BEKLENTİLERİN çok gerisinde kalan ikinci çeyrek büyümesi, piyasada telaş havası yarattı.
Kimileri üçüncü ve dördüncü çeyrekte büyümenin yeniden yükselişe geçeceğini tahmin ederken, çoğu iktisatçı artık yüzde 4’lük büyümeye bile erişilemeyeceği görüşünde.
Büyüme rakamlarının açıklanmasının hemen ardından, piyasa analistleri, yüzde 4-4,5 arasında yaptıkları eski büyüme tahminlerini değiştirmek konusunda ikircikli davrandılar. Yani tahminlerini değiştirip değiştirmemeye pek karar veremediler.
Ancak verileri detaylı inceleyen çoğu iktisatçının, "büyüme tahminlerinde revizyona gitme ihtiyacı duydukları"nı gözlemeye başladık. Şu anda 2008 yıl sonu büyüme tahminleri yüzde 3,5 civarına kadar iniyor, en yüksek tahmin revizyonunun ise yüzde 4 olduğunu gözlüyoruz.
Dün Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, birinci ve ikinci çeyrekteki büyüme oranları arasında büyük fark olduğunu hatırlatıp, "Bunun tek nedeninin siyasi belirsizlik yani açılan kapatma davası olduğunu" iddia etmiş.
Elbette siyasi belirsizliğin bu düşüşte katkısı vardır ama tek katkının bu olduğunu söylemek, tümüyle siyasi, hiçbir teknik yönü bulunmayan yani geçerliliği olmayan bir iddiadır.
Bence büyümedeki gerilemenin asıl nedeni: kötü yönetim...
Kötü yönetimden kastım; hem siyasi olarak hem ekonomik olarak kötü yönetim.
Siyasi olarak işi buraya gelmasinde, yani yaratılan siyasi belirsizlikte en önemli pay Hükümete, AKP anlayışını temsil eden Başbakan Tayyip Erdoğan’a ait. Zaten son dönemde medya ile giriştiği çatışma, Başbakanın ille de siyasi çatışma istediğini açıkca ortaya koydu.
Yani teşhisi tümüyle "siyasi belirsizlik" olarak koysanız bile, bunun de nedeninin Hükümetin, Başbakanın tavrı olduğunu, yani ülkenin iyi yönetilemediğini söylemek zorundasınız.
Artık siyasi iktidar askere, yargıya çatamıyor, medyaya çatıyor. Başka ne denilebilir ki...
KENDİ PROGRAMINI YAPAMADI
Kötü yönetimin ekonomi bölümünü gelince...
Bir düşünsenize; Türkiye yaklaşık 2-3 yıldır AB hedefi doğrultusunda önemli, yeni bir şey yapmadı. Yani ekonominin de çıpası olan AB hedefi iyice savsaklandı. Seçimden sonra AB hedefine geri dönülür derken, AB’nin sadece kapatma davası için kullanıldığını gördük.
IMF ile ilişkilerde de durum aynı. IMF ile anlaşmanın tamamlanacağı belliydi. Bunun üzerine geçen yıl ortasında küresel kriz de başladı. Daha IMF anlaşması bitmeden, "Ya kendiniz kredibl yeni bir ekonomik program yapın, ya da IMF’le yeni anlaşma yapın" denildi ama dinlenmedi. Geçen yılın sonlarından beri küresel krizin Türkiye’yi eninde sonunda etkileyeceğini, mutlaka yeni çıpalara ihtiyaç olduğunu, eski program yerine yüksek ve kalıcı büyümeyi öngören, mikro önlemlerle de desteklenecek, yeni bir programa ihtiyaç olduğunu o kadar çok söyledik ki... Ama hala bir adım atılmış değil.
Özetle; AKP Hükümeti, başlangıçta bocalasa bile, IMF programına yani Kemal Derviş döneminde yapılan programa sıkı sıkıya bağlı kalarak başarı sağladı. Bu dönem aynı zamanda küresel ekonominin çok hızlı büyüdüğü bir dönemdi ve ekonomik program ile bu seyir aynı döneme denk gelince, Türkiye çok önemli ve uzun süren büyüme dönemi yaşadı.
Ancak küresel ekonomideki seyrin tersine döneceğini, geçen yılın ortalarından itibaren görmeye başladığımız halde, AKP hükümeti program konusunda hiç birşey yapmadı. Program bitince de piyasaları IMF ile oyalamayı seçip, somut bir adım atmamayı tercih etti.
En geç bu yılın başlarında, ya kendi programınızı yapmanız lazımdı ya da IMF’le yeni bağlayıcı bir anlaşmaya imza atacaktınız. AKP hükümeti ikisini de yapmadı.
Yani uyguladığı hazır program bitti, kendisi yeni bir programı üretemedi.
Baştan beri söylediğimiz "AKP kadrolarındaki teknik yetersizlik" de böylece anlaşıldı.
Bunun adı beceriksizlik ve kötü yönetimdir. Başka da adı yoktur...