Her yerde cari açık tartışması

SON günlerde nereye bakarsanız karşınıza ‘cari açık tartışması’ çıkıyor.

Daha önce böyle bir sorun yokmuş gibi davranan bakanlar, sırayla televizyonlara çıkıp, ‘evet, cari açık çok arttı’ diyor ve gerekirse önlem alacaklarını söylüyorlar, bankalarda dealarlar her gün televizyonlar, gazeteler ve raporlardan cari açık tartışmalarını izleyip, ona göre işlem yapmaya çalışıyorlar. İktisatçılar kendi aralarında cari açığı, finansmanını, bunun sorun olup olmayacağını, olursa nasıl sorun olacağını tartışıyorlar. Tahtakale’de efektif alıp satanlar mikrofon uzatıldığında ‘cari açık’tan söze başlıyor. Eskiler ‘70 cente muhtaç’ günleri hatırlayıp, cari açığın sonunda patlayıp başa bela açacağından, cari açıkların askeri darbelere bile yolaçtığından söz ediyorlar.

İktisatçılar arasında cari açığın yolaçacağı tehlikenin boyutları, cari açığın değişen ekonomik koşullarda eskisi kadar tehlike olup olmadığı da tartışılıyor. Bazı iktisatçılar, dünyadaki diğer örnekleri gibi, Türkiye’de cari açığın büyüklüğünün eskisi kadar tehlike yaratmayacağını söylüyor. Bu görüşe Devlet Bakanı Ali Babacan ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’in de dayandıkları ve demeçlerinde AB’ye aday bazı ülkeleri örnek verip cari açığın o kadar da büyütülmemesi gerektiğini söylediklerini görüyoruz.

Ancak ikisi de, ileride bu demeçleri başlarına dert açmasın diye, temkinli davranıp, ‘gerekirse sert önlemler alınır’ demekten de kendini alamıyor.

Kimileri de cari açık için kolay yolu seçip tüketici kredilerini, kredi kartlarını suçlu ilan ediyor, ‘polisiye tedbirler’ getirerek, işin çözüleceğini zannediyorlar.

Her şeyden önce uygulanan bu ekonomik programın doğal sonucu olarak cari açığın yüksek çıkacağının öngörülmesi gerekiyordu. 4-5 ay önce cari açıkla ilgili ilk sinyaller geldiğinde Hükümetin bu işi küçümsemeyip, o zamandan tedbir almaya başlaması lazımdı. Peki, şimdi geç bir tartışma mı?

Belki geç kalındı ama gerekli tartışma olduğunu da söylemek gerekiyor. Cari açık ileride başımıza iş açabilir mi, derseniz, evet, böyle bir tehlike var.

Ancak bu kritik denge çok iyi yürütülür ve en küçük sapma bile olmazsa, belki sürdürülebilir. Ama dediğimiz gibi, en küçük bir hatanın bile yapılmaması lazım. Örneğin bundan 3-4 ay önce ‘IMF’yle üç yıllık stand-by anlaşması yapıyoruz’ şeklinde bir resmi açıklama yapılsa idi, belki bu tartışma şimdi bizi bu kadar korkutmayacaktı. Bunun gibi geç kalmalar bile dengenin bozulmasına, cari açığın olduğundan büyük sorun doğurmasına neden olabilir. Bizce ‘cari açığı o kadar büyütmeyelim’ diyenler de, iki yıldır sadece beklentiler üzerinde yürüyen dengenin kırılmaması için ‘hata yapılmaması’ gerektiğini kabul ediyorlar.

MERİH HOCA’NIN ARDINDAN

Cari açık tartışması, dün Kocatepe Camii'nden cenazesi kaldırılan Prof. Merih Celasun için avluda toplanan iktisatçıların da sohbet konuları arasındaydı...

Merih Hoca, birikimi ve kişiliği ile herkesin saygınlığını kazanmış, aynı görüşü paylaşmayanların dahi fikirlerine büyük saygı duyduğu bir Hoca idi. Hem bu kadar birikime ve deneyime sahip olup hem de dünyanın ve Türkiye’nin en güncel sorunlarını bu kadar yakından takip etmek, çağdaş terminoloji ile yorumlar yapmak, özellikle kendi yaşdaşları arasında sivrilmesine neden olan başka bir özelliği idi.

Bunun da ötesinde sağ-sol ayrımı gözetmeksizin, öğrencisi olmuş, olmamış bütün ekonomi bürokratlarının ve iktisatçıların saygınlığını kazanmasının başka bir nedeni vardı: Kişiliği...

Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti’nin dediği gibi ‘Birinci sınıf bir iktisatçı’, DPT Müsteşarı Ahmet Tıktık’ın dediği gibi, ‘Özgün düşünebilen, mutevazı, sadece bilgi aktarmakla kalmayıp aynı zamanda insanları çok boyutlu düşünmeye sevkeden, meseleleri derinlemesine sorgulayıp felsefi boyutunu görebilen, disiplinli sürekli üreten’ bir insandı.

Bence bir çok konu gibi, cari açık tartışmaları da Merih Hoca’sız çok eksik kalacak...
Yazarın Tüm Yazıları