Paylaş
Antalya’ya uzak olduğunu, bir şey olsa bile az etkileneceğini söylediğimde ise, “Olur mu, daha önce yaşadık herhangi bir komşumuzda bir sıcak çatışma olduğu an, turist gelişi bıçak gibi kesiliyor” dediler. Sadece Antalya’ya gelenler değil, tümüyle turist akışının durmasından korkuyorlar. Bu korku sadece turizmcilere ait değil, turizme mal ve hizmet sağlayan, tarımcısından ulaştırmacına tüm sektörler için geçerli.
Peki, Suriye ile ilgili sıcak çatışma ihtimali var mı derseniz, bence giderek yükseliyor.
Ne zaman olur derseniz, birkaç ay içinde olma ihtimali de epeyce fazla.
Türkiye Suriye işine bu kadar müdahil olmasaydı da, elbette oradaki bir sıcak çatışma turizm başta olmak üzere ekonomimizi olumsuz etkileyecekti. Ancak gelinen noktada, normalin çok üzerinde bir olumsuz etkilenme tehlikesi mevcut. Ekonomide Suriye riskini artıran neden ise Hükümetin işin içine, dibine kadar girmiş olması. Ortadaki görünüm o ki; Türkiye Suriye’ye, gerekirse asker sokarak, müdahale edip, Beşar Esad’ı biran önce devirmek istiyor.
Tabi ki Hükümet yetkilileri niyetlerini bu kadar açık söylemiyorlar. Ancak Başbakan Tayyip Erdoğan, Obama ile görüştüğü Güney Kore nükleer zirvesine giderken yaptığı açıklamada, biran önce bu işin bitirilmesi gerektiğini, İran, Rusya ve İran’ın desteğinin çekilmesiyle Esad’ın hemen düşeceğini, Şam ile ilişki kalmadığını Büyükelçinin yakında çekilebileceğini, bu arada da tampon bölge kurulabileceğini uluslar arası normlara uygun olduğunu söylemiş.
Obama ile yaptığı görüşmeden sonra yaptığı açıklamada ise “Suriye meselesinde ABD ile aynı fikri paylaşıyoruz” gibi daha genel bir açıklama ile yetindi.
Özetle; Türkiye daha iki yıl önce “ortak kabine toplantısı” yaptığı, Başbakanın Esad’a “kardeşim” dediği noktadan, Suriye karşıtlığında başı çeken bu duruma geldi.
Dün yansıyan bir haberde Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun şubatta Washington’da ABD Dışişleri Bakanı Clinton ile yaptığı görüşmede üç kez harekete geçme izni istediği, Clinton’un ise “Daha denenecek diplomatik yollar olduğunu” söyleyip durdurduğu iddiası yer aldı.
Zaten bir süredir, diplomasi kulislerinde, Türkiye’nin Arap Birliği’ni yedeğine alıp Suriye’ye karşı harekete girmek için acele ettiği, başta ABD olmak üzere Batı’nın bu konuda destek olmadığı haberleri dolaşıyordu. Obama ile önceki görüşmesinde de , biran önce harekete geçme izni aldığını sanmıyoruz. Ancak her an bir “fiili durum” yaşanma ihtimalinin arttığını da söylememiz gerekiyor.
SURİYE İLE SINIRLI KALMAZ
Geçen gün Suriye meselesinde niye böyle yapıldığını sorduğum, çok deneyimli eski bir büyükelçiden, çok sert bir yanıt aldım. Suriye meselesinde hiçbir strateji, plan olmadığını, ölçüsüz bir özgüvenle pervasızlık yapıldığını, bu işin sonunun ülke menfaatleri açısından kötü bir yere gitmesinden çok korktuğunu söyledi. Yani işin diplomasi görünümü kötü.
Dediğim gibi; Suriye meselesinin ekonomik etkisi de çok büyük olabilir. Sadece komşumuzdaki bir olay olsa yine etkisi sınırlı olabilirdi ama içinde olacağımız bir sıcak çatışma, içeride çok büyük olumsuzluklar yaratacaktır. Sıcak paraya ihtiyaç duyulan bir noktada, bu akışın kesileceğini, kalıcı yatırımların korkarak hiç gelmeyeceğini, Bölge ekonomisinin çok büyük zarar göreceğini, vergi tahsilatı dahil mali disiplinin bozulma ihtimalinin çok artacağını, kurların ve enflasyonun etkilenebileceğini göz ardı edemeyiz.
İşin ilginç tarafı; Suriye sorunu tek başına bir sorun değil. İran’ın, Irak’ın içinde olacağı bölgesel bir sorun halini alabilir.Türkiye’nin bu tavrı, bölgesel sorun için de bağlayıcı olabilir. Öte yandan bu sorunun zaten son dönemde büyüyen, içerideki etnik ve dini ayrışmaları körükleyeceğini de unutmamak gerekiyor.
Yani Türkiye’nin Suriye’de takındığı tutum, hem iç barış, hem siyasi, hem de ekonomik olarak, sanılanın çok ötesinde riskleri beraberinde getirebilir.
Paylaş