Yeni formül: Yunanistan’ı koruma duvarı

ŞİMDİ de Almanya ve Fransa’nın gündeme getirdiği “Yunanistan’ın temerrüde düşmemesi için koruma duvarı oluşturulması” formülünü tartışmaya başladık. Aslında bu duvar yeni değil; 450 milyar Eeuro’luk kurtarma fonunun hacmi 2 trilyon euroya çıkartılacak, başta Yunanistan olmak üzere sorunlu ülkelerin temerrüde düşmesi bu fonla engellenecek.

Peki, neden Almanya ve Fransa derseniz nedeni açık; çünkü Yunanistan ve sorunlu ülkeler batarsa özellikle bu iki ülkenin bazı bankaları batma noktasına gelecek.
Almanya Başbakanı Angela Merkel, Yunanistan’ın içinde bulunduğu durumla, 2008 yılında küresel finansal krizin çıkmasını tetikleyen ABD’li yatırım bankası Lehman Brothers’ın iflası arasında benzerlik kurarak, “Yolun ortasında yatırımcıların güvenini yok edecek işler yapamayız, o zaman hiç kimse Avrupa’ya daha fazla yatırım yapmaz” demiş.                                                   Bence Merkel, Lehman Brothers örneğiyle asıl olarak ABD’ye mesaj veriyor. IMF-Dünya Bankası toplantılarında öne çıkan gelişmelerden biri de ABD ile AB’nin küresel ekonominin geldiği nokta konusunda birbirlerini suçlamaları idi. ABD çok açık söylemiyor ama perde arkasında Avrupa’nın da kendileri gibi gerekirse banka batışlarına izin vermesi, büyüyen faturayı biran önce ödemesi gerektiği görüşünü savunuyor. İşte Merkel de Lehman Brothers örneğini vererek, ABD’nin bu formülüne karşı durmaya devam ettiğini gösteriyor.
Peki, koruma duvarının yükseltilmesi işe yarar mı derseniz, bence çok şüpheli.
Merkel, bu artırım için Parlamento’dan Perşembe günü yasa çıkaracaklarını belirtirken, geriye kalan 16 ülkenin yasa çıkarması gerektiğini de unutmayalım. Dolayısıyla Avrupa’yı çok zor bir süreç bekliyor. 17 ülkenin parlamentosundan da yasa çıksa bile, bu duvarın artırılmasının işe yarayıp yaramayacağı yine de şüpheli. Dün faiz artırımı yapılacağının açıklanması euro-dolar paritesindeki gidişatı törpüledi ama bunun da çözüm olması mümkün gözükmüyor.
Avrupa sadece bu açıdan değil, Almanya’nın kriz nedeniyle ödediği ve ödeyeceği büyük faturanın karşılığında siyasi gücünü artırması isteği nedeniyle de büyük tartışma içinde.
İÇERDE KUR PANİĞİ
İç piyasalarda ise kurlara ilişkin ciddi bir panik havası görülüyor. Sadece bankacılık kesiminde değil, şimdiye kadar dövizle yüksek borçlanmalar yapan reel kesim şirketlerinde asıl paniği hissetmek mümkün. Dolar kuru dün bir ara 1.85’i geçerken, işin kötü tarafı, çaprazda gerilemesine rağmen içeride euronun da yükseldiğini gördük.
Bu durum içerideki döviz talebinin yüksek olduğunu, büyük ölçüde de döviz borçlanması fazla olan kesimlerin talepte bulunduğunu gösteriyor.
Bu ne demek derseniz; döviz borçluları kurların yukarı gideceğini düşünüyor, o nedenle 1.80’lerin üzerinde bile dolar almaya razı oluyorlar demek. Peki, durup dururken kurları yükseltmeye karar verip demeçlerle bu işi başlatan Merkez Bankası ve Hükümet yetkilileri, şimdi bir şey yapabilir mi? Dolar kuru 1.74’e çıkınca “TL yüzde 5-10 arasında değersiz kaldı” deyip, “kuru sözle 1.70’e indiren” Merkez Bankası şimdi bu gidişi durduracak mı?
Bu aşamada kimsenin bir şey yapabileceği yok. Gelinen nokta, rating artırımına rağmen Türkiye’ye ilişkin risk algılamasının arttığını gösteriyor. Bunun nedeni de “gelişmiş ülke merkez bankalarına örnek olan Merkez Bankamız”ın enflasyonu tümüyle göz ardı edip, zamansız kur artırma kararı vermesi, bu arada da faiz düşürmeye başlaması.
Bakalım, IMF’in yeniden fiyat istikrarı odaklı para politikasına dönmesi, rezervleri satmaması gerektiği konularında açıkca uyardığı ekonomi yönetimimiz şimdi ne yapacak?
Yazarın Tüm Yazıları