ULUSLARARASI Para Fonu (IMF) Heyeti’nin görüşmeleri uzadı, konuyla ilgili hiçbir açıklama yapılmıyor ama piyasalar bu gecikmeyi hiç takmadı.
Piyasaların bu gecikmeyi takmamasının en büyük nedenlerinden biri, uzun zamandır varolan ‘nasıl olsa anlaşırlar, sorun çıkmaz’ anlayışı.
Geçen yılın mayıs ayından bu yana, yani yaklaşık bir yıldır, hükümet önce birçok şeye karşı çıksa da sonunda IMF’yle anlaştı. Aslında tersinden de söylenebilir; IMF bir yıldır Hükümetin bazı isteklerini, sapmaları tolere edip, gözden geçirmelerin hepsini, geç de olsa tamamladı...
İşte bu nedenle piyasalar, IMF Heyetinin temaslarının uzamasını, artık ‘olağanüstü bir durum’ olarak görmüyorlar. Bu gecikme eğer geçen yılın ilk aylarında olsaydı, çok daha değişik algılanabilir, tehlike işareti sayılabilirdi.
Piyasaların IMF Heyetinin görüşmelerinin gecikmesini takmamasının nedenlerinden birini de ‘Haziran ayı bilanço döneminin yaklaşması’ oluşturuyor.
Bilindiği gibi; bankaların davranışları, üçer aylık bilanço dönemlerine geldikçe tek tip olmaya başlar. Uzun zamandır da bankacılar yüksek kağıt stokları nedeniyle, düşük faiz ve düşük kuru seviyorlar. Yani bilançolarında daha fazla kar göstermek için, düşük kur ve düşük faizi istiyorlar. İşte bu sonucu verecek hareketlere girmeleri de, artık doğal karşılanıyor.
Yine öyle bir döneme giriyoruz. Yani bankalar 30 Haziran bilançolarında daha fazla kár göstermek için, kurların biraz daha aşağı gelmesini, faizlerin de yine bir miktar inmesini isteyecekler ve ona göre davranacaklar.
Peki, bankaların bu niyetlerini gerçekleştirmek için uygun ortam var mı?
Aslında bunun için hem olumlu, hem olumsuz bazı unsurlar var. Her şeyden önce IMF’yle 8. gözden geçirmenin birkaç gün içinde netleşip, kazasız belasız tamamlanmasını bekliyorlar. Bu olumlu bir unsur. Yanı sıra bu gözden geçirmenin tamamlanması için, bence şu anda pazarlık konusu olan, ‘düşük asgari ücret’ ve ‘düşük emekli zammı’ gibi gerekli kararları Hükümetin alacağını tahmin ediyorlar.
Bu arada Hazine’nin 7 Temmuz’a kadar yüklü bir itfasının olmaması, bu nedenle de büyük ihtimalle iki hafta üst üste ihaleye çıkmayacak olması da, bankacıların ekmeğine yağ sürecek bir gelişme. Bankacılar, bu faiz oranlarının yüksek olduğunu bu nedenle iki hafta ihale olmamasına bazı yatırımcıların dayanamayacağını, talep olacağı için faizlerin önümüzdeki dönem 2-3 puan düşebileceğini söylüyorlar. Bu arada yine vergi dönemi nedeniyle, döviz bozdurulup, vergi ödenmesi, dolayısıyla döviz ve faizde birlikte düşüş yaşanabileceği söyleniyor. Bankacılar bu tahmini ‘işlerine geldiği’ için abartıyorlar mı, bilinmez.
YENİ ANLAŞMA BEKLENİYOR
Buna karşılık, bu ayın sonunda FED’in faiz oranlarında artırım yapma ihtimalinin yüksek olması, hem iyi, hem de kötü haber olarak algılanabilir. Büyük ihtimalle 0.25’lik bir artırım söz konusu ve bunun iyi haber olarak algılanacak kısmı; bu oranda bir artırımın zaten piyasalar tarafından satın alınmış olması, yani yabancıların bu kadarlık bir faiz artırımıyla Türkiye’den daha fazla çıkmalarının beklenmemesi.
Piyasaların önündeki en büyük belirsizlik ise IMF’le 2005 Şubat ayından sonra ne yapılacağına hükümetin henüz karar verememiş olması.
Hükümetin bu kararı sürekli ertelemesi ve son olarak Temmuz ayında karar verileceğini söylemesi, piyasalarda tedirginlik yaratıyor. Normal veya ihtiyati bir stand-by anlaşması olmaması, daha doğru bir deyimle önümüzdeki 2-3 yılın dış borç geri ödemelerinin ileriye ertelenmiyor olması, piyasaları korkutan bir ihtimal.
Bu nedenle, piyasaların önündeki en büyük beklenti IMF’yle yeni bağlayıcı, bir anlaşma.
Kısacası; bilanço dönemi geliyor, piyasalar her türlü iyi haberi algılayıp, fiyatlandırma eğilimindeler. Çünkü 30 Haziran’a düşük kur ve düşük faizle girmek istiyorlar. Ancak bunu sağlamak için gerekli, çok güçlü bir beklenti, şimdilik görünmüyor. Bu nedenle de önümüzdeki hafta ortasına kadar faiz ve kurlar düşecektir ama aşırı bir hareket beklenmemeli.