BİR yandan aralıkta müzakere tarihi alabilmek için elinden gelenin yapıp, siyasi kararları alan AKP Hükümeti, öte yandan AB ile uyum için ekonomide sağlanan ilerlemelerden geri adım atıyor.
Müzakere sürecinde tartışılacak konuların en az dörtte üçünü ekonomi oluşturacakken, Hükümetin ekonomide AB mevzuatıyla uyumdan attığı geri adımların sorun olması bekleniyor.
Geçen hafta TBMM’den geçen doğalgaz piyasasıyla ilgili kararların daha önceki ilerleme raporlarında yeralan ‘doğalgazda piyasa oluşumu’ yönündeki kararlara tümüyle ters düştüğü, elektrik piyasasında da, tehlikeli geri adımlar atıldığı belirlendi.
Önümüzdeki günlerde yeni ilerleme raporunu yazmak için AB’nin ekonomiyle ilgili yetkililerinin Ankara’da olması ve bu kararların önemli birer sorun olarak Hükümetin önüne gelmesi bekleniyor. Yetkililer, geri adımların sadece AB mevzuatına değil, aynı zamanda DPT’nin hazırladığı ve yayınladığı programlara, hatta AKP’nin acil eylem planına da ters düştüğünü kaydettiler.
Bir yetkili, TBMM’den geçen ilgili kanunlarla ‘Doğalgaz piyasasının öldürüldüğünü, elektrik piyasasına da SARS virüsü bulaştırıldığını’ söyledi.
Doğalgazda zaten devlet alımlarının olduğunu, dışarıdan doğalgaz ithalatının piyasa ekonomisine bırakılamadığını kaydeden yetkililer, bir tek dağıtımda piyasanın sözkonusu olabileceğini, kontrat devirlerini engelleyerek Enerji Bakanlığı’nın bu imkanı da ortadan kaldırdığını söyledi. Doğalgazın AB’de piyasaya bırakıldığını, bizde de daha önceki mevzuatlarla buna adım atıldığını kaydeden yetkililer, geçen hafta çıkan kanunla kontrat devirlerinin engellenmesinin doğalgazda piyasanın ölmesine neden olacağını kaydetti. Bunun AB’ye de, Dünya Bankası’na da taahhüt edildiği hatırlatıldı.
Enerji Bakanlığı’nın ‘devletçi anlayış’ ile hareket ettiğini ve ‘Botaş’ın gerekirse özelleştirileceğini’ söylediğini hatırlatan yetkililer, ‘Piyasa demek Botaş’ın tekel konumunun kırılması demek. Botaş’ı tümüyle özel sektöre devretseniz bile kamu tekeli yerine özel tekel yaratmış olursunuz. Tümüyle devletçi bir anlayış yeniden hakim kılınıyor’ dedi.
Enerji Bakanlığı’nın sadece AB mevzuatına değil, DPT planlarına hatta AKP’nin acil eylem planında yazılı olan doğalgaz ve elektrikte piyasa oluşumu hedefine ters düştüğünü kaydeden yetkililer, 2000 yılı katılım ortaklığı belgesinde de bu taahhütlerin yeraldığını söyledi.
Başbakan’a her karar için ‘elektrik fiyatlarını artırmamak için bu kararı almamız lazım’ dendiğini, Başbakan’ın bu değişikliklerin özünden haberdar edilmediğini kaydeden yetkililer, elektrik piyasasında da özel sektörün önünü kesmek için her şeyin yapıldığını kaydetti. Elektrikte EÜAŞ’a ihracat yetkisi tanındığını, bunun ucuz elektrikle paçal edilip maliyeti düşürülen elektrik sepetindeki maliyetlerin artmasına yol açacağını ve sonunda tüketiciye verilen elektrik fiyatlarının artırılması sonucunu doğuracağını kaydedildi.
Devlete yine nihai tüketiciye satış izni verildiğini kaydeden yetkililer, ‘3.5 milyar dolarlık yatırım yapan özel sektör zora girecek.Ayrıca 4 milyar dolarlık yatırım lisansı verilmişti, bunlar da duracak.Devlet yeniden elektrikte tekel olmaya soyundu, bu çok tehlikeli bir eğilim’ dedi.
İhale Yasası’nda tehlikeli gidiş
GEÇEN hafta Bakanlar Kurulu’nda alınan ‘İhale Yasası’nda değişiklik için komisyon kurulması’ kararı, bizi korkutmuştu. Bu komisyonların çalışmaya başladığını ve gerçekten korkulacak bir eğilim içinde olduklarını öğrendik. Bayındırlık ve İskan Bakanı Zeki Ergezen’in uzun zamandır İhale Yasası’nın değişmesini istediğini ancak AB’den ve Dünya Bankası’ndan çekinildiği için bu yola gidilmediğini biliyorduk. Şimdi Ergezen’in ‘duble yol yapamıyoruz’ diye yeniden baskı yaparak, yasanın tümünü değiştirmeye çalıştığını öğreniyoruz. Maliye Bakanlığı’nın buna karşı olduğu biliniyor ama bir yandan da çalışma başladı.
Enerji, su, ulaştırma ve telekomünikasyon KİT’lerinin İhale Yasası’ndan çıkarılması için çalışıldığını, Dünya Bankası’nın isteği üzerine ‘yeni yasalar uygulamaya girmeden bu KİT’lerin yasa kapsamında alımlara devam etmesi’nin kararlaştırıldığını kaydeden yetkililer, yeni yasa taslağının hazırlandığını, 15 Temmuz’da Başbakanlığa verileceğini söyledi. İhale Yasası’nın tümüyle değiştirilmesine dönük çabalar anlaşılır gibi değil. Hükümetin, Avrupa’da zaten özel sektörde olan bu alanlarda sadece kamu alımları mı yoksa özel sektör alımlarını da kapsayacak bir yasa mı çıkarılacağına karar vermesi gerektiğini kaydeden yetkililer, ‘İhale Yasası’nı tümüyle değiştirmek, bütün ilerlemelerin geri alınması demek’ dedi.
‘İhale Yasası’yla bütçeye ödeneği konmuş, hazırlığı ve finansmanı sağlanmış ihalelere çıkılması imkanı getirildi’ diyen yetkililer, Hükümetin bu anlayışının her türlü suistimal ve kayırmaya açık eski ihale sistemine geri dönme amacı taşıdığından, ‘istenilen müteahhide istenildiği anda kararlaştırılan işlerin verilmesi’ anlayışından endişe ediyor. Yapılan duble yolların bir ayda döküldüğünün ortaya çıkmasına rağmen, Hükümetin bu girişimi ‘AB’ye aday olmanın ne demek olduğunun anlaşılamadığını’da ortaya koyuyor...
AB, ‘Siz en iyisi IMF’yle anlaşın’ diyor
HÜKÜMETİN siyasi alanda AB’ye uyum için yaptıkları büyük takdir toplarken, ekonomi alanında, kazanımların bile geri gitmesi endişe yaratıyor. Hükümet bir yandan da IMF’yle 2005 sonrası ilişkilerin belirlenmesi için, AB’den gelecek sinyalleri bekliyor gibi gözüküyor.
‘AB’den müzakere sürecinin başlaması yönünde karar çıkması halinde bile, Türkiye’nin mali disiplini sürdürebilmek için IMF’yle stand-by anlaşmasına devam etmesi gerektiği’ görüşü, bütün piyasalarda hakim. Buna rağmen Hükümet IMF’yle anlaşma tarihini sürekli ileri atıyor. Daha önce Ali Babacan’ın ‘Temmuzda karar vereceğiz’ demesine rağmen, son günlerde karar için eylül hatta ekim ayları bile konuşulur oldu. Bu durum piyasada yeniden gerginliğin doğmasına neden olurken özellikle reel faizlerin bu nedenle düşmemesi, ‘Hükümet faizlerin düşmesini engelleyerek ileriye dönük hareket alanını şimdiden daraltıyor’ yorumlarının yapılmasına neden oluyor. Bu nedenle Hükümetin ilk aylarındaki ‘Ekonomide iş bilmez ve anlaşmaz tutumu’nun yeniden hortladığı yorumları yapılıyor, piyasadaki gerginlik de artıyor.
Bir yetkili, ‘Yine Acil Eylem Planı gibi, kendi programımızı yapıyoruz derken, çok geç kalınıp sıkıntı baş gösterince alelacele, IMF isteklerinin uygulanacağı yeni program ortaya çıkarsa, sürpriz olmasın’ yorumunu yaptı. Hükümet IMF’yle ilişkileri netleştirmek için AB’den gelecek sinyalleri, özellikle de 6 Ekim’deki raporu bekler gibi gözüküyor ama AB’nin de ‘Türkiye’nin IMF’yle anlaşmasını’ istediğini herkes biliyor. AB yetkilileri açıkca ‘Türkiye IMF ile 3 yıllık yeni bir stand-by yapsın’ diyemiyor ama ‘Türkiye IMF’yle anlaşma içinde bir program uygulamaya devam etsin’ diyor. Brüksel’deki yetkililerden ‘Bu görüşün devam ettiği’ teyidini aldık. AB’nin ekonomide IMF kadar sıkı takip yapmasının zorluğunu dikkate alan yetkililer, yeni stand-by’ın uyum sürecine katkı yapacağı görüşünü dile getiriyor.
Buna rağmen IMF’yle ilişkileri netleştirmek için vakit geçirmek ise, ‘kendini ayağından vurmak’tan başka bir şey değilmiş gibi gözüküyor.