Bankaların kamuoyundaki imajı

ASLINDA 4-5 ay önce cari açığın aşırı büyüdüğü ortaya çıkmaya başlamıştı. Bu, uygulanan ekonomik politikaların da doğal bir sonucu idi ve önceden kestirilip, bir önlem alınacaksa ona göre alınması gerekiyordu.

Son günlerde açık rakamı herkesi korkutur hale geldi. Hükümet ‘önemli değil’ diyor, ekonomi yönetimi sürekli, cari açığın nasıl düşürüleceği konusunda toplantılar yapıp, bir sonuç alınamadan dağılıyor. ‘Panik yok’ demeçleri veriyorlar ama bir telaş da görünüyor.

Cari açık tartışmaları, açığa tüketici kredileri ve kredi kartlarının neden olduğu,yeni bankacılık yasasında yeralan aşırı disiplin öngören maddeler, sıkça tartışılır oldu. Bu konudaki tartışmalarda, sanki uygulanan ekonomik politikalar ve gerekli önlemlerin alınamaması değilmiş gibi, sorunu tüketici kredisi çok kullandıran, fazla kredi kartı veren, dışardan fazla borçlanan bankaların yarattığı şeklinde bir hava esmeye başladı.

Yasanın yine tepki yasası olduğunu, kamuoyunda ve politikacılardaki ‘her kötü şeyin sorumlusu bankalar’ havasının BDDK’ya da hakim olduğunu yazmıştım. Yazım üzerine gelen mektubu, okuyucunun iznini alarak sizinle paylaşmak istiyorum. Halil Yavuz, kinayeli dille kaleme aldığı şu e-mail’i gönderdi:

‘5 arkadaştık, zengindik, aramızda anlaştık, A.Ş. kurduk, zaten seçim öncesi desteklediğimiz adamların bazıları milletvekili-bakan oldu. Bunları biz biraz sıkıştırdık, banka kuracağız bakanlar kurulu yetki versin dedik. Zaten bakanlar bizim adamlar. Verdiler yetkiyi, kurduk bankayı. Şubeler açtık, bol bol reklam verdik, halktan parayı topladık, sonra paravan şirketlere ya da ortaklarımızın şirketlerine kredi kullandırdık bankamızdan. Kredileri geri ödemedik, banka battı, halk mağdur olmuş bize ne, devlet çözsün sorunu. Devletin izni ile açmadık mı bankayı? İyi denetleseydi. İyi faiz verirken hoş da parayı geri ödemede gecikince mi sorun. Bu halkı da anlamak mümkün değil yahu. Bankalar suçlu değil sayın Sağlam, makinistler suçlu!’

İşte benim de sözünü etmeye çalıştığım, bankalara karşı kamuoyunda oluşan imajı ortaya çıkaran, çarpıcı bir metin.

Yıllardır böyle bir bankacılık sistemin eleştiren, okurun doğal olarak abartılı biçimde dile getirdiği, bu ilişkileri gösteren haber ve yorumlar yazan, bu sistemin değişmesini, bankacılığın gerçek fonksiyonlarına kavuşmasını ve güven müessesesi olarak düzenlenmesini isteyen bir kişi olarak, bu yargıda benim de payım olduğunu düşünüyorum. Ancak, okurun işaret ettiği bu işleyişin değişmesi, bankaların gerçekten birer banka olabilmeleri için BDDK bağımsızlığını, politikacının bu işten elini çekmesini, grup kredilerinin sınırlandırılmasını, yapısal tedbirler ve ekonomik programı savundum, savunmaya da devam ediyorum.

ESKİ SİSTEM AYIKLANDI

Eski sistemin yarattığı bankalar, ne kadar bazısına ilişkin kararlar yargıdan dönse de, bankayı bu hale getiren bazı patronlara hálá ayrıcalık tanınıyor olsa da sistemden ayıklandılar.

Ancak unutulmaması gereken gerçek şu: Bankalar birer aracı kurumlar ve bunların gerçek işlevini görebilmeleri için güvenin yaratılması, belirlenecek kurallar içerisinde herkesin eşit ve tavizsiz çalışmasının sağlanması gerekir. Eğer siz ekonomi otoritesi olarak, cari açığı önceden kestiremiyor, sakıncalarını gidermek için gerekli ince ayarları yapamıyor ve dönüp tüm suçu bankalara yüklüyorsanız, buna en hafif deyimle, ‘haksızlık’ denir.

Aracılık maliyetlerinin yükselmesi de bankalar hakkında yaratılan güvensizlik havası da gelir, sonunda bankalar aracı olduğu için ekonomiyi vurur, halkı vurur...

Tabi ki okurun dediği sistem içinde çalışılmaz. Tüm fatura gördüğümüz gibi halka çıkar. Bu nedenle şu anda varolan eski sisteme geri dönüş çabalarına herkesin karşı çıkması gerekiyor.

Bankalar ekonominin, kanı taşıyan damarları. Damarları temizleyip, daha düzenli kan akışını sağlamak yerine, birinde sorun görüldü diye tüm damarları kesmeye kalkışırsanız ekonomi batar, altında yine halk kalır. Yani fatura yine ‘makinist’e çıkar...
Yazarın Tüm Yazıları