’un 6 puan gerisinde olan F.Bahçe zirveye oturdu...
Birkaç hafta öncesine kadar, koro halinde "Zico gitmeli, yerine Ersun Yanal gelmeli!" diye bağırıp ahkam kesen, anlı-şanlı "skor" yazarlarımız, yorumcularımız da birdenbire "Zicocu" kesildiler... Demek ki, üç hafta içinde bu iki hocadan birinin futbol bilgi, beceri ve anlayışında olağanüstü bir ilerleme, diğerinde ise tam aksine gerileme olmuştu.
Kimi gündem yaratıp öne çıkmak, kimi kendine yakın gördüğü, kimi de yakın ilişkileri olduğu teknik direktörlerin önünü açmak için bu tür açıklamalar yaparlar. Ve bu açıklamalar, yöneticileri, taraftarı etkiler. Eğer takım kötü gidiyorsa, çaresizlik içinde olan ve bir çıkış yolu arayan yöneticiler de, görevini yapmayan futbolcular da, gözü tuttuğu takımın galibiyetinden başka bir şey görmeyen taraftarlar da bu öneriye sarılır. Asıl yanlış da bundan sonra başlar.
Aranan kan ve enkaz
Kötü gidişin tek suçlusu ilan edilen teknik direktör gönderilir, "kan değişimi" pompalamasıyla yenisi göreve başlatılır... Böylece tüm sorunların üstesinden gelineceği sanılır. Yöneticilerin üzerindeki baskı, bir müddet de olsa kalkar. Futbolcular da karlı çıkarlar. Öyle ya, takımın kötü gidişinden kendilerinin değil, teknik direktörün sorumlu olduğu anlaşılmıştır. Hele bir de, yeni hocayla ilk 1-2 maçında iyi sonuç alırsa, "aranan kan" bulunmuş olur. Kötü gidiş devam ederse de yeni hocanın söylemi hazırdır: "Enkaz devraldık."
Ama işin böyle olmadığı kısa sürede ortaya çıkar ve asıl hüsran bundan sonra başlar...
Futbolumuzun geçmişi de bugünü de bunun örnekleri ile doludur.
Mustafa Uğur, K.Erciyesspor’u 1. Lig’e yükseltti. Geçen sezon takımı, bu sezon içinde bulunduğumuz tarihe denk gelen 12 haftada 21 puan kazandı. Bu sezon takımı birkaç maçta başarısız olunca, derhal işine son verildi ve yerine İran’da bir takımı çalıştıran Lorant getirildi. Sonuç ortada...
Trabzonspor, Lazaroni yerine getirilen Ziya Doğan’la ilk maçında, İstanbul’da Beşiktaş’ı yendi. Bir maçın sonucuna bakıp Doğan’ı yere göğe sığdıramayanlar, son haftalarda Trabzonspor üst üste mağlup olunca, hemen onun yerine de teknik direktör arayışlarına başladılar.
Dilimin döndüğünce bu yanlışlığı bundan önce de birkaç kez vurgulamaya çalıştım. Galiba en anlamlı açıklamayı, üç yılda dört teknik direktör değiştiren Beşiktaş’ın başındaki Tigana,"Sihirbaz değilim" diyerek dile getirmiş oldu.
Adamın varsa tamam
İşin bir başka boyutu da zaman içinde Türkiye’de bir "teknik direktör lobisi"nin oluşması... Bu lobi hangi hocanın, hangi kulübe gitmesi gerektiği konusunda yöneticileri, taraftarı, hatta kamuoyunu yönlendiriyor. Amaçları, her kulübün başında kendi adamları olan hocanın bulunmasını sağlamak... Teknik direktörlerin bir kısmı da bu oyunun içinde... Kimin, kimlerin adamı olduğu, kimlerin tavassutu veya etkisiyle hangi kulüplere yerleştirildiği artık biliniyor. Gündemde tutulan belli isimler, bir kulüpten diğerine gidiyor, geliyor. Adamı olmayan kulüp bulamıyor.
Zaman zaman boştaki hocaların bazılarının "Falanca takım zaten beni düşünüyor, ama eşdeğerde rakiplerim var, söyle de beni tercih etsinler" diye bana da başvurdukları oluyor. Hiçbir teknik direktör, Ergun Gürsoy’un, federasyon başkanının ya da bilmem kimin yakını diye bir takımın başına gelememelidir.
Tebrikler Fenerbahçe
Ayağı topa değmemiş, futbolun "f"sinden habersiz yazarı, yorumcusu artık ellerini bu alandan çeksinler!.. Herkes gibi onların da akıllarının erdiğince eleştiri hakları var, ama bıraksınlar da kulüpler kendilerini yönetsinler...
Bir sözüm de işini bilmeyen şaşkın yöneticilere... Hemen paniğe kapılmayın, günü kurtarmak yerine uzun vadeli düşünün, sözde yazarların, yorumcuların dolduruşuyla değil, bilenlerin ve en önemlisi kendi sağduyunuzun sesini dinleyerek karar verin... Doğru tedavinin ilk ve vazgeçilmez koşulunun doğru teşhis olduğunu aklınızdan hiç çıkarmayın!...
Başta Aziz Yıldırım olmak üzere Fenerbahçe yönetimini, tüm olumsuzluk ve baskılara rağmen, Arthur Zico’nun arkasında değil de yanında yer alarak sergiledikleri doğru ve kararlı tutumları nedeniyle kutluyorum.
BRAVO LEVENT KIZIL
BURSASPOR Başkanı Levent Kızıl, F.Bahçe maçından sonra bir kısım seyircisine hak ettiği sert açıklamalarda bulundu. Böylece çoğu başkan ve yöneticinin çekindiği bir davranış biçimi sergileyerek, yanlış yapan seyirci de olsa, karşı çıkılabileceğini ortaya koydu.
İki yıl birlikte çalıştığı teknik direktörü Raşit Çetiner’in ayrılma "restini" de aynen gördü. Yerine 1. Lig deneyimi olmayan Engin İpekoğlu’nu atayarak, cesur yöneticilerin başarıya giden yolda gerektiğinde "risk alma" seçeneğini de kullanabileceklerini gösterdi.
Levent Kızıl’ın bu yürekli ve diğer yöneticilere örnek teşkil eden davranışlarını övgüye değer buluyorum. Engin’in de yakaladığı şansı değerlendirip, saha içinde gururlu ve otoriter, saha dışında mütevazı olmasını bekliyoruz. Her ikisine de başarılar...