2005 yılı bütçe ve makro denge rakamları, henüz tüm detayları ortaya çıkmamasına rağmen, daha bir belirginleşmeye başladı. Piyasalar tarafından genel olarak olumlu karşılanan bütçeye daha titizlikle bakıldığında, bazı handikapların varlığı dikkat çekmeye başladı.
2005 yılı bütçesinin genel karakterine bakıldığında, kamunun yeniden yatırımları artırdığı gözlenirken, kamu tüketiminin arttığı, buna karşılık özel kesimin tüketiminin azaldığı, kamunun yatırımlar için ek vergi toplayarak bunu karşılamaya çalışacağı gözleniyor.
Bütçe dengeleri belli ki önemli bir sıkıntı olmadığı varsayımıyla hazırlanmış.
Önce dışborçlara bakacak olursak, 2005 yılında bütçeden yapılacak dışborç geri ödemeleri 19.7 milyar dolar olarak gözüküyor. Bunun 7.8 milyar doları ise IMF’ye yapılacak geri ödemelerden oluşuyor. Devlet Bakanı Ali Babacan’ın ‘net geri ödeyici olacağız’ sözlerine dayanarak, IMF’ye yapılacak 7.8 milyar dolarlık geri ödemeye karşılık aynı yıl için 5, en fazla 6 milyar dolarlık yeni finansman sağlanacağını söyleyebiliriz. Yani 14-15 milyar dolarlık net borç geri ödemesi yapılacağı anlaşılıyor.
Türkiye tarihinde en yüksek dışborçlanmayı 10.3 veya 10.4 milyar dolarla, bildiğimiz kadarıyla, 2000 yılında yapmıştı. Bu bir rekordu. Türkiye eğer dışborç geri ödemelerini tümünü yeniden borçlanacak olursa, yeni bir rekor kırmış olacak.
Bu yeniden borçlanmalar için IMF’yle yeni bir stand-by anlaşmasının ‘olmazsa olmaz koşul’ olduğu böylece iyice açığa çıkıyor. Üstüne üstlük AB’den de ‘kesin bir tarih kararı’ çıkması gerekiyor ki, bu borçlanmalar sorun olmasın...
Buna bir de dünya petrol fiyatlarının çok yüksek seyretme riskini, artı olarak AB Merkez Bankası’nın seçim sonrası faiz artırmayı hızlandırıp, gelişmekte olan piyasalara fon akışının yavaşlaması riskini koyarsanız, dış borçlanmanın hiç de kolay olmayacağı kendiliğinden ortaya çıkıyor..
İçborçlanmaya baktığınızda ise yine çok rahat bir ortam yok. 56 katrilyonluk geri ödemeye karşılık bunun çoğu için yeniden borçlanmak gerekecek. Bildiğimiz kadarıyla, Hazine önümüzdeki yıl yeniden borçlanmasını yaparken, yıl içine bir daha yük getirmemeye çalışacak. Neredeyse kısa vadeli olarak, bir tek referans ihaleleri yapmakla yetinip, ortalama 14 aylık borçlanma yoluna gidecek yani geri ödeme yükünü ertesi yıla yaymaya çalışacak.
KİT VE BELEDİYELER
Bunların yanısıra zorluklardan birini de KİT’ler ve belediyeler oluşturacak. İpotekli konut kredileri gibi projelerde hazine garantisi verme niyetini, SSK’nın yükünün daha da artması tehlikesini de ‘olası risk unsurları’ olarak sayabiliriz.
Kimsenin şüphesi olmasın ki; belediyeler bütçeden aldıkları payı önümüzdeki yıl artırmak için atağa girecekler, bunun işaretleri şimdiden alınıyor. Ya da tahkim gündeme gelecek...
Gelir tarafından gerçekten iddialı hedeflerin alındığı da ortada. Yani özel sektörden, tüketimden vergi alınarak bütün bu harcamalar yapılmaya çalışılacak ama yıl içinde daha acı frene basılmak zorunda kalınırsa veya bu kadar artan vergi yüküne nedeniyle kayıt dışına kaçış eğilimi artarsa, bu gelirlerin toplanması, doğal olarak zora girecek.
Yani demeye çalıştığımız o ki; önümüzdeki yıl içinde IMF’le tekrar tekrar masaya oturulup, ek tedbirler alınmak zorunda kalınabilir...
Hatırlayın bu yılın başında faizler neydi, şimdi ne oldu? Yüzde 25-26’lardan ancak 22.5’lara gelindi. Nedeni ise açık; Hükümet arada hata yaptı, faizler çok yükseldi, güven kayboldu ve yeniden faizlerin inmeye başlaması epey zaman aldı. Yani; Hükümet yeniden harcama artırma eğiliminde ve zamanında önlemleri alamazsa fatura daha yüksek olur.
Yani reel faizlerin önümüzdeki yıl da yüksek kalması kaçınılmaz. Belki de bu riskleri düşündüğü için Hazine reel faizleri yüzde 8’lik enflasyona karşılık, yüzde 10-12 düzeyinde tuttu. Enflasyon hedefinin gerçekleşmesi konusunda da ciddi riskler var ve Merkez Bankası faiz artırmasa bile, faiz indirimlerini çok daha temkinli yapmak zorunda kalabilir.
Kısacası; AB ve IMF olsa da, her şey çözülmüş olmayacak.