Ne zaman uluslararası piyasalar karışsa, birileri ortaya çıkıp "bize bir şey olmaz" diyerek ne anlama geldiği pek belli olmayan laflar ediyor.
Eskiden, döviz kurları fırladığında, "dövize dokunanın eli yanar" gibi laflar edilirdi. O dönemlerde, dövize dokunanlar büyük paralar kazanırdı. Galiba, geçmiş deneyimlerden yola çıkarsak, "bize bir şey olmaz" derken, bize bir şeylerin olabileceğinden korkuluyor.
DIŞA AÇIKLIK
Türkiye ekonomisinin beş-altı yıl öncesine göre çok daha iyi bir konumda olduğu doğrudur. Ama, uluslararası çalkantılara karşı Türkiye ekonomisinin çok daha fazla hassas olduğu da bir gerçektir. Yurt dışında oluşabilecek ciddi bir kriz, ki olaylar o yönde gelişiyor, Türkiye ekonomisini öldürmez, ama epey yaralar. Çünkü, Türkiye ekonomisi eskiye göre çok daha fazla dışa açılmış durumdadır. Yurt dışındaki ekonomik birimler yurtiçindeki ekonomik birimlerle neredeyse bütünleşmiştir. Hem finans piyasalarında hem de mal piyasalarında yurt dışı ile ciddi boyutlarda bir entegrasyon söz konusudur.
Bu konuların iyi anlaşılmasında fayda vardır. Yanıltıcı beyanlar yerine, Türkiye’deki ekonomik birimler, mümkün olabildiğince kendilerini korumaya alacak önlemleri düşünmeye teşvik edilmelidir. Ancak, o takdirde, uluslararası düzeyde oluşabilecek ciddi bir çalkantının olası tahribatı içeride asgaride tutulabilir.
EKONOMİK YAPI
Türkiye ekonomisinin yurtdışına hassas olduğu alanları sıralayalım:
1. Yurtdışı olası çalkantı alanını Amerika ve Avrupa Birliği (AB) diye düşünürsek, 2007 yılı ocak-kasım döneminde Türkiye’nin ihracatınınyüzde 57’si AB’ye, yüzde 4.3’ü Kuzey Amerika’ya oldu. Aynı dönemde, ithalatımızın da yüzde 40’ı AB’den, yüzde 5.3’ü Kuzey Amerika’dan yapıldı. Geçmiş deneyimlerden, bu bölgelerde yaşanacak ekonomik durgunluk Türkiye’nin ihracatını o denli vurmayabileceği söylenebilir. Ama, bu bölgelerde enflasyonun artması Türkiye için ithalatın pahalılaşıp enflasyon ithalatı anlamına gelebilecektir.
2. Yurtdışında yerleşiklerin ellerinde bulunan Hazine tahvil ve bonoların tutarı 18 ocak itibariyle 38 milyar YTL’yi geçmiştir. Bu miktar, Türkiye’deki bankacılık kesimi dışında tutulan devlet iç borçlanma senetlerinin yarısından fazladır. Hazine’nin piyasada nakit karşılığı çıkardığı devlet iç borçlanma senetlerinin yaklaşık yüzde 17’si yurtdışındaki ekonomik birimler tarafından tutulmaktadır.
3. Türkiye’nin dış borcu 2007 yılının eylül ayı itibariyle 237 milyar dolardı. Kısa vadeli (vadesi bir yıldan az) dış borçlarımızın toplamı 40 milyar dolar. Yalnızca özel sektörün dış borcu, 36 milyar doları kısa vadeli olmak üzere 148 milyar dolar civarındadır.
4. Türkiye ekonomisinin cari işlemler açığı 2007 yılı sonu itibariyle tahminen 36-37 milyar dolar civarındadır. Bunun anlamı, bugünkü ekonomik faaliyetler düzeyinde Türkiye’nin yılda asgari 40 milyar dolar civarında taze dış kaynak bulması gerektiğidir.
5. İstanbul Menkul Kıymetler Piyasası’nda işlem gören toplam hisselerin yüzde 60’ından fazlası yurtdışı yerleşiklere aittir. Yurtdışı yerleşiklerin günlük işlem hacmindeki payı ortalama yüzde 20 civarındadır.
6. Türkiye’de enflasyon hala kur gelişmelerine duyarlıdır. Özellikle, döviz kurlarının aniden fırlaması enflasyon üzerinde olumsuz yönde çok daha fazla etki yapmaktadır.
Böyle bir yapıda, "gelişmiş ülkelerde yaşanan çalkantılar Türkiye ekonomisini etkilemez" diyebilmek ancak aldatmaca olur. Kaldı ki, bu yapıyı kısa dönemde değiştirebilmek de mümkün değildir.
Şiddetli bir rüzgarda Türkiye ekonomisi yıkılmaz, ama hasar görebilir. Ekonomik politikalarda ciddiyeti elden bırakmadığımızda, zararı asgaride tutabilmek de mümkündür. Zaman, tüm ekonomik birimler açısından hem YTL’de hem de dövizde likit kalma zamanıdır.