Piyasalara yurtdışı etkisi olumlu ama

KÜRESEL likiditede belirleyici olduğu kabul edilen ABD ekonomisinden iyi haberler geliyor. Gerçi açıklanan enflasyon rakamlarının faiz indimi getirip getirmeyeceği konusunda ciddi görüş ayrılıkları var ama en azından kötü bir gelişme olmayacağı konusunda herkes hemfikir.

Bunun yanısıra ABD ekonomisinin artık tek belirleyici olmaktan giderek uzaklaştığı, Çin, Japonya ve son sıralarda öne çıkan AB ve İngiliz para otoritelerinin verecekleri kararların giderek belirleyiciliğinin arttığı kaydediliyor.

Özet olarak bakıldığında yurtdışındaki gelişmelerin içerdeki piyasalara etkisi hálá son derece olumlu. Mart sonu ile 10 Mayıs arasında MSCI gelişmekte olan ülkeler borsa endeksindeki artış yüzde 7’yi bulurken, Türkiye endeksindeki artışın yüzde 2.8’de kaldığı görülüyor. Yani bizde de bir iyileşme var ama siyasi çalkantının devam etmesi nedeniyle, iyileşme Türkiye ekonomisine diğer gelişmekte olan ülkelerden daha az yansıyor. Özetle, yurtdışındaki gelişmeler içerdeki piyasalar üzerinde hálá belirleyici konumda. Buna karşılık hiç kimse, bu seyrin bu kadar olumlu devam edeceği, açıklanacak yeni verilerle her an bozulma tehlikesi bulunmadığını, söylemiyor. Yani önümüzdeki dönemde, belirleyici konumdaki yurtdışındaki olumlu gelişmelerin hep böyle süreceğinin garantisi yok.

Bunu şunun için söylüyoruz ki; eğer dışarısı bozulursa, mevcut siyasi koşullar aynı kalması şartıyla, Türkiye ekonomisinin olumsuz etkilenmesi tehlikesi hálá var. İçerdeki siyasi çatışma havası devam ettiği takdirde kimsenin şüphesi olmasın ki; Türkiye geçen yıl olduğu gibi bu sefer de, diğer gelişmekte olan ülkelerden çok daha hızlı kötüleşmeye gidecektir.

Söylemek istediğimiz şu ki; içerdeki siyasi çatışma havasının bir an önce giderilmesi hayati önem taşıyor. Başbakan Tayyip Erdoğan, dünkü grup toplantısında çıkıp, "gerilim yaratanlardan halk hesap soracaktır" anlamına gelen açıklamalar yapmış. Benzer sözleri CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da söylüyor. Yani herkes kendi tarafından bakıp, "karşı taraf gerilim yaratıyor, biz yaratmıyoruz" demeye çalışıyor. Ondan sonra da çıkıp herkes karşı tarafı, "eski çağdışı politika yapmakla" suçluyor. Bu mu çağdaş söylem?

Sözün özü her iki taraf da, karşı tarafı suçlayıp, siyasi ortamı germeye devam ediyor.

ARTIK POLİTİKALAR

ORTAYA ÇIKMALI

Bu arada hálá, ekonomik ve siyasi politikalar konusunda, partilerin hangi tezlerle ortaya çıkıp, halktan oy isteyeceklerinin belli olmadığını görüyoruz. Bizce TBMM’nin bir an önce kapanıp siyasi olarak seçim atmosferine girilmesi lazım ki; halk da seçeceği insanların ne tür politikalar izleyeceğini görebilsin.

Başbakan Erdoğan’ın "cumhurbaşkanını halkın seçmesi" konusunda, "bunlar millete güvenmiyor" tezini işlemek için, ısrarlı olacağı anlaşılıyor. Tamam, politik malzeme olarak bütün partiler her türlü şeyi kullanma eğilimindeler ama bu konunun artık tümüyle siyasi çekişme konusu haline geldiğini kabul etmeliler. Yani "bu Anayasa değişikliğinde ısrar etmek gerilim yaratmakla eşanlamlı" bir duruma geldi. Başbakan eğer "Gerilim yaratana halk cezasını verecektir" diyorsa, ne kadar tersini anlatırsa anlatmaya çalışırsa çalışsın, bu değişiklikte ısrar etmek gerilim yaratmak olarak değerlendirilecektir. Yani bir an önce bu anayasa değişikliğinin gündemden çıkarılıp, normal bir seçim atmosferine girilmesi, partilerin tezlerini hazırlayıp, adaylarını ortaya çıkarıp, bununla halkın önüne oy istemeye çıkmaları gerek.

Siyasi çatışmanın bu kadar yoğunlaştırılıp sertleştirilmesinin, sonuçta "yönetilemez bir ortam meydana getirdiği"ni artık herkesin görmesi lazım. Eğer seçim meydanlarında olaylar olursa, bunun sorumlusu; siyasi çatışmayı hesapsız biçimde alevlendiren, ellerinde fırsat olduğu halde çatışmayı bitirmeyen, siyasi parti yöneticileri olacaktır.

Siyasi çatışmanın devamı halinde yurtdışından olumsuz bir etki gelirse, ülkeyi seçime yeni ekonomik dalgalarla götürme tehlikesi olduğunu, bunun oylara yansıyacağı, AKP yönetimi ve Başbakan Tayyip Erdoğan artık görmeli. Bile bile bu risk göze alınamaz.
Yazarın Tüm Yazıları