Dünyanın en büyük tedarik zinciri üreticilerinden Çinli Foxconn, bazı fabrikalarında robot işçiler kullanacağını duyurdu.
Foxconn ile yakın çalışan teknoloji devi Apple, bu mekanize emek gücünden ilk olarak faydalanacak firmalardan biri olacak.
“Son test aşamasında” olduğu söylenen “Foxbot’ların” her biri 20-25 bin dolara mâl olacak ve ilk olarak, önümüzdeki sonbaharda çıkacak olan iPhone 6’nın pilini bir araya getirmek için kullanılacak.
Bu robotlardan yaklaşık toplamda 30 bin tane üretilmesi düşünülüyor. İlk etapta 10 bin robotu üretim bandına yerleştirmeyi düşünen şirket, bu sayıyı kademe kademe artıracak.
İşçi haklarında çok kötü bir karneye sahip olan Foxconn, bu hamlesiyle iki kuş birden vurabilir. Şirketin böylece giderleri düşürmekle beraber kötü şöhretinden arınmayı da amaçladığı düşünülüyor.
Foxconn’un en büyük ortağı olan Apple’ın bu girişim için şirkete baskı yaptığı ve robotların tasarımında yardımcı olduğu da söyleniyor.
Facebook’un 700 bin kullanıcı üzerinde "duygu testi" yaptığına yönelik haberlerin yayılmasının ardından ABD Federal Ticaret Komisyonu’na yapılan resmi başvuruyla soruşturma açılması istendi.
Washington’daki EPIC (Dijital Haklar Bilgi Merkezi) tarafından yapılan şikâyette, Facebook’un etik standartların dışına çıkarak, insanlar üzerinde haberleri olmadan deney yaptığı iddia edildi.
Ocak 2012’de iki ABD üniversitesiyle birlikte gerçekleştirilen deneyde, Facebook kullanıcılarının negatif haberlere ve bilgilere verdiği tepki ölçülmüş ve iddialara göre bu kullanıcılara bilinçli olarak negatif içerik sunulmuş.
Deneyin sonucu ise, gerçek hayattaki benzer deneylerle paralellik gösterdiği ortaya çıkmış. Yani bir kullanıcı, olumsuz etkilere fiziksel hayatta olduğu gibi dijital ortam da negatif tepki veriyor.
Facebook’un kendi kullanıcı sözleşmesini de çiğneyen bu araştırma ile kullanıcıların duygularıyla resmen oynadığı iddia ediliyor.
Gelecekte oluşabilecek halk ayaklanmalarını tahmin etmek için ABD ordusu tarafından kurulan Minerva Initiative’in Facebook ile ortak araştırma yürüttüğü iddiası da bu haber gibi bir başka tedirgin edici başlık.
Piyasada satılan ergonomik klavyelerin çoğu, sağa ve sola eğimli biçimde tuşları iki farklı bölüme ayırıyor. Gel gelelim bu tür klavyeleri kullanmak bana çok zor geliyor. Gerçi kararlı biçimde alışmaya çalıştığımı da söyleyemem. Tedbirsiz klavye kullanımının el bileklerinde ciddi rahatsızlıklara ve kireçlenmeye sebep olduğu konusunda bir şüphemiz yok.
Pek çok araştırmaya göre, uygun şekilde yerleştirilmiş ve doğru oturma pozisyonuyla kullanılan standart bir klavye de sağlık açısından fark ettiriyor.
Uygun ergonomik klavyeyi seçme süreci, ileride oluşabilecek sağlık sorunlarını azaltmanın en önemli evresi. Bilgisayarla çalıştığınız ortamı düzenlerken dikkat etmeniz gereken önemli ayrıntılardan ikisi, klavyenin yüksekliği ve size olan uzaklığı. Esasen klavyeyi kullanırken yaşayabileceğiniz zorlukların birçoğu hatalı yerleşimden kaynaklanıyor. El ve bilek sorunları yaşamamak için, rahat edeceğiniz klavyeyi bulmak ve doğru şekilde yerleştirmek çok önemli. Ergonomik klavye kullanımı için klavyenin tam olarak önünüzde bulunmasına, kullanım sırasında dirseklerinizin vücudunuza yakın ve omuzlarınızın rahat pozisyonda olmasına ve bileklerinizin, kollarınızın ön kısımlarıyla aynı hizada olmasına dikkat etmelisiniz.
Kullanım alışkanlıklarınızı değiştirin
Eğer klavyeniz, fareniz ve çalışma alanınız fazla yüksek veya fazla alçak olursa, omuzlarınız, kollarınız ve bilekleriniz rahat bir kullanım için uygunsuz pozisyonda olacaktır. Bu tip pozisyonlarda uzun süre çalışmak bilek, el ve omuz ağrılarına neden olabilir. Ergonomik oturma pozisyonunu korumak için, sandalyenizin ve çalışma alanınızın yüksekliği doğru şekilde ayarlanmalı. Dirsekleriniz klavyeyle neredeyse aynı yükseklikte olmalı ve vücudunuzdan klavyeye doğru yatay bir şekilde uzanmalı. En önemlisi de, klavyeyi kullanırken bileklerinizin aşağı veya yukarı doğru esnemek zorunda kalmadığından emin olmalısınız.
Gerçekten de ergonomik mi?
Sosyal medyayı gözetleme sürecini daha gelişkin bir şekle sokmak isteyen gizli servis, şakadan anlayan yazılım çözümlerine kapılarını açtı.
Yazılımda, yazılan bir şeyin espri veya ironi içerdiğini anlamak dışında daha pek çok marifet arayan servis, Twitter gibi son derece dinamik sitelerde anında "şaka kontrolü" gerçekleştirmeyi amaçlıyor.
Geçen yıl ABD’de bir genç, okuduğu okulu basıp insanları öldürdükten sonra kalplerini yiyeceğini bildiren ve sonu “lol jk” ile biten bir tweet yayınladıktan sonra tutuklu yargılanmıştı.
Benzer bir şekilde İngiltere’de bir başka genç, kar yüzünden aksayan Robin Hood havalimanını havaya uçurmak istediğini söylemiş ve bu tweet'i terör tehdidi olarak algılanarak tutuklanmıştı.
Sovyet Bilim Akademisinde çalışan Alexey Pajitnov tarafından Haziran 1984’te geliştirilen Tetris, önce Sovyetler Birliği’ni, ardından Macaristan’ı fethettikten sonra tüm dünyayı bugüne dek kasıp kavurdu.
Özellikle 80’lerin sonu ve 90’ların başında Çin’de üretilen ucuz el konsollarının pazarları sel gibi basmasından sonra anne, baba, kardeş, dede, herkes bu oyundan ya haberdardı ya da bizzat oynamıştı.
Oyunun belirsiz lisans sorunları yüzünden 1989’a kadar pek çok şirket tarafından PC ve konsol sürümleri geliştirildi. Buna en çarpıcı örneklerden biri Nintendo’nun Game Boy Tetris’i oldu. Game Boy Tetris 33 milyondan fazla kopya sattı.
Pajitnov sonunda, Tetris’in çıkışından 12 yıl sonra yani 1996’da oyunun tüm haklarını kazandı. Aynı yıl The Tetris Company kuruldu ve “Tetris” markasını neredeyse dünyanın her bir yerine kiralamaya başladı.
Ubisoft ve The Tetris Company tarafından geliştirilen ve bu yaz çıkacak Tetris Ultimate’i hem Xbox One hem de PlayStation 4 kullanıcıları oynayabilecek.
PC oyuncuları ise sonbahara kadar beklemek zorundalar.
İster inanın ister inanmayın ama herhangi bir anda yetişkin içerikli çevrimiçi videolar toplam internet bant genişliğinin yaklaşık %30'unu işgal ediyor. Yani her saniye yaklaşık 6 terabayt porno tüketiliyor. Peki ya kalan %70? Netflix, Youtube ve benzeri diğer yetişkin içerikli olmayan video siteleri de bant genişliği canavarları, internet trafiğinin neredeyse %40'ından sorumlu. Rapidshare ve Megaupload gibi dijital dosya depoları da dünya genelindeki trafiğin yaklaşık %10'unu kullanıyor. Web’de gezinme ve e-posta (ve tabii ki spam e-postalar) da bir diğer %15'ini. Ve elbette bir de bulut bilişim var.
Günümüzde web hizmetlerinin ve web sitelerinin çoğu “bulut”ta barındırılıyor. Yani, firmalar kendi donanımlarını yönetmek yerine dış firmaların bulut depolama ve bilişim hizmetlerini kullanıyorlar. Amazon Web Services(AWS), Microsoft Azure ve Google devasa büyüklükteki bulut sistemlerinin en göze batan örnekleri. Ama onlara benzer yüzlerce küçük çaplı başka firma daha birkaç sunucudan koca veri merkezlerine kadar değişen ölçeklerde hizmet sunuyor.
Bulut'un gücü bulut tabanlı bir süper bilgisayar yaratmaktan web tabanlı e-postaya, hatta basit doküman depolama sistemlerine dönüştürülebilmesinde yatıyor. Google tek bir bulut kümesinde petabaytlarca Youtube videosu barındırabiliyor ve izlemeye sunabiliyor; tüm e-postalarınızı ve dosyalarınızı depolayabiliyor. Bulutun tüm bu özelliklerinden en çok bulut depolama üzerinde duracağız.
Depolama terabaytlar büyüklüğünde bellek ya da binlerce işlemci çekirdeği kadar çekici bir konu olmasa da bulutun büyüklüğünü belirleyebilme konusunda en önemli kriterlerden biri, özellikle de bant genişliği kullanımını işin içine kattığımızda. Toplam depolama hacminden yola çıkarak bulut depolama maliyetlerini de hesaplayabilmemiz mümkün. Böylece Google, Microsoft ve Dropbox gibi firmaların bulut depolama hizmetleri sunmak için yarışma sebebini de ortaya koyabiliriz.
NE DE ÇOK PETABAYT!Google, Facebook, Amazon ve Microsoft gibi büyük şirketlerden nadiren gerçek rakamlar duyuruluyor. Ama web’de biraz araştırma yaparak yaklaşık da olsa bazı rakamlara ulaşabilmek mümkün:
Bu rakamlara biraz daha anlam kazandırabilmek için şöyle diyelim: Ortalama bir bilgisayarda 500GB, belki 1TB sabit disk kapasitesi vardır. Ve 1 petabayt 1024TB demek. Yani Microsoft ve Facebook veri merkezleri en azından 100.000 sabit diske ev sahipliği yapıyor demek oluyor. 18cm yüksekliğinde sunucu sıralarına – özel donanım üretmeden – 48 adet sabit disk sürücüsü sığdırılabilir. Ağ ekipmanının kaplayacağı alan da eklenince bir metrekare kadar alan kaplayan bir sunucu kabinine yaklaşık 400 sabit disk yerleştirilebilir. Bu rakam yüksek görünebilir, ama Google, Amazon, Facebook ve Microsoft'un sıklıkla 30.000 metrekarelik veri merkezleri kurduğunu da söylersek aslında hiç de yüksek değil.
Tanışabilir cihazlarda kolay kullanımı ve zengin uygulama mağazasıyla gönülleri fetheden Android, şimdi de televizyonlarımıza teşrif ediyor. Amerika ve Uzak Doğu'dan sonra Avrupa ve Türkiye'de de ilk örnekleri görmeye başladık. Philips'in biri Ultra HD olmak üzere iki modelinde kullandığı Android işletim sistemi pek çok kullanışlı özelliği barındırıyor. Android uygulamalarını televizyonda kullanırken akıllı kumanda; bilgisayardaki fare, dokunmatik ekranlı tablet ve akıllı telefondaki parmağınız gibi işlev görüyor.
Yaptığım testlerde deneyimlediğim kadarıyla radyo frekansı üzerinden televizyonla iletişim kuran kumanda son derece başarılı. Her ne kadar dokunmatik olarak kullanma hızını sunamasa da genel uygulamaların kullanımına büyük rahatlık kattığını söyleyebilirim. Philips'in kumandasının ön yüzü bildik tuşlar sunuyor, arka kısmında ise tam bir klavye var.
İnternetten film ve dizi izeyenlere gün doğdu
Android işletim sistemli televizyonun en önemli artısı bence Chrome tarayıcı! Diğer akıllı televizyonlardaki web tarayıcılar hız ve kullanım konusunda son derece hantal. Chrome'u televizyonda kullanma fikri baştan etkileyici zaten. Üstelik hız konusunda son derece başarılı. Eh, film ve dizileri bilgisayardaki tarayıcıdan izlemeye gönül vermiş kullanıcılar için bu belki de en dikkat çekici özellik olacak. Tabi bunu söylerken, telifli ve lisanslı içeriklere sahip video servislerini kast ettiğimi de söylemeliyim. Emek hırsızı siteler bizi ilgilendirmiyor.
Dev ekranda uygulama keyfi
Android uygulamalarına bir de "televizyonda nasıl görünür acaba" gözüyle bakmanızı tavsiye ediyorum. Örneğin online müzik servisi Spotify... Bence en sevdiğiniz müzikleri televizyondan uygulama kullanarak salon konforunda dinlemek bambaşka bir tat veriyor. Halihazırda ses sisteminize tabletinizi veya bilgisayarınızı bağlamadıysanız tabi... Android uygulamaları arasında video içeriği sunanlar en başta önemli bir avantaj elde edecek gibi görünüyor. Instagram'da takip ettiğiniz kişilerin fotoğraflarını büyük ekranda izlemek, yemek tarilerine göz atmak, vizyondaki filmlere bakıp fragmanlarını izlemek, web sitelerinde dolaşmak, sosyal ağları takip etmek, tarayıcıda sesli aramalar yapmak, e-posta okumak ve yazmak gibi onlarca işlevi televizyonda farklı bir konforla uygulamak mümkün olacak.
Şimdilik Philips'in iki farklı modelinde sunulan Android işletim sistemi muhtemelen kısa süre içinde diğer üreticilerin de ilgisini çekecektir.
Proje' nin lider isimlerinden Polo Chau' nun söylediğine göre, telefon sizin dokunma imzanızı öğrenecek ve daha sonra telefona her dokunulduğunda sizin izinizle karşılaştırma yapacak. Tıpkı Parmak izi gibi... Teoriye göre herkesin ekrana dokunma şekilleri farklı. Bazı insanlar tek bir geçişle bildirim çubuğunu indiriyor, bazıları ise tek bir dokunuşla bunu gerçekleştiriyor. Herkes uygulama açarken ekrana dokunduğunda farklı baskı uyguluyor vs.
LatentGesture sistemi, Gürcistan Teknoloji laboratuarlarında Android cihazlar üzerinde test ediliyor. Başarı oranı ise telefonlarda %98, tabletlerde %97. Çalışma 20 test aşamasını içeriyor. Çalışmaya katılanlardan elektronik test ortamında ekrana dokunmaları, uygulama açmalarını, barlar arasında geçiş yapmaları isteniyor. Sistem her kullanıcı için ayrı bir profil oluşturduktan sonra, araştırmacılar belirlenen kişiyi tabletin sahibi olarak atıyorlar. Test tekrarlandığında ise sistem sahibini tanıyor ve diğer kullanıcılara telefonu veya tableti açmıyor.
Diğer güvenlik uygulamaları bir kenara, LatentGesture ebeveyn kontrolleri için kullanılabilir. Bir çocuk babasının tabletini kullandığında LatentGesture sistemi onun dokunuş imzasını babasınınkine benzeteceği için tableti kullanmasında sorun çıkmaz. Fakat uygulama satın almaya kalktığında, sistemim buna engel olur. LatentGesture sistemi, Toronto'da yapılacak özel bir etkinlikle bu ay kullanıma sunulacak.