ÇALIŞMA ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu, hazırladığı sosyal güvenlik reformu ile tarihe geçmeye aday.
Bence, Hükümet ikna edilip bu reform uygulamaya sokulursa, ilk kez bir Hükümetin, ülkenin bu kadar uzun vadeli geleceğini düşünmeye başladığını göreceğiz.
Çünkü hazırlanan sosyal güvenlik reformu, asıl olarak 2035 yılından sonrayı hedefleyen bir reform. 1999’da yapılan reform ve artırılan emeklilik yaşlarının olumlu katkısını önümüzdeki yıllarda biraz hissedeceğiz. Ancak buna rağmen sosyal güvenliğe bütçeden ayrılan kaynak, küçük de olsa artmaya devam edecek. Asıl sorun ise 2035 yılı sonrasına ilişkin. 1999’daki reform nedeniyle biraz düşen yük, 2035 yılından sonra etkisini yitiriyor. Reform yapılmadığı takdirde emeklilik sisteminin açıkları 2035 yılında Gayrisafi Yurtiçi Hasılanın (GSYİH) yüzde 4’üne ulaşırken, 2075 yılında GSYİH’nın yüzde 8’ine ulaşacak. Şu anda bile 19 katrilyonluk bir bütçe açığına yol açtığını düşünürseniz, reform yapılmadığı takdirde bütçeden çok daha fazla payın sosyal güvenlik sisteminin sübvansiyonuna gideceği açıkça görülüyor. Bu tabi ki artan açıkların finansmanı nedeniyle faizlerin indirilememesi, sağlık, eğitim gibi temel altyapı yatırımlarına kaynak ayrılamaması anlamına geliyor.
Reform yapıldığı takdirde ise önümüzdeki yıllardan itibaren açıkların GSYİH’e oranı düşmeye başlarken, hedef 2045 yıllarında açığın sıfırlanması...
Ancak bunun için şimdiden adım atılması gerekiyor. Hazırlanan reform planının detayları daha sonra ‘beyaz kitap’ olarak yayımlanacak ama, kamuoyunun yakından ilgilendiği yaş konusunda mevcut hakların korunduğunu görüyoruz. Buna karşılık şimdiden alınacak kararla şu anda 58-60 olan emeklilik yaşının 2040 yılında 63-61’e çıkarılması sözkonusu. Daha sonra uzayan ömre bağlı olarak 2045 için 65-63, 2050 yılında 65-65, 2055 yılında 66-66, 2065 yılında 67-67, 2075’de 68-68’lik emeklilik yaşına ulaşılıyor.
Böylece, şu anda 10 yıl çalışıp ortalama 27 yıl maaş alan emeklilerin, 10 yıl çalışmaya karşılık emeklilik maaşı alacağı yıl 15’e iniyor ve bu oran emeklilik yaşlarıyla sabitleniyor.
Peki, mevcutlar için yaş sınırı korunarak, mevcut hakları geri almadan, emeklilik maaşlarında bir gerileme olmadan, bu kadar iyileşme nasıl sağlanacak? Her şeyden önce 1999’daki reformun önümüzdeki yıllar için durumu biraz hafiflettiğini, ardından da özellikle Emekli Sandığı’ndan emekli olacakların durumunun önümüzdeki yıllarda biraz zorlaşacağını söylemeliyiz. Artan ücretlere karşılık, çalışıldığı zaman alınan maaş ile emekli olunduğu zaman alınan maaş arasında, şu anda emekliliği özendiren tablo, biraz tersine çevrilecek. Ama bütün bunlar yapılırken, istihdam üzerindeki zaten yüksek olan yükün, büyük önem kazanan istihdamı önleyecek biçimde artırılmaması için, özellikle özen gösterildiği görülüyor.
BÜYÜK İŞ BAŞARIRLAR
Bu tabii ki hassas bir denge ve ileriye dönük olarak özellikle Emekli Sandığı’ndan emekli olanların, bu duruma itiraz etmeleri kaçınılmaz.
Ancak gelinen noktada, uzun dönemli düşünerek, bu reformu şimdiden uygulamak gereği de ortada. Hükümet eğer 2035’i hedefleyen 2075’i düşünerek hazırlanan bu reformu uygulamaya koyarsa, büyük bir işi başarmış olacak.
Aksi takdirde, şimdiden önlem almaya yanaşmazsa, ülkenin ve çocuklarımızın geleceğini, bile bile tehlikeye atmış olacak.
AKP Hükümeti’nin o çok övündüğü ‘Meclis çoğunluğu’, işte böylesine radikal, ilerisini düşünen, popülist olmayan kararlar için gerekli. Popülist kararlara muhalefet de imza atar. Mühim olan acıtıcı olsa bile, ileriyi düşünen bu tür kararları milletvekillerine kabul ettirmek.
Reformu hazırlayan ekip, biraz ‘provokatif’ bir hesaplamayla SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı’nın 1994-2003 arasındaki açıklarının Hazine borçlanma faizleriyle güncellenmiş değerini 345.2 katrilyon bulmuş. 2003 sonunda toplam içborç stokunun 194.4, toplam borç stokunun 354.6 katrilyon olduğunu göz önünde tutarsak, bu açıkların kapatılmasının, dolayısıyla yapılacak reformun önemi kendiliğinden ortaya çıkıyor.