BUGÜNDEN başlayacak önümüzdeki 2-3 hafta, siyasi tarihin belki de en yoğun günlerini yaşayacağız. Bununla birlikte piyasalar açısından da bir o kadar hareketli günler olacak. Piyasaları sadece tarihi nitelik taşıyacak iç siyasi gelişmeler değil, dış piyasalardaki belirsizlikler de etkilemeye devam ediyor ve bu nedenle bol dalgalı bir seyir bekleniyor.
Siyasi açıdan o kadar çok senaryo var ki, bu senaryoların bir bölümü gelişmeler oldukça devreden çıkacak ama yeni duruma göre yeni yeni senaryolar da devreye girecek.
Son parti grubu konuşması, ardından Genel Yayın Yönetmenimiz Ertuğrul Özkök’le söyleşi yapması, kamuoyunda "Başbakan kapatma davası başlamadan çark etmeye mi çalışıyor" sorularına neden oldu ama verdiği yanıtlar bence Başbakan’ın, "seçkinci" tanımı nedeniyle bile kamplaşma tavrının sürdüğünü, yaptığı hatalardan da pek pişman olmadığını gösteriyor.
Yani değişen bir şey yok; Başbakan’ın Kasımpaşalılığı devam ediyor....
Başbakan ve ekibi koordineli biçimde, sürekli olarak, her kesime, "Partinin kapatılmayacağını" söylediler ama her şeye hazırlıklı oldukları da biliniyor.
Piyasalar açısından bakacak olursak; piyasalar partinin kapatılmayacağını, parti kapatılsa bile yeniden eski AKP’lilerin oluşturacağı tek parti iktidarının devam edeceğini umuyor ve bu beklentiyi satın almış durumdalar. Bununla birlikte, gelecek hükümetin IMF’le hemen yeni bir ihtiyati stand-by anlaşması yapacağını da satın aldılar.
Aslında bu tablo, piyasaların, en azından AB yetkilileri kadar, AKP yanlısı olmadığını gösteriyor. Piyasalar istikrarı, ekonomik reformların sürmesini, bence siyasilere güvenmedikleri için de, IMF’le yeni stand-by anlaşması yapıp, önlerini görmek istiyorlar.
Piyasalar aslında bu beklentiyi, bu umutları satın almak için çaba gösteriyorlar...
Peki, AKP’nin kapatılması halinde ya da siyasi yasağı olmayan AKP’lilerin bir bütün halinde kalamamaları halinde, yani bir koalisyon hükümeti kurulması halinde durum farklı mı olur?
Bence ekonomik açıdan fazla değişiklik olmaz. Belki birkaç ay bir sıkıntı olur ama sonunda ekonomide kim gelirse gelsin gerekenleri yapmaya devam etmek zorunda kalır.
Piyasa ekonomisi de demokrasi de kurumsallaşacak
ÖZETLE; kim gelirse gelsin, ekonomide mali disiplin yeniden kurulacak, enflasyonla mücadele ve istikrar yeniden gündemin baş sırasına oturacak, gerekli reformlar yapılmaya devam edecek, "piyasa dostu" bir finans politikası uygulanacaktır.
Ekonomide yapılacaklar artık belli. Türkiye’nin, detayları tartışılmakla birlikte, yeni bir ekonomik program ihtiyacı olduğu ve bunun temel kriterleri konusunda hemen hemen bir mutabakat söz konusu. Türkiye’nin mali disiplini sağlayıp, istikrarı kurumsallaştıracak yeni nesil makro reformlara, mikro ölçekte sanayi üretimini canlandıracak projelere ihtiyacı var.
Bunun için çeşitli kamu ve özel sektör kuruluşlarının yaptıkları çalışmalar da ortada.
Bence konuşulanlara ek olarak, yapılması en acil reformlardan biri kamu yönetimi reformu. Mutlaka gelir idaresinin bağımsız kılınması, düzenleme kurumlarının bağımsızlıklarının, kurul üyeleri seçim sistemi dahil olmak üzere, mevcut uygulamalardan ders alınarak, kurumsallaştırılmasına ihtiyaç var. Siyasi müdahale mutlaka önlenmeli.
Şimdi "demokrasi" diyerek baskıcı rejimden yana olan aydınlara ve gazetecilere de bunlarla birlikte "ekonomik liberalizm" dersleri verilip, siyasilerin günlük ekonomi yönetiminde ipleri ellerine alarak nasıl baskı rejimi oluşturdukları örnekleriyle anlatılmalı. Ben daha da ileri gidilip, AB yetkililerine, "özgürlük" söylemi kullanılıp, nasıl özgürlüklerin gasp edildiğinin, bu söylemlere nasıl kanılıp, alet olunduğunun da anlatılması gerektiğine inanıyorum.
Neyse, ne olursa olsun bu kervan yoluna devam edecek. Türkiye’de piyasa ekonomisi kurumsallaşacak, bununla birlikte özgürlükler de demokrasi de gelişecek. Tek sorun zaman...