DEVLET Bakanı Ali Babacan’ın, IMF Heyetinin ABD’ye geri dönüşünde yapılan basın toplantısında sözünü ettiği, ‘Biz zaten ,3 yıllık kendi programımızı hazırlıyoruz’ sözünün altında ne yattığı ortaya çıktı.
Babacan’ın ‘sessiz sedasız, gösteriş yapmadan ilgili yerlerden görüş de alıyoruz’ sözünün pek yerinde olmadığı, çünkü programın çok dar bir kadroda hazırlandığını öğrendik.
Gerçekten de yaklaşık 1-1,5 ay önce, Babacan’ın koordinasyonunda bir ‘program çalışması’ başlamış bulunuyor. Tablo şu: ‘3 yıllık ekonomik program 3-4 kişi tarafından hazırlanıyor’
Programı hazırlayan ekip, çok dar bir ekip. Hazine Müsteşarlığı’ndan Müsteşar ve bir Müsteşar Yardımcısı, DPT’den bir Müsteşar Yardımcısı ve sonradan dahil edilen Merkez Bankası Başkan yardımcısından oluşuyor.
Grubun çok dar tutulması ve Hazine’den program çalışmalarına katılanların da DPT kökenli olması, bence program konusundaki bakış açısını daraltan bir unsur. Ancak DPT’nin zaten bu konularda uzman bir kuruluş olduğunu göz önünde tutarsak, biraz savunulur yönü var. Ancak grubun bu kadar dar olmasının getireceği sakıncaları ve perspektif darlığını söylemek gerek.
Niye bu kadar dar bir kadro derseniz, bunun her şeyden önce Devlet Bakanı Ali Babacan’ın tercihi olduğunu düşünüyoruz. Çünkü Babacan, ‘hücre tipi’, dar örgütlenmeyi seviyor ve işlerini buna göre götürmeyi, sonunda da sadece kendisinin açıklama yapmasını yeğliyor. Elbette kadronun bu kadar dar olmasının getireceği sakıncalar var, Maliye’nin, bağımsız kurumların, özel kesimin talepleri ve bakış açılarının programa yansımaması sonucunu getirecek. Ancak yetkililer, bir yandan da kadroyu çok genişletmeden, çok daha verimli ve hızlı çalışabildiklerini de söylüyorlar.
Yapılan program çalışmasının, aslında, daha önce yapılan yıllık program veya 5 yıllık program çalışmalarından çok da farklı olmadığını gözlüyoruz. Yani bir anlamda kabul edilecek program için alternatifli tablolar hazırlanıyor.
Bu tablolarda ne var derseniz, her zaman ki gibi; büyüme ve enflasyon hedefleri var. Bu sonuçları veren döviz kuru, reel faiz, borç stoku, borcun çevrilme oranı, milli gelire oranı gibi veriler için yapılan projeksiyonlar var. Doğal olarak bütçe büyüklük rakamları, faiz dışı fazla oranları, ödemeler dengesi tablosu için yapılan varsayımlar da bu program çalışmaları içinde, tablolar halinde yeralıyor.
Bu arada son dönemde hazırlanan alternatifli tablolar üzerinden, başta bankacılık olmak üzere, bu varsayımın seçilmesi halinde sektörlere yapacağı etki de, araştırılmaya başlanmış.
Bütün bu tablolar hazırlanacak ve varsayımlar, doğal olarak Hükümete sunulacak. Çünkü Hükümetin bu varsayımlar içinden tercih yapması gerekecek. Yani her zamanki YPK toplantıları gibi bir çalışma olacak.
Program IMF ile tartışılmaya başlandı
PROGRAM çalışmalarının Heyetin Türkiye ziyareti sırasında IMF ile de masaya yatırıldığı öğrenildi. Aslında sadece masaya yatırılmakla kalınmadığı, IMF’in hazırlanan tablolar ve varsayımlar konusunda görüşlerinin alındığı, bu görüşler doğrultusunda bazı değişikliklere gidilmeye başlandığı da kaydedildi.
Yetkililer, IMF Heyetinin ilk kez bu kadar hazırlıklı bir çalışma ile karşılaştığını ve Heyet üyelerinin bunu açıkca söylediğini de ifade ediyorlar. Bundan sonra izlenecek yol konusunda ise yine IMF’in büyük katkı yapması bekleniyor.
Önümüzdeki günlerde program çalışmalarının hızlandırılacağı öğrenilirken, ara ara IMF’le mail ve faksla varsayım tabloları konusunda karşılıklı müzakerelerin devam edeceği anlaşılıyor. Aldığımız bilgiye göre; bütün bu politika tercihlerini de içeren varsayım tabloları Hükümete sunulmadan önce, teknik olarak IMF’in de onayı alınacak. ‘Büyük Hoca’nın Bakan Şener’e IMF tavsiyesi
IMF konusunda Hükümetin, özellikle tabandan ve milletvekillerinden gelen tepkiler nedeniyle, normal stand-by anlaşması yapmaktan kaçındığını biliyoruz. Ancak bunun başka çaresinin olmadığı, tabanını ancak bu programın başarıya ulaşması halinde tatmin edebilecek duruma geleceğini, AKP yönetimi ve Hükümetin göreceğini tahmin ediyoruz.
Aslında yaklaşık 1 ay önce, Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Abdüllatif Şener’in başından geçenler, tepki duyulsa da, IMF’in ‘bir gerçek’ olduğunu açıkca ortaya koyuyor:
Şener yaklaşık bir ay önce Gazi Üniversitesi’nde yapılan bir panel için davetiye almış. Konu IMF-Türkiye ilişkileri. Şener kendisi de bu paneli izlemeyi çok istiyormuş ama programı yoğun olunca bir danışmanını Panele göndermiş. Sıkı sıkı da tembihte bulunmuş: ‘Hem not al, hem de bildirileri topla bana getir’.
Abdüllatif Şener aynı akşam danışmanından, panelde konuşulanlar, kimin neleri söylediği hakkında bilgi almış. Daha sonra da bildirileri yanına alıp, bazılarını okumuş. Özet olarak çoğu eski solcu olarak bilinen iktisat hocalarının hemen hepsi, IMF’le ilişkilerin diğer ülkelere yaptığı etkiler, Türkiye IMF ilişkisinin ne kadar kötü seyrettiği, Türkiye’nin IMF reçeteleri nedeniyle ekonomisini düzeltemediği, geniş toplumsal kesimlerin bu reçeteler nedeniyle yoksullaştığı gibi, bildiğimiz görüşleri savunmuşlar.
Bunun üzerine Bakan Şener, ertesi gün, paneldeki konuşmacılardan birini, saygı duyduğu bir Hoca’yı aramaya karar vermiş. Bu Hoca’nın ismini Bakan Şener de vermedi ama tarif ettiği kadarıyla mevcut iktisatçılardan çoğunun Hocası olmuş, gerçekten Türkiye ekonomisine önemli fikri katkılar sağlamış, hocası olmasa bile bütün iktisatta ilgilenenlerin kitaplarını okuduğu bir ‘Büyük Hoca’.
Şener ‘Büyük Hoca’yı arayarak, önce panele gelemediği için özür dilemiş ve ardından bir ricada bulunmuş:
‘Hocam, bizler şu anda sorumlu mevkilerde bulunuyoruz. IMF’le ilgili görüşlerinizi de biliyorum, son bildirinizi de okudum. Bütün bunların çerçevesinde Hükümetin ne yapması, IMF’le ilişkileri bundan sonra nasıl götürmesi konusunda tavsiyelerinizi alabilir miyim?’
Hoca önce şaşırmış ama böyle samimi bir rica karşısında kendisi de samimi olma gereği duymuş olsa gerek, tavsiyesini söylemiş:
‘Sayın Bakan, siz dediğiniz gibi sorumlu mevkilerdesiniz. Bizler o panelde de, başka zaman da IMF’le ilişkiler konusunda teorik çalışmalar yapıyoruz ve onları söylüyoruz. Sizin durumunuz değişik. Sizin, sorumlu mevkide olan biri olarak IMF’le ilişkiler konusunda fazla bir seçeneğiniz olduğunu sanmıyorum. İlişkileri devam ettirmek durumundasınız.’
Stand-by faiz dışı fazla gereğini düşürecek
ÇALIŞMALARDA DPT’cilerin, özellikle faiz dışı fazla gereğini düşük tutmaya çalıştıkları gözleniyor. Bunun ‘Hükümete kolay kabul ettirilmesi’ açısından yapıldığı sanılıyor.
Ancak DPT’cilerin faiz dışı fazlanın düşük tutulması konusunda fazla bir alternatiflerinin bulunmadığı da, çalışmalarda ortaya çıkıyor. Çünkü oluşturulacak güvene göre reel faiz ve borcun çevrilme oranı, bütün dengeleri derinden etkileyecek unsurlar oluyor ve her kapı sonunda ‘faiz dışı fazlanın yüksek tutulmaya devam edilmesi’ sonucuna çıkıyor. Bu arada ortaya çıkan bir başka sonuç da şu: ‘Ancak, IMF’le normal stand-by anlaşması yapılması, borçların uzun vadeye yayılması halinde, faiz dışı fazla hedefi biraz düşük olabiliyor’
Aldığımız bilgilere göre; Hükümet ancak IMF’le borçların ertelendiği normal bir stand-by anlaşması yapma kararı verir, buna ek olarak sosyal güvenlik reformunda radikal bir yolu tercih ederse, faiz dışı fazla hedefini yüzde 6’nın altında belirleme imkanına sahip olacak. Aksi takdirde mevcut yüzde 6-5’luk faiz dışı fazla hedefini aşağı indirmek mümkün değil.
Bence; stand-by yapılması halinde bile ilk yıl faiz dışı fazla yüzde 6’nın altına inemez.
Umarız; Hükümet bütün bu tabloları doğru okur da, ihtiyaca cevap verecek yolu seçer.