IMF’in geçen hafta Ankara’dan ayrılırken bir açıklama yapmaması, Devlet Bakanı Ali Babacan’ın daha üzerinde çalıştıkları konular bulunduğunu söylemesi, yabancı yatırımcıları biraz tedirgin etti.
Bankacıları arayan bazı yabancı yatırımcılar ve aracı kurumlar, ‘IMF’le bir sorun bulunup bulunmadığını’ sorguladılar. O günlerde Londra’dan arayan bir bankacıyla konuştuğumuzda, o piyasada biraz tedirginlik doğduğunu öğrenmiştik.
Aslında kamuoyuna fazla yansımıyor ama iç piyasada da IMF’in sessiz sedasız evine dönmesi biraz tedirginlikle karşılandı. Kimse bu tedirginliğini yüksek sesle dile getirmiyor ama bürokratlarda bile bu tedirginliğin olduğunu söylemeliyiz.
Babacan’ın IMF heyetini gönderdikten sonra, Mardin’de IMF’e rest çeken demecini gördükten sonra, biz de biraz tedirgin olduk. Belli ki Hükümet belli bir hesabın peşinde...
Peki, 17 Aralık’ta, AB kararını açıklayana kadar, Hükümetin IMF’le yeni stand-by anlaşmasına yanaşmamasının altındaki neden ne olabilir?
Düşündüğünüzde, bunun Hükümete pek bir şey kazandırmayacağını rahatlıkla görebilirsiniz. Çünkü artık AB ve IMF anlaşmaları birer bütün. Yani AB’den tarih alıp da IMF’le yeni stand-by anlaşması yapmadan bu işi götürmenin imkanı yok. Aynı şekilde AB’den tarih gelmez ya da başka bir aksilik çıkar da, IMF’le anlaşma yaparsanız da tek başına kurtarmaz.
Üstüne üstlük Türkiye açısından bakıldığında, her iki gelişmenin birbirini tamamlayan birçok unsuru var. Yani eğer IMF’le anlaşmayı yapar da 17 Aralık’a öyle girersek, AB organları da Türkiye’ye müzakere tarihi vermek konusunda çok daha olumlu bir tavır içinde olurlar. Aksi olursa ne olur, yani Türkiye 17 Aralık’a kadar IMF’le anlaşmayı kesinleştirmezse, AB’nin tavrı ne olur derseniz, biraz tedirgin olunacağı kesin.
Yani AB’nin Türkiye ekonomisini yakından incelemeye ve takip etmeye imkanı yok, IMF bir anlamda AB adına da bu ekonomik gidişatı kontrol edecek bir organ olacak.
BAĞLAYICI ANLAŞMA
Yetkililer, Bulgaristan ve Romanya örneğinde olduğu gibi, IMF’le bağlayıcı bir anlaşma yapılıp, AB’den müzakere tarihi kararının bundan sonra istenmesinin çok büyük faydasının görüldüğünü, Türkiye’nin de aynı yola girmesi gerektiğini söylüyorlar.
Devlet Bakanı Babacan’ın Aralık ayı başında programı tamamlayıp AB’ye göndereceklerini ve ardından IMF’le anlaşma yapılacağını söylemesinin ardında ne tür bir hesap olduğu da tartışılıyor. Yetkililer Babacan’ın daha önceleri Kasım ayında yeni anlaşmanın imzalanacağını söylemesine karşılık, şimdi süre uzatmasından endişe duyduklarını belirterek, ‘Babacan daha önce anlaşma istemiş ama Hükümeti ikna edememiş olabilir’ dediler.
Dolayısıyla IMF’le anlaşma konusunda Hükümetin asıl niyeti şimdilik net değil.
Peki, IMF anlaşmasının 17 Aralık sonrasına kalması piyasaları nasıl etkiler?
Görüştüğümüz piyasa oyuncuları genellikle çok fazla etkilemeyeceği görüşündeler. Bankacılar ‘Hükümetin AB’den tarih alıp da IMF’le anlaşma imzalamaması gibi bir şansının bulunmadığını’ kaydederek, bu nedenle anlaşmanın mutlaka imzalanacağı görüşündeler. AB’den para gelmeyeceğini, 2005’in ancak yeni stand-by anlaşması ile alınacak taze kaynakla geçirilebileceğinin altını çizen bir bankacı, ‘Aslında Hükümet de, AB de, IMF de hem müzakere tarihi alınıp, hem IMF’le anlaşmanın şart olduğunu biliyor’ dedi.
AB’den tarih gelmemesi halinde Türkiye’nin IMF’siz yola devam edemeyeceğinin de altını çizen aynı bankacı, ‘AB’ye ‘siz tarih verin IMF’le anlaşma yapalım’ mesajı mı veriliyor?’ sorusuna ise, ‘Ne yararı olacak ki... Herkes bütün zorunlulukları biliyor’ yanıtını verdi.
Şu anda piyasaların hem AB’den tarih alınmasını hem de IMF’le yeni stand-by’ı satın aldığını kaydeden bir başka bankacı ise, ‘Birinden biri olmazsa zaten işler kötü’ dedi. Aynı bankacı ‘AB veya IMF’le tedirginliğin Hazine’ye maliyeti yüksek olur. Biran önce IMF’le anlaşma açıklanırsa, iyileşme daha çabuk olur, Hazine’nin yükü azalır’ yorumunu yaptı.
Umarız Hükümet, sonucu belirsiz ‘esnaf pazarlığı’ niyetinde değildir...