DÜN gerçekleşen Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) genel kurulunda eski heyecana rastlamak mümkün değildi.
Gerçi seçimsiz genel kurullarda heyecan eksikliği hep olurdu ama son yıllardaki genel kurullar yine de daha heyecanlı geçerdi. Bu kez delegelerde, yani Anadolu’nun her yerinden gelmiş irili ufaklı işadamlarında heyecan eksikliği barizdi. TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu, hâlâ eski heyecanını korumaya çalışıyor, herkesle birebir ilgilenmeye, herkese dokunmaya devam ediyor, yeni amaç ve hedefler bulmaya, bunları tabana iletmeye çalışıyor ama bence taban yorgun olduğu için, Başkanın çabası da eskisi kadar delegeleri canlandırmaya yetmiyor.
Genel Kurul öncesi konuştuğumuz Güneydoğu Anadolu’dan bir oda başkanı, sorumuz üzerine bölgede işlerin hiç de iyi olmadığını söylüyor. Artık politikacının gel-git’lerinden yorulduklarını, son dönemde bölgede yeniden çatışma havasının hakim olmaya başladığını söyleyip, hükümetin politikalarından, bölgeye dönük tavrından yakınıyor. Akdeniz’den bir oda başkanı Suriye ile çatışma ihtimalinin devam etmesinden korkuyor. Turizm başta olmak üzere, ülkenin böyle bir çatışmadan çok olumsuz etkileneceğini, hükümetin Suriye konusunda yaptıklarını anlamadıklarını söylüyor. Ege’den bir başkanla konuştuğunuzda yargıdan yakınıyor, dış politikadaki yanlışları sıralıyor, özellikle muhafazakar toplum adına baskıların artmasından duyduğu kaygıyı anlatıyor.
Bölge özelliklerine göre eskiden de odaların yetkilileri benzer yakınmalarda bulunurlardı elbette ama bu kez yakınmanın dozunu artmış, aynı şeyleri söylemekten yorulmuş ve artık umutlarının tükenmeye başladığını gözlemledim. Bence TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu’nun başarılarından biri de tüm bu değişik bakış açılarını, menfaatleri, hayat tarzı kaygılarını, ortak bir potada çok iyi yönetmesinde, tek ses olmaya devam ettirmesindeydi. Belki de artık tüm bu farklı taleplerin birada tutulmasının zorluğunun artması, kutuplaşmanın had safhaya ulaşmasından olsa gerek; Hisarcıklıoğlu dünkü konuşmasında daha çok kendi tabanına dönük; yeşil pasaportu engelleyen, sürekli zorluk çıkaran bürokratlara, kredi vermeyen bankalara çıkışmayı daha uygun bulmuş. Siyasi mesajları arasında “İkisi de halk tarafından seçilen cumhurbaşkanı ve başbakanın görevlerinin iyi tanımlanması gerektiği” üzerinde durması, başkanlık tartışmaları açısından ilginçti. Bunun dışında çok ciddi bir siyasi mesaj vermemeyi tercih etti, sürekli değişen eğitim sistemini eleştirip, mutlaka yeni anayasa yapılması gerektiği üzerinde durdu.
LİDERLERİN DURUMU
Başbakanın konuşmasında ise ekonomiye ilişkin artık klasik söylemi haline gelen; IMF borcunun azaltılması, faizlerin düşürülmesi, rezervlerin artması yer alıyordu. Siyasi söylemlerinde ise sanki o tabanı yorgun kılan kutuplaşmayı daha da artıracak biçimde BDP’ye yüklenmesi bazı delegelerden alkış aldı ama bence manidardı.
CHP lideri Kılıçdaroğlu ise, yine Başbakanın dinlemeyip toplantıdan ayrıldığı konuşmasında, “Elinizi vicdanınıza koyun söyleyin; aranızda konuşursam Başbakanın tepkisini çekerim diye korkmayanınız var mı, telefonunun dinlendiğinden korkmayan var mı?” diye sorduğunda büyük alkış aldı. Basın özgürlüğünün de olmadığını tekrarlayan Kılıçdaroğlu, bütün bu korkular artmışken Başbakanın demokrasinin ilerlediğinden söz ettiğini hatırlattı.
Kılıçdaroğlu’nun konuşması sırasında, daha eski genel kurullara kıyasla, oturup dinleyen daha fazla delege vardı ama geçen yılki genel kurulda “yeni umut” olduğu için gördüğü teveccühü bu yıl görmediği, delegeleri heyecanlandıramadığı ortadaydı. Delege yine Erdoğan’a daha ilgiliydi ama Başbakanın da eskisi kadar rağbet görmediğini, artık konuşurken salon dışında sigara içip, dinlenen çok delege bulunduğunu gözlemledim. Dünkü TOBB Genel Kurulu’nda ilk kez Başbakanın lehine, tempolu, sloganlar konusunda eğitilmiş genç bir “bindirilmiş kıta”ya rastladım. Bu sloganlar Başbakanın hoşuna gitti ama delegeler tepki vermeyip, bu grubu genel kurulda “ayrık” bırakarak tepkilerini belli ettiler.