Çukurova anlaşması çok tartışılacak

TMSF ve BDDK’nın Çukurova Grubu ile anlaşması, önümüzdeki dönemde çok yoğun tartışılacak konuların başında gelecek. Her şeyden önce 6 milyar dolarlık borcun 4 milyar dolara indirilmesinin, önümüzdeki dönemde bu anlaşmaya imza atanların başına dert açıp açmayacağını hep birlikte göreceğiz.

İmza atıldığı zaman her türlü güvence ile bir sorun olmayacağının belirtildiğini ama ileride iktidarlar değiştiğinde sorun olmaz denilen şeylerin bürokratların, bakanların başına büyük dertler açtığını hep birlikte gördük.

Anlaşmanın sağlanmış olması, 20 aylık bir dönemde 4 milyar dolarlık bir ödemenin yapılması, gerçekleştiği takdirde olumlu bir gelişme gibi gözüküyor.

Ancak bu paranın belirtilen sürede ödenip ödenmeyeceği konusunda hálá ciddi endişeler var. Daha önce, çok uzun bir sürede borç ödeme öngören bir protokolün yapıldığı buna rağmen grubun borç ödemeye yanaşmadığı hatırlatılarak, bankacılık çevrelerinde ‘Yeni bir vakit kazanma anlaşması mı? sorusunun yayılmasına neden oluyor. Bununla birlikte olayın siyasi bir tarafının bulunup bulunmadığı da sorgulanıyor.

Bu paranın ödenebilmesi için Yapı ve Kredi Bankası’nın satışının kritik bir öneme sahip olduğu görülüyor. Yapı ve Kredi Bankası’nın 2-2,5 milyar dolar etmesi halinde, Çukurova Grubu’nun 800 milyon ile 1 milyar dolar arasında bir gelir elde edebileceği, bunun da 4 milyar dolarlık geri ödeme için çok hayati bir öneme sahip olacağı belirtiliyor. Yetkililer Yapı ve Kredi Bankası’nın açıklamasında 1 milyar dolarlık da hisse satışı öngörüldüğünü belirtirken, toplam ödemenin 5 milyar dolara çıkmış olması, şüpheleri artırıyor.

Bu arada grubun elinde bulunan Yapı ve Kredi Bankası hissesinin yüzde 40’a bile varmadığı, talip firmaların en az yüzde 50 hisse isteyeceği, bu oranda bir satışın olabilmesi için mutlaka TMSF’nin sahip olduğu hisselerin birlikte satılması ihtiyacı bulduğu hatırlatılıyor ve bunun da anlaşmayı zorlaştıracak bir unsur olabileceği kaydediliyor.

Yapı ve Kredi Bankası’nın satışı için ise mutlaka grubun borcunu ödemesi ve bankadan 1 milyar dolarlık hisse alımını gerçekleştirip, Bankanın ihtiyaç duyduğu likiditeyi sağlamasının büyük önem taşıdığı görülüyor.

Yapı ve Kredi Bankası’nın satışı için ise mutlaka makro ekonomik istikranın sağlanması ve alıcı olabilecek yabancıların güvenebileceği bir ortamın oluşturulması gerekiyor. Bunun için ise Hükümetin ayak sürüdüğü IMF’le stand-by öngören bir anlaşmanın yapılması ve Aralık ayında AB’den müzakere sürecinin başlatılması kararının çıkması gerekiyor. Aksi takdirde tüm bankacılık sektörü için olduğu gibi, Yapı ve Kredi Bankası için de satış hayli zor olacak. Sektörün tümünde sıkıntısı duyulan özkaynak sorununu aşabilmesi için mutlaka yabancı sermaye gerekiyor ve bunun için makro ekonomik istikrar ‘olmazsa olmaz şart’ görülüyor.

Çukurova anlaşmasına sektörde şüphe duyulmasını sağlayan başka bir unsur da Grubun kredi alacağı kuruluşun kamuoyu tarafından bilinmiyor olması. Bir konsorsiyumun varlığı ve BDDK ile TMSF’nin bu konsorsiyum ile kredi koşulları hakkında bilgi sahibi olduğu belirtiliyor ama kamuoyu bilmediği bir finansör hakkında güven duyamıyor.

Bunun yanı sıra Turkcell’in yabancı ortağı Sonera’nın bu borç ödeme içinde, kendi ortak oldukları şirketin de aktif rol oynamasından rahatsız olduğu biliniyor. Sonera’nın TMSF’ye yaptığı itirazlar hakkında henüz somut bir yanıt verilmiş değil. Eğer daha önce zaten sorun olan bu ortaklık için Sonera tatmin edilemezse, bundan sonra Türkiye’ye yabancı sermaye girişi iyice zorlaşacak.

Garanti Bankası’nın İntesa’ya satışının durması sektör açısından olumsuz bir gelişmeydi. Çukurova anlaşmasının ne olacağı, sektöre getireceği katkı ise önümüzdeki dönemde belli olacak. Ama belli ki Çukurova anlaşması önümüzdeki dönemde hayli tartışılacak.
Yazarın Tüm Yazıları