Paylaş
Bununla birlikte, iyi bir girişimci olmanın gereklilikleri konusunda oldukça fazla ve farklı görüş bulunuyor. Girişimciliğin belirli bir formülünün olmamasının yanı sıra, başarılı girişimcilerin bir takım belirgin karakteristik özelliklerinin olduğunu da kabul etmek gerekiyor. 15 yılı aşkın bir süredir, Türkiye girişimcilik ekosisteminde yer alan, son 10 yıldır ise Silikon Vadisi’nin önde gelen şirketleri ve start-up’ları ile yakın ilişkiler içerisinde bulunan bir teknolojisi girişimcisi olarak, kendi start-up’larını kurmayı planlayan gençler ile birtakım tavsiyelerimi paylaşmak istedim.
Girişimcilikte iş – yaşam dengesi diye bir şey yok
Bir start-up’ı nasıl tanımlayabiliriz?
Silikon Vadisi’nde öne çıkan tanımlamaya göre: “Farklı bir gelecek inşa etmek üzere, bir plan üzerinde anlaşmış en küçük insan topluluğu…” Tanımdan da anlayacağımız üzere minimum kaynak ile olabildiğince hızlı bir şekilde, ortak ve iddialı bir amaç uğruna çok çalışmayı gerektiren bir kavram…
Başarılı bir girişimci olmanın sırrı, 7/24 çalışmakta ve tamamen işe odaklanmakta yatıyor. Bunun için de fikre inanmak, odaklanmak ve yapılan işi severek, tutku ile yapmak şart. Girişimci, bir yandan, fikrini hayata geçirerek, müşterilerin kullanımına sunmak için somutlaştırmaya çalışırken; bir yandan da gerekli olan bağlantıları kurarak, network’unu genişletmek ve girişimi için gerekli yatırımı bulmak durumunda. Bütün bunlardan dolayı da gerçek bir girişimci olabilmek için “rahatsız” olmaya hazır olmak gerekiyor, çünkü girişimcilik oldukça dengesiz, belirsiz, riskli ve yıpratıcı bir süreç…
Girişimci için olmazsa olmazlar: Zaman Yönetimi, Odak ve Hız
En kabul görmüş girişimci tanımlarından biri şu şekilde: “Zamanını ve parasını bir fikri hayata geçirmek için riske eden kişi”… Bu tanımda öne çıktığı üzere, zaman bir girişimci için en önemli kaynak ve en değerli varlık. Bu nedenle bir günü ya da haftayı planlarken, nelerin öncelikli olduğunun ve nelerin yapılması gerektiğinin belirlenmesi oldukça önemli. Zamanın nasıl planlanması gerektiği konusunda gerçekçi olmak ve bunun üzerinde düşünmek de çok kritik.
Girişimcinin, rekabet avantajı sağlaması ve rakiplerine kıyasla öne geçmesi açısından en önemli silahlardan biri de hız. Özellikle, öngörülemeyen, belirsiz ortamlarda hız ve odaklanma başarının en önemli katalizörleri durumunda. Aynı fikrin, çok benzer formatlarda, ortalama bir VC’ye (venture capital - risk sermayesi fonu) 6 ay içerisinde 3 - 4 farklı formatta geldiğini göz önünde bulundurursak, başarıda hız faktörünü daha iyi anlayabiliriz.
Başarılı firmaların çoğunda hızın önemi, duvarlara yazılı sloganlarla, organizasyon kültürünün bir parçası haline getirilmeye çalışılıyor. Bu motto, Facebook’un duvarlarında “Bitmiş, mükemmelden iyidir” (Done is better than perfect) şeklinde ifade edilirken, Google’ın CEO’su Larry Page tarafından “Yavaş ve iyi kararları olan hiçbir şirket yoktur, hızlı karar veren iyi firmalar vardır” (There are no companies that have good slow decisions) şeklinde belirtiliyor…
Amacını belirle ve inandığın doğrunun peşinde ilerle
Girişimciyi başarıya götüren yolların başında, kendini tanıması, neleri iyi yaptığını, hangi alanlarda başarılı olduğunu analiz etmesi ve gelişime açık yönlerini anlayarak bu doğrultuda gerekli çalışmaları gerçekleştirmesi geliyor. Girişimcinin amacını belirleyip, bu amaca yönelik ilerleyebilmesi için, gerçeklerin ve koşulların farkında olması; hayalleri ve beklentileri gerçeğin önünde tutmaması gerekiyor. Bununla birlikte, başarılı girişimcilerin en önemli özelliklerinden biri de “büyük açığı” (the big short) fark etmeleri ve herkes karşı olsa da bu yanlışı görerek, dile getirebilmeleri. Ancak, yanlışı fark etmek ya da söylemenin yanında, bunu düzeltmek için gerekli olan enerjiye ve isteğe de sahip olmak ve sonuç alıncaya kadar pes etmemek gerekiyor. Amaçlarını doğru belirleyerek, bunu gerçekleştirmek için her türlü zorluğa göğüs gererek çalışan girişimciler; kalıcı değerler sağlayarak, “yıkıcı” (disruptive) işlere imza atmayı başarıyor.
Birlikten kuvvet doğuyor…
Teknoloji tarihi, başarılı ve güçlü iş birliği hikayeleri ile dolu. Fikrini kimseyle paylaşmadan, tek tabanca bir şeyler yapmak isteyen sözde kahraman girişimciler (solopreneurs) bir an önce birlikten kuvvet doğduğunu anlayarak, kendilerinin eksik olduğu uzmanlık alanlarında gerekli desteği almaya başlamalılar.
Buna örnek olarak, Steve Jobs, takım çalışmasına verdiği önemi anlatırken, kendisinin de hayranı olduğu Beatles’tan bahsediyor: “İş yapış modelim Beatles modelidir”. Birbirlerinin olumsuz eğilimlerini kontrol altında tutan dört adam vardı. Birbirlerini dengelediler ve toplamları, parçaların toplamından daha büyük oldu. İş hayatını işte böyle görüyorum: işteki büyük başarılar hiçbir zaman bir kişi tarafından yapılmaz, bir grup insan tarafından yapılır.”
Steve Jobs My Model in Business is the Beatles:
Para, Para, Para…
Para olmadan büyümek mümkün değil. Pek çok start-up’ın batış sebebi nakitsiz kalmalarından kaynaklanıyor. Facebook, WhatsApp, Uber gibi pek çok firma baştan yeterli kaynaklara erişip, gerekli sermayeyi elde edecek şekilde yatırım almalarına rağmen, ölçeklenebilir bir şekilde büyümek üzere sürekli yatırım almaya devam ettiler. Nakit akışını sağlamak için de yatırımcılar ile şirketin vizyonunda, amaçlarında anlaşmış olmak, açık bir iletişim ile güvenilirlik doğrultusunda ilişkileri sürdürmek gerekiyor. Son zamanlarda, start-uplara yönelik artan bir kullanım olan “smart money” (akıllı para) bu gereksinimi oldukça güzel anlatan bir ifade. Parayı bulmak kadar, şirketi büyütecek, farklı alanlarda yayılımı ve kullanımı sağlayacak, şirket bilinirliğini oluşturacak doğru kişilerden parayı temin etmek çok daha önemli ve bir o kadar da zor bir hale gelmiş durumda. Ülkemizde de yatırım yapılacak para çok, ama ne yazık ki “smart money” çok çok az, bu nedenle de başarı potansiyeli çok yüksek start-uplar potansiyellerini ortaya çıkarmadan piyasadan silinmeye mahkum olmaktalar.
Eğer bir şey yapmazsan, kimse sana gelmez…
“Eğer bir şey yaparsan, sana gelirler” ifadesi her zaman doğru olmayabilir, ancak “eğer bir şey yapmazsan, kimse sana gelmez...” her zaman için doğru bir ifadedir. İşe odaklanıp, bir ürün ortaya çıkarmak ve bunu da olabilecek en fazla sayıda insanın kullanımına sunmak, bir girişimci için rüştünü ispat etmesi adına oldukça önemli. Marc Zuckerberg bunu “The Hacker Way” olarak adlandırıyor. Hızlı ilerleyip, bazı şeyleri yıka yıka gerçekleştirmek ve üzerinde çalıştığınız her neyse bunu kullanılabilecek bir şekilde göstermeniz gerekiyor. Başka bir ifade ile de bir şey olmuyor diye sızlanmaktansa, “do first, apologise later” (önce yap, sonra özür dile) ...
Kullanıcı deneyiminin büyüsü…
Başarılı girişimcileri incelediğimizde, kullanıcı deneyimi (user experience- UX) çalışmalarının önemini anlayıp, UX’i ürün geliştirme stratejilerinde doğru kullanarak, rekabette ciddi anlamda öne çıktıklarını ve “baskın tasarım” (dominant design) olarak adlandırılan ürünler çıkararak, taklit edilseler bile, pazarın hâkimi olduklarını görüyoruz. Teknoloji geliştirme ve UX birbiriyle oldukça etkileşen, birbirini besleyen, ancak ürün döngüsünde bir sistematiği olan süreçler. Steve Jobs bu etkileşimi “Önce kullanıcı deneyimi ile başlayıp, sonrasında teknoloji ile çalışmayı ilerletmelisiniz – diğer türlü değil” diyerek gayet güzel özetlemişti. Aslında, teknoloji işin kolay tarafı, asıl zor olan müşteri deneyimini doğru tasarlayabilmeyi başarabilmek… Deneyim doğru kurgulandığında, başarının en büyük anahtarı olan, tüketici davranışlarını değiştirmek de kolaylaşıyor.
Girişimcilik hayal etmesi kolay, icra etmesi zor bir meslektir…
Herkes girişimci olmak istiyor, başarılı girişimciler göz önüne çıkarılıyor, örnek gösteriliyor; ancak aslında çok daha fazla sayıda olan başarısız girişimcileri kimse görmüyor ya da görmezden geliyor… Ülkemizde de son zamanlarda girişimcilik oldukça ön plana çıktı, ancak doğru altyapılar ve kültür oluşmadan gündem yaratıldığı ve özendirildiği için girişimcilerin çok daha fazla zorluklarla baş etmesi gerekiyor.
Olsun...
İyi niyetli girişimcilerin bir şeyler başarmak, insanlığın problemlerini çözmek, dünyayı daha iyi bir gelecek için değiştirmek uğruna kurdukları hayallerin bir bölümü bile başarılı olsa, bunlar daha yaşanılası, daha iyi bir dünyaya vesile olarak insanlığa yarar sağlayacaktır...
Paylaş