Paylaş
Ergi Şener: Dijital dönüşümün ve yeni teknolojilerin İK'ya etkisi ne aşamada? İçinde bulunduğumuz süreç, İK'nın dijitalleşmesini nasıl etkiledi, İK açısından hangi uygulamalar ve teknolojiler öne çıkıyor?
Berna Öztınaz: Yeni çalışma modelleri ile birlikte yeni uygulamalar da gündemimizde daha çok yer almaya başladı. İş süreçlerinde dijitalizasyonun sağladığı hız ve çeviklik İK’ya büyük kolaylıklar sağlıyor. Bu kolaylıklar; maaş değerlendirmelerinden, performans takibine, hedeflerin belirlenmesinden, işe alım süreçlerine kadar geniş bir yelpazede kendine yer buluyor.
Teknolojinin gelişmesiyle birlikte uzaktan çalışmada ekiplerin performansını yönetmeye yardımcı olacak araç ve uygulamaların sayısı da git gide artıyor. Çünkü, uzaktan çalışma sırasında çalışan verimliliğini arttırmak ve desteklemek için ekibin hangi iş üzerinde çalıştığının bilinmesi önemli oluyor. İK uzmanları bu amaçla çeşitli akıllı ofis uygulamalarını, dijital toplantı uygulamalarını iş yapış stillerine entegre ederek yeni çalışma modellerini deniyor ve ekipleri üzerindeki farkındalıklarını arttırma yoluna gidiyor.
Salgın süreci tabii her konuda olduğu gibi dijitalleşme yolunda da İK’nın çalışmalarını oldukça etkiledi ve İK’nın teknoloji ile entegrasyonunu artırdı. Bununla birlikte PERYÖN – Türkiye İnsan Yönetimi Derneği olarak geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiğimiz bir ankete göre Türkiye’deki kurumların dijitalleşme özelinde yaptığı düzenlemeler pek çok çalışanın gözünde yeterli değil. Öyle ki geçtiğimiz günlerde tamamlanan ve 110 kurumun katıldığı ankete baktığımızda “kurumum dijital dönüşüme hazır değil” diyenlerin oranı yüzde 60’ı buluyor. Çalışanların yüzde 75’i şirketimde dijitalleşme konusunda sürdürebilir politikalar izlenmiyor derken, dijital İK çalışmalarını yetersiz bulanların oranı ise yüzde 100. Bütün bu veriler dijitalin iş hayatına tam olarak entegre olması için çalışmaların artarak devam etmesi gerektiğini bize gösteriyor.
Ergi Şener: Bu süreç belirsizlik ve bilinmezlikten kaynaklı olarak her bireyi negatif olarak etkiliyor. Sürecin belirsizliği, toplum sağlığını ve çalışanların akıl ve ruh sağlığını da olumsuz etkiliyor. Çalışanları desteklemeye yönelik olarak sizce yapılması gerekenler neler?
Berna Öztınaz: Salgın, birçok çalışanın kişisel ve profesyonel yaşamında benzeri görülmemiş kargaşa yarattı. Araştırmalar pek çok çalışan için pandeminin profesyonel kariyerlerinin en stresli zamanı olduğunu gösteriyor. Açıkçası, hiçbirimiz için normal zamanlar olmadı. Pandeminin belirsizliği içinde birçok çalışan çalışma rutinlerinde aniden köklü değişiklikleri kabul etmek zorunda kaldı. Sağlık tehdidi, belirsizlik, değişiklikler ve çokça bilinmeyen her şey çok stresli oldu.
Böyle dönemlerde kurumların işlerini sağlıklı ve verimli bir şekilde sürdürebilmesi için çalışanlarını dinlemesi, anlaması ve desteklemesi çok önemli. Çünkü belirsizlik kaynaklı stres, iş yaşamında çokça değer verilen; kontrol, büyüme ve üretkenlik gibi pek çok konu ile doğrudan bağlantılı. Pandemiyle birlikte artan strese karşı çalışanların doğru bir stratejiyle desteklenmesi daha fazla önem kazandı.
Kurumların ilk başta esnek bir yapıya sahip olması gerekiyor. Bu aşamada belirli zamanlarda evden çalışılmasına müsaade etmek, eğer çalışanın stres seviyesi çok artmışsa belirli dönemlerde iş yükünü azaltmak ve esnek çalışma saatlerine izin vermek anlamlı olabilir. Çalışanlara liderler tarafından gösterilecek ufak jestler de onların psikolojik olarak rahatlamalarını ve şirketleri tarafından önemsendiklerini hissetmelerini sağlayacaktır. Ekiplere tercihlerini sormak, fikirlerine danışmak ve yeri geldiğinde akıl hocalığı yapmak önemlidir. Ayrıca çalışanlara bütün bu süreçler konusunda da mümkün olduğu kadar şeffaf bir şekilde bilgilendirmeler yapmak, belirsizlik etkisini azaltarak, çalışanların rahatlamalarına yardımcı olacaktır. Daha büyük organizasyonların bu dönemde endüstri ve örgüt psikologları ile çalışarak çalışanlarının yeni dönemin sorunları ile başa çıkmaları ve işyerlerinin sağlıklı olarak açılması için destek almaları da yerinde olacaktır.
Ergi Şener: Bu dönemde organizasyonlar ve çalışanlar açısından, işlerin verimli devam etmesi için en önemli konulardan biri de güven oluşturmak. Sizce, organizasyonlar güven sağlamak adına neler yapmalı?
Berna Öztınaz: Pandemi süreci daha önce hiçbirimizin deneyimlemediği yepyeni bir gerçeklikle bizi tanıştırdı. Bu gerçeklik içinde ilişkilerimiz, eylemlerimiz, başkalarından beklentilerimiz için de bizi birbirimize bağlayan ‘güven’ oldu. Yönü belli olmayan bu belirsizlikte kurumların, işletmelerin ve diğer kuruluşların taahhütlerini yerine getirmelerini ve sorumlu davranmalarını bekledik. İçinde bulunduğumuz topluluklarda güvenle hareket edebilmeyi, ilişkilerimize ve belirli gerçeklere güvenebilmeyi umduk. Araştırmalar, güvenin varlığının olumlu sonuçların kaynağı olduğunu gösteriyor. Güçlü bir güven duygusuna sahip gruplar, topluluklar, krizlere daha iyi yanıt verebiliyor.
Kurumlar için güvenilir olmak; paydaşların ihtiyaçlarına ve endişelerine iki şekilde yaklaşmayı içerir: yetkinlik ve niyetle. Bu eylemler sadece bir şirketin sözünü yerine getirmekle kalmaz, aynı zamanda ilişkileri de güçlendirir. Ayrıca kurumlar, çalışanın aklından geçen ve stres yaratan ‘İşyerimde güvende miyim?’ ‘İşimi kaybedecek miyim?’ gibi pek çok soruyu da öngörmek ve yönetmek zorunda. Bu noktada, kurumlar için unutulmaması gereken en önemli konu; pandemi karşısında en büyük silah aşıysa, ikinci en büyük şey iletişim. Dolayısıyla şirketlere verebileceğim en büyük tavsiye ekipleri ve çalışanları ile şeffaf, net ve düzenli bir iletişim frekansı tutturmak olacaktır. Bu açıdan bütün çalışanlara görevlerinin ne olduğu, kendilerinden ne beklendiği ve ne zaman beklendiği konusunda açık olunmalı ve düzenli geri bildirimlerle iş süreçleri desteklenmelidir. Paydaşların güvenini dengelemek, iş liderlerinin gündemindeki en önemli maddelerden biridir. Bunu, güvene dayalı bir vizyon ve amaçla yapmalı ve yetkin, dürüst ve açık bir niyetle sunmalıdırlar.
Ergi Şener: Yeni normal ile birlikte ofis alanlarımızda ve ofislerimizde temel değişimler neler olacak?
Berna Öztınaz: Yeni normal ile birlikte iş hayatında genel kabul görmüş olan konularda büyük değişiklikler gerçekleşti. Örnek vermek gerekirse, salgından önce ofis; üretkenlik, kurum kültürü ve şirketlerin kendi aralarında girdiği yeni yetenekleri kazanma savaşlarının odak noktasıydı. Bunun için kurumlar merkezlerinin bulunduğu şehirdeki birinci sınıf ofislerini bir prestij kaynağı olarak göstererek rekabette avantajlı tarafta olmaya çalışıyorlardı. Ama artık bu konu değişti. Salgınla birlikte uzaktan çalışmayı ilk defa deneyimleyen şirketlerin sayısı oldukça arttı ve bu kurumların da büyük bir çoğunluğu hibrit çalışma modellerini uygulamaya koyarak, ekiplerini dönüşümlü olarak ofislere çağırmaya başlayacak. Bu sebeple, önümüzdeki dönemde, iş hayatında fiziksel etkileşimin daha az olduğu, toplantıların teknolojik çözümlerle uzaktan bağlantı yoluyla yapıldığı ve hijyenin en önemli konulardan biri olduğu bir çalışma düzeni bizi bekliyor.
Ofisler de yeni iş dünyasının gereksinimlerine uyum sağlayacak, küçük ama fonksiyonel yapılar haline gelecek. Artık büyük toplantı salonları, özel ofisler ve özel çalışma alanları gibi alanlar ofislerde daha az yer işgal edecek. Geleceğin ofislerinde sağlam bir teknolojik altyapı ile desteklenen ortak çalışma alanları öne çıkacak. Ayrıca ofislerin, çalışanların yoğunluklu olarak yaşadığı yerlere yakın olarak konumlandırılması da, iş hayatında fazlaca değerlendirilen bir konu olacak.
Yeni normalin gereklerine dikkat çekmek ve ofislerin geleceğine dair şirketleri hazırlamak için PERYÖN olarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Paydaşı olduğumuz ortak düşünce ve proje platformu olan “Re-Set Workspaces” ile Kovid-19 salgını sonrasında ofis ve çalışma alanı kavramının değişimini ve geleceğini ele alarak üyelerimizi Kovid-19 sonrasındaki iş alanları kavramına dair bilgilendiriyoruz.
Ergi Şener: Yeni dönemin öne çıkan yetkinlikleri neler olacak? Kendini geliştirmek isteyen profesyonellere bu dönemde tavsiyeleriniz neler olur?
Berna Öztınaz: Yeni dönemin getirdiği dinamizmle birlikte çevik, hızlı, uyumlu, öğrenmeye açık ve değişime istekli çalışanların, zamanımızın yıldızı olmaya başladığını söyleyebilirim. İçinden geçtiğimiz pandemi gibi belirsizlik ortamlarında yönetmeye ve sonuç almaya yetkin kişilere olan ihtiyaç artıyor. Yatırım yapılacak kişilerde aranan özellikler arasında ise; girişimcilik, doğru analiz yeteneği, karmaşık problem çözme kabiliyeti ve empati, çeviklik, uyum gösterme gibi konular öne çıkıyor. İş geliştirme yetkinliği ve kurum içi girişimcilik dikkat çeken diğer yetkinlikler arasında sayılabilir. Ayrıca dijitalleşmenin giderek artan ivmesiyle birlikte teknolojiyi özümseyen ve kendini yeni trendlere sürekli olarak adapte eden profesyoneller de ajandalarımızın üst sıralarında kendilerine yer buluyor.
Kendilerini geliştirmek isteyen İK profesyonellerine ve adaylarına verebileceğim ilk tavsiye, işlerini derinlemesine anlamaları ve şirketlerini iyi tanımaları. Şirketin kimlerle rekabet ettiğinin, avantajlarının, dezavantajlarının bilinmesi önemli. Sonrasında kendilerinin şirkete katabilecekleri değerler hakkında düşünmeleri ve çalışmaları gerekiyor. Ayrıca İK profesyonellerinin öğrenme ve network bağlantılarına katılmaları ve uzmanları takip ederek kendilerini güncel tutmaları bir başka önemli konu. Farklı alanlarda doğru mentörlere ulaşmak ve örnek almak da bu aşamada öne çıkmaları için iyi bir kaynak olabilir.
Paylaş