Paylaş
Evine giderken ısırılan, ısırılma korkusu yaşayan, çocuğu için endişe duyan ve bu hassasiyetini ön planda tutanlar da, barınakların köpekler için sokaklardan daha tehlikeli olduğunu savunan hayvanseverler de sonuna kadar haklı.
* * *
Bu girizgâh, “Sen de haklısın” diyaloğunu anımsatsa da, bir bir tüm bu endişelere mercek tutttuğumuzda siz de bana ‘hak’ vereceksiniz.
Önce, üç gün evvel mahalle parkında yaşanan bir olaya bakalım.
Yer, daha önce de sözünü ettiğimiz gibi sokak köpeği sorununu en fazla hisseden bölgelerden olan Çiğdem Mahallesi’ndeki Meral-Yaman Okay Parkı. Pazartesi günü gündüz saatlerinde yaşlı bir kadın, beş yaşındaki torunu Defne’yi parka götürüyor.
* * *
Bu sırada, yeni doğmuş yavrularıyla birlikte parkı yaşam haline getirmiş olan anne köpek, birden Defne’ye saldırıyor ve ısırıyor. Yaşlı kadın panik halde çevredekilerin de yardımıyla küçük çocuğu, kuduz aşısı için Ankara Hastanesi’ne yetiştiriyor. Aile, gece yarısına doğru ancak hastaneden çıkabiliyor. Hemen her gün sokaklarda yaşanan ısırılma vakalarından sadece bir tanesi ama, olayın parkta yaşanması ve saldırıya uğrayanın küçük bir çocuk olması vakayı daha da vahim hale getiriyor.
* * *
Ancak, hadisenin bu sütunlara taşınmasına sebep olansa, olayın kendisinden çok sonrasında gördüklerim. Aile, gece yarısı sağ salim eve döndükten sonra, belki de ölümden dönen torunu gözleri önünde saldırıya uğrarken dehşeti yaşayan yaşlı kadın, ertesi gün başına gelenlerin müsebbibi olduğunu düşündüğü kadını aramaya başlıyor.
Daha önce defalarca gördüğü, “Parklara yiyecek bırakma, köpekleri buraya alıştırma” diye uyardığı kişiyi; yani köpekleri her gün besleyen o kadını...
* * *
Hararetli bir halde çevredekilere tekrar tekrar yaşadıklarını anlatan mağdur kadın, “Bulup, tokatlayacağım onu” diyor. Sonrasında buldu mu, tokladı mı, ya da belki de hâlâ arıyor mu bilmiyoruz ama sokaklarda, mahallelerde bu toplumsal çatışma örneğinin her gün binbir çeşit senaryosu sahneleniyor.
Barınak mektubu
Saldırıya uğramış bir kişinin gözünden sokak köpeği meselesine bakarken, yönümüzü bir de hayvanseverlere çevirelim. Öncelikle “Köpek sürülerinin Ankara’da büyük sıkıntı yarattığının farkındayız” diye söze başlayarak, ‘ancak’ diye devam eden bir grup hayvansever, gönderdikleri mektupta bakın ne diyor:
“Hayvan barınaklarının Ankara’da yetersiz kalması ve yeni barınaklar yapılmasının gerekliliği konusunda hemfikiriz. Sayıları çok olduğu zaman sürü psikolojisiyle saldırdıklarını, besleme sırasında bile bizi koruma amaçlı başkaları için tehdit oluşturdaklarını biliyoruz. Ancak önemli olan yeni barınaklar yaparken, mevcut barınakların da hayvan yararına çalışmasını sağlamaktır diye düşünüyoruz. Biz hayvanseverlere demişsiniz ya ‘gelen ekiplere direnme’ diye... Çankaya barınağında gördüğümüz eksiklikleri ve neden direndiğimizi sıralayalım. Çankaya Belediyesi topladığı tüm köpekleri giriş teli denen aynı tele koyar. Yani hangi köpeğin Çayyolu’ndan hangi köpeğin Kırkkonaklar’dan geldiğini 100 köpeklik telde kimse ayırt edemez. Sokaktan toplanan köpek şanslıysa ve 100 köpeğin içinde diğer köpekler onu boğmadıysa sokakta kaybolan köpeğinizi ayırt etmek için barınağa koşarsınız. Bütün amacınız kısırlaştırıldıktan sonra köpeği alıp tekrar aynı sokağa bırakmaktır. Veterinerlere yalvarırsınız kısırlaştırma işlemi uzamadan yapılsın diye. Çünkü alındığı sokağa başka köpekler yerleşmeden dönmeli ki yerini kaybetmesin. Kısırlaştırmayı destekliyoruz ve belediye aldığı köpeği kaybetmeden tekrar aynı sokağa getirecek olsa özel kliniklerde dünyanın parasını verip borca girmek yerine seve seve belediyeye kendi ellerimizle teslim ederiz köpekleri. Ama önce bir türlü açıklayamadıkları kaybolan köpeklerimizin hesabını versinler. Sonra barınaktaki ölüm sayısını nedenleriyle açıklasınlar. Yani yeni barınaklar açmak değil çözüm. Barınağı hakkıyla, hayvan yararına işletebilmek...”
İddialar çok vahim
Barınak çözümüne mesafeli yaklaşmalarının sebeplerini sıralayan ve isminin gizli kalmasını isteyen bir okur da, barınaklarda şahit olduklarını şöyle anlatıyor:
“Kendimi bildim bileli hem bireysel hem de bu yola gönül vermiş dostlarımla sokak hayvanlarına bakıyoruz ve barınaklara gidiyoruz. Çankaya Belediyesi’nin barınağında toplu yaşam alanlarındaki mücadeleye tanık oldunuz mu? Önlerine yemek diye konulan mama bile değil ‘küspe’yi yemek zorunda olduklarını, birbiriyle yaşamak için nasıl kavga ettiklerini, bu kavgaların nasıl öldürücü yaralar açtıklarını hiç gördünüz mü? Ve çoğunun acı içinde feci şekilde toplu saldırılara maruz kalarak öldüklerini de biliyor musunuz?
Bir köpeğin sırf korkudan (saldırıya uğramamak için) su içmek ve yemek yemek için bile kulübeden çıkamayıp sessiz bir çığlıkla öldüğünüde bilmezsiniz belki de... Ama sorsanız bunların hiçbirini kabul etmezler. Barınak o kadar güzel, o kadar yaşanılasıdır ki bizler birer kuru iftiracıdan öteye geçmeyiz. Bahsettiğimiz sorunlar çözülürse ancak, belediyeyle işbirliği içinde oluruz.”
Ortak çözüm adımı
Öncelikle sevgili hayvanseverler, çağrımı yineliyorum. Tüm olan bitene şimdi bir de minik Defne’nin gözünden bakın. Hayatı boyunca taşıyacağı travmanın izlerini gözünüzün önüne getirin.
Ve sen mağdur vatandaş.
Barınaklarla ilgili iddiaları duydun. Burada bir acı varsa, orada da var. Yani nereden baksan her yanı travma. O yüzden soruna çözüm bulmaya çalışırken mahallende nefret tohumları ekme.
Son olarak yerel yöneticiler, belediyeciler ve başkanlar, görüyorsunuz ki; vatandaş sizden somut bir çözüm bekliyor. Barınaklarla ilgili önemli iddialar var. Bu iddialar açıklığa kavuşturulmadan yeni barınakların da işlevsiz kalacağı apaçık ortada. Bir kez daha vurguluyoruz. Yerel yönetimler, herkesi dinlemeli, ortak bir çözüm için artık adım atmalı.
Paylaş