Paylaş
Cesedini zar zor buldular.
Dava açıldı, bütün sanıklar beraat etti. Zaten, suçlu da Kadir Sevim’di.
“Olayın nedeni, kaldırım altındaki zeminin suyla teması ve zeminin kendi içinde oturması, çökmesi sonucu bu olayın kaldırım altında olması, olay anında maktulün aksi tesadüf ile kaldırımın tam çökme anında üzerinde oluşu. Buna göre olayda önemli oranda kaçınılmazlık ve aksi tesadüf olduğu, eylemlerin bilinçli taksir olmadığı...” demişti bilirkişi.
Sonunda bir tek “Ne işi vardı o kaldırımın üstünde” demediyse de, biz anlamıştık öyle demek istediğini.
Mahkeme de öyle anladı ki, sanıkları beraat ettirdi.
* * *
Ölen öldüğüyle kalırken ve ortaya çıkan ibret durumundan herkes kendi payına düşeni almıştır diye düşünürken, “İkinci Sevim” vakası patladı.
Bu kez adres Sincan’dı.
Cumartesi “Yer yarıldı içine girdi” başlığıyla manşetimizdeydi. Gelişigüzel üzeri kapatılan foseptik çukuru, çökmüştü.
Aksiliğe bak sen, üstünde de bir otomobil vardı.
Neyse ki aksilik de bir yere kadardı bu kez, olayın gece yaşanması hasebiyle aracın içinde ve etrafında kimse yoktu.
Bu kez cana değil, mala gelmişti.
Gerçi cana da gelse, ihmalkâr da, sorumsuz da o sırada orada bulunandı!
* * *
Bu arada haberi hazırladığımız gün, arkadaşımız Mert Gökhan Koç’un bilgi almak için başvurduğu araç sahibi Elif Özbek’in ilk tepkisi de, toplumun halet-i ruhiyesini anlamak için çok önemliydi.
Bir sabah uyandığında aracını asfaltın içine gömülmüş halde bulan ve belki de ‘hayati bir tesadüf’le hayatta kalan Özbek, Koç’a “Siz böyle şeylere geliyor muydunuz?” diye sormuştu.
Haklıydı belki de Özbek, alt tarafı asfalt, otomobili yutmuştu. O da birşey miydi, metroda kalçasına demir girenlerin, kaldırımda elektriğe çarpılanların, şehrin ortasında sele kurban gidenlerin yanında...
Zaten Kadir Sevim’e gittik de ne oldu.
Yitip giden canın hesabı kimden soruldu?
HASTALARIN SAAT KULESİYLE İMTİHANI
Kentlerde yaşam standartına yönelik sınırlar olumsuz yönde zorlandıkça, toplumun itiraz kültürü de git gide zayıflıyor. Hafta içinde aklı selim bir okurun çağrısı üzerine Onkoloji Hastanesi’nde kreşe 150 metre mesafeye kondurulan baz istasyonunu haber yaptık. Farkedilmesin diye saat kulesi görünümü verilen istasyon meğer aylardır hastanenin bahçesindeymiş, ama hiç kimse de, “Bu saat kulesi neyin nesi, neden saklanmış gibi kenara köşeye konuldu?” diye sormamış. Üstelik, Onkoloji’ye gelenlerin neredeyse tamamı kanser hastasıyken... Kaç gün geçti, hiçbir yetkiliden ses seda yok. Nasıl olsa kimse sorgulamıyor bir taşla iki kuş vurun, yüz binlerce lira para verip tomoterapi cihazları almak yerine, hastaları istasyonun etrafında iki tur attırın, ışın tedavisini de aradan çıkarın bari.
Paylaş