SİYASETTE cinnet dönemi yaşanıyor. Belli ki birden fazla güç, çeşitli sahalarda ciddi mücadele hatta kavgalar veriyor. Ancak bu işin nereye gideceğini, nasıl sonuçlanacağını bilmek pek mümkün değil. Elbette çeşitli tarafların, çeşitli oyun planları mevcuttur ama kimsenin oyunun tümünü birden kendi kontrolüne alma imkanı, bence olamaz.
O nedenle bu kargaşanın nasıl sonuçlanacağını bilen olduğunu da sanmıyorum.
Siyasette bir kargaşa süreci yaşanıyor ve bu dağınık, parça parça olup, havaya savrulmuş bu yapının yere nasıl oturacağı, nasıl bir şekil alacağını bilmek, şimdiden mümkün değil. Elbette dağınık yapının nasıl yere oturacağını şekillendirmek, en azından belli bir form vermek isteyen olacaktır ama bunu yapacak olan kişi ya da güç sayısı o kadar çok ki...
Zaten çok sayıda kişi ve kurumun birlikte hareket edip, parçalanan yapıyı belirli bir formda bir zemine oturtmaları gerekir. Çünkü bu yapı tüm toplumun ortak yapısı olmalı...
Bu kargaşa ve keskin çatışmanın sonunda kazanacak tarafın olamayacağı kesin. Belki daha doğru bir deyişle bu kavgadan herkesin yara alması, en çok da Türkiye’nin zarar görmesinin kaçınılmaz olacağını söylemeliyiz.
Bu gerçek, bence hala bir araya gelip uzlaşmanın şart olduğunu da ortaya koyuyor. İnsanın "ortak akıl bulunmalı" diyeceği geliyor ama belli bir kesim bu ismi, ideolojik toplantılar yapıp kendi tekeline aldığı için, onu da artık kullanamayacağız.
Bence oturup uzlaşmak, ortak bir yol bulmak gerekiyor ve bunun için de her şeyden önce tarafların eleştiri-özeleştiri mekanizmasını işletmeleri şart. Bunun için de herkesin eleştiriye tahammüllü olması, tarafların da kendi özeleştirilerini bu görüşler çerçevesinde yeniden yapmaları gerekiyor.
Tabi ki her şeyden önce de bunun için gerekli zemini, sağduyu ortamını hazırlamak lazım. Yani eleştirilere karşı tahammüllü olduğunu göstermeli, karşı taraf olarak belirledikleri kişilerle bir araya gelip doğru üslupla konuşmaya başlamalı, ortak bir alan yaratmalı.
İşadamları artık seslerini çıkaramaz
ELEŞTİRİ ve özeleştiriye imkan verecek bir zemin yaratma imkanı var mı?
Bence şu anda yok ve asıl korkutucu olan da bu. Eleştiri olmadan doğruyu bulmanın mümkün olmadığını bilenler bile, şu anda öyle acımasız bir kavga içine girdiler ki; bırakın eleştirilere tahammül gösterip bu zemini hazırlamayı, aksine karşı taraf olarak belirledikleri kesimleri sindirmeye çalışıyorlar. En küçük eleştiriye bile tahammülleri olmadığını gösteriyorlar.
Bu nedenle, mevcut ortam devam ettiği takdirde, sağlıklı bir sonucun çıkması mümkün değil.
Şu anda herkes susup oturmayı tercih ediyor. Öyle bir hava oluşturuldu ki; bırakın eleştiri yapmayı, kimse olup bitene karşı sesini çıkarmayı bile düşünemiyor. Yani herkes korkuyor...
Ergenekon soruşturması kapsamında bir yıl önce tutuklanan ve cezaevinde kansere yakalanan 60 yaşındaki Kuddusi Okkır, ’Akciğer kanseri, beyin ve kemik metastazı (sızması)’ tedavisi gördüğü hastanede önceki gün yaşamını yitirdi. Neyle suçlandığını bilmeden ölen bu kişinin cenazesini taşıyacak araba için para bulamayan eşine gazeteciler yardımcı olmuş, Başkanını arayarak, belediyenin cenaze aracıyla taşınmasını sağlamışlar. Haberde cenaze töreninde kalabalık olmadığı, insanların damgalanırız korkusuyla cenazeye katılmadıkları belirtiliyordu.
Bu amaç hedeflenmişti ya da hedeflenmemişti, ama son dönemde yaşananlar sonucunda böyle bir korkunun, "sinme"nin yaşanacağı kesindi. İşte artık bunu da yaşıyoruz...
Koca koca işadamları bile, yakınlarına "Artık hiçbir işadamından özellikle Hükümete karşı tek bir eleştiri beklenmesin" diyorlarmış. "Sermaye ürkektir" deriz ya, haksızlar mı?
Sindirilmiş, eleştiri bile yapamayan korkak kesimlere sahip bir toplum, doğru yere gidemez...