Bu yılın başında ismi değiştirilen okulun girişinde ve konferans salonunda bulunan Atatürk yazıları kaldırılmış, büstü de bir kenara atılmıştı. Milli Eğitim Müdürlüğü yetkililerinin mutlaka soruşturması gerektiğini düşündüğüm olayın detaylarını aktarmadan önce isim değişikliğinin hikâyesini paylaşmakta fayda var.
* * *
Altındağ’da 1930 yılında İnönü ismiyle açılan ilkokul, daha sonra 1950 yılında Alpaslan, 1961 yılında da İrfan Baştuğ isimlerini aldı. Okula, 1992 yılında yeniden İnönü ismi verildi.
İnönü ismini taşıdığı için okula özel ilgi gösteren CHP Ankara Milletvekili Gülsün Bilgehan, okula bir konferans salonu kazandırmak istedi. Bilgehan’ın katkılarıyla yaptırılan konferans salonu 2015 yılında törenle açıldı.
Bu eğitim-öğretim yılının başında ise, mevcudu azaldığı gerekçesiyle okulun Bilim Sanat Merkezi’ne dönüştürülmesi kararlaştırıldı. Kurumun yeni adı da “İnönü Bilim Sanat Merkezi” oldu.
* * *
Ancak, açıldığı günden bu yana ismi üç kez değiştirilen İnönü İlkokulu’na geçtiğimiz günlerde de 15 Temmuz şehitlerinden Hüseyin Gültekin’in ismi verildi.
Tablo aslında Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) daha önce Türkiye geneline ilişkin açıkladığı rakamları da kapsasa da, bu tabloyla Ankara’daki rakamları ilk kez görmüş olduk.
RAKAMLAR ALARM VERİYOR
TÜİK verilerinden elde edilerek, Meclis’e sunulan ve Ankara’yla Türkiye genelinin karşılaştırmasının yapıldığı istatistikler, Başkent’te eğitim yaşındaki çocuklarla ilgili alarm verilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Nazlıaka’nın TÜİK’in verileriyle ilgili hazırladığı raporda yer alan en çarpıcı rakamlardan birisi, 2010 ve 2015 yılları arasında mağdur edilme, suça sürüklenme, evden kaçma gibi çeşitli gerekçelerle güvenlik birimlerine getirilen çocukların sayısı. Altı yılda tam 52 bin 329 çocuk, güvenlik birimlerine getirildi.
YÜZDE 155’LİK ARTIŞ
2010 yılında 4 bin 966 çocuk güvenlik birimlerine getirilirken bu sayı 2015’te 12 bin 686’yı buldu. Türkiye genelinde bu verideki altı yıllık artış oranı yüzde 61 iken, Ankara’da yüzde 155’e ulaştı. Yine TÜİK’in verilerine göre Türkiye genelinde mağdur edilen çocuk sayısı 2010 yılında 76 bin 428 iken bu rakam 2015 yılında yüzde 86’lık bir artışla 142 bin 179’a ulaştı. Ancak, bu artış Ankara’da çok daha büyük oranlarda gerçekleşti.
28 BİN ÇOCUK MAĞDUR
2010 yılında 2 bin 862 olan mağdur edilen çocuk sayısındaki altı yıllık artış oranı yüzde 134 oldu ve bu sayı da 6 bin 717’ye ulaştı. Altı yılda mağdur edilen toplam çocuk sayısı ise 28 bin 364’ü buldu. Suça sürüklenmede Türkiye genelinde yüzde 41 olan altı yıllık artış oranı, Ankara’da yüzde 110’u buldu. Ankara’da suça sürüklenen çocuk sayısı 2010 yılında bin 460 iken, 2015 yılında bu sayı 3 bin 211’e ulaştı. Altı yılda Ankara’da suça sürüklenen çocukların toplam sayısı da 14 bin 813’e ulaştı.
Hemen bir oranlama yaptınız ve binde 2 çıktı.
Çok küçük bir oran değil mi?
Oysa, Çiğdem, Çukurambar ve 100. Yıl’da oturanlar için hiç de öyle değil.
Onlar şu günlerde bu ‘binde 2’ için, büyük bir mücadele veriyor.
Tıpkı, 2011 yılından beri, 40 bin metrekare büyüklüğündeki parkın 16 bin metrekaresinin inşaata açılmasına karşı verdikleri mücadele gibi.
* * *
Bu kez söz konusu ‘binde 2’ ise, Birlik Parkı’ndaki çimlerin ortasına dökülen betonun büyüklüğü. Kısaca hatırlayacak olursak, 29 Kasım 2011 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisi’nde alınan kararla Birlik Parkı’nın büyük bir kısmının konut ve ticaret alanı olarak imara açılması öngörülmüştü.
* * *
Onlarca vatandaşımızı kaybettiğimiz, yüzlerce Ankaralının belki saniyelerle, dakikalarla kurtulduğu bu saldırıların ardından terörü lanetlemek ve yitirdiklerimizi karanfillerle anmaktan başka bir şey gelmedi elimizden.
Sonrasındaysa ‘saldırılarda ölenleri anmak adına en azından bir anıt yapılmalı’ fikri ortaya çıktı.
* * *
Büyükşehir Belediye Meclisi de 10 yıl önce Ulus Anafartalar Çarşısı önünde gerçekleşen saldırıya da dahil ederek, Gar önü, Merasim Sokak ve Kızılay Güvenpark Otobüs Durağı’nda meydana gelen terör saldırılarında hayatını kaybedenler için başkanlıkça uygun görülecek bir yere “Kahramanlar Anıtı” yapılmasını kararlaştırdı.
* * *
Karar, geçtiğimiz yıl mayıs ayında alınmıştı.
İş çıkışı buluştuk. Konur Sokak ve çevresinde alkollü mekanları olan beş işletmeci daha masamızdaydı. Mekan ve işletmeci isimlerini veremiyorum çünkü bundan sonra görmeleri muhtemel baskıların da sorumlusu olmak istemem. Zaten, Kızılay çevresindeki bütün alkollü mekan işletmecileriyle ortak hareket ediyorlar ve dertleri de aynı: “Ankara Valiliği’nin alkollü işletmelere getirdiği özel güvenlik bulundurma zorunluluğu.”
* * *
Valilik, İstanbul’da yılbaşında Reina’ya yapılan saldırının ardından Ankara’da güvenliği sağlamak adına böyle bir karar almıştı. Uygulamaya ilişkin kafalarında bir sürü soru işareti bulunan işletmeciler, bunlara yanıt arıyor.
Kendileriyle görüşülmediğini, fikirlerinin alınmadığını belirten işletmeciler, en başta Vali Ercan Topaca’nın şu soruları yanıtlamasını istiyor:
* İstanbul’da gerçekleşen bir saldırının faturası neden Ankara’ya çıktı? Üstelik uygulama, saldırının yaşandığı İstanbul’da söz konusu değilken neden Ankara?
* Hangi kriterler dikkate alındı? Kriter, kalabalık mekânlar mı, yoksa mekânların alkollü olması mı? Örneğin aynı sokakta aynı kapasiteyle yan yana hizmet verdiğimiz bir kafe bu uygulamadan neden muaf?
* Kızılay’da aynı anda 500’ün üzerinde kişiye hizmet veren kahveciler var. 5 katlı bir simitçi var. Bu tür kalabalık mekanlar terörün hedefi değil mi?
* Kapıya koyacağımız güvenlikler silahsız olacak. Reina’da kapıda silahlı bir polis olmasına karşın saldırı önlenememişken bu tür saldırıların silahsız bir güvenlikle nasıl önlenebileceği düşünülüyor?
Geçtiğimiz yıl bin 700 sporcunun yarıştığı şampiyonada bu yıl sporcu sayısının 2 bin 500’e ulaşması da herkesin övünç kaynağıydı. Fakat, turnuva boyunca bir yandan, gözlerinden ışık saçan pırıl pırıl çocuklara ve gençlere umutla bakarken, diğer yandan Ankaralı ailelerin serzenişlerini dinledim.
7-18 yaş arası kızlar ve genel olmak üzere toplamda 24 kategoride madalyaların verildiği turnuva sonunda 160 sporcuyla temsil edilen Ankara’dan yalnızca bir birincinin çıkmış olması da aslında ailelerin ne kadar haklı olduğunu ortaya koydu.
* * *
Ankara’yla ilgili ilk olarak Satranç Federasyonu Ankara İl Temsilcisi Engin Güleç’i dinledim.
30 Kasım itibariyle Ankara Temsilcisi olduğunu belirten ve kısa zamanda yoğun bir tempoyla çalıştıklarını belirten Güleç, Ankara’yla ilgili ilk ve en önemli hedeflerinin en az 300 kişinin rahatlıkla aynı anda maç yapabileceği, velilerin rahatlıkla bekleyebilecekleri, canlı yayın odalarının olduğu bir turnuva salonu kazandırmak olduğunu söyledi. Diğer birçok ilde turnuva salonu olduğuna dikkat çeken Güleç, “Ankara’da bürokrasiyi aşamamaktan” şikayetçi oldu.
* * *
Turnuvaya öğrencileriyle birlikte gelen Nesibe Aydın Okulları satranç öğretmeni Kemal Şahin de, turnuva salonu eksikliğinden konuşurken, Anadolu’da çok küçük imkanları olan belediyelerin bu küçücük imkanları seferber ederken Ankara’da milyarlık bütçeleri idare eden belediyelerin satranca kaynak ayırmamasından yakındı. Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in torunlarının da lisanslı sporcu olduğunu ve satranç turnuvalarına katıldığını belirten Şahin, “Buna rağmen, Melih Bey satranç konusunda bizlere yardımcı olmuyor. ASKİ’nin Beştepe’de güzel bir tesisi var. Bundan faydalanamıyoruz.Sadece Büyükşehir de değil, ilçe belediyelerinin de sosyal tesisleri var. Onlar niye açmıyorlar tesislerini bu çocuklara” dedi.
Oyunun girizgâhında sizdeki bilet fiyatlarıyla, Devlet Tiyatroları’nın sergilediği oyunlardaki bilet fiyatlarını kıyaslayanlar olduğunu belirterek, buna biraz sitem ettiniz. Sizce, nasıl bir yol izlenmeli?
Devletin tiyatroya, operaya, baleye, plaskit sanatlara, edebiyata, şiire desteği olmaması düşünülebilir mi? Destek olmalı, hem de yayılarak artarak olmalı. Ama, onlar devlet tiyatrosu oyuncuları, burası hangi devletin, hangi halkın oyuncuları. Böyle bir ayrım olamaz. Bu şartlar, eşit olarak paylaştırılmalı ve devlet bütün gücünü kullanarak bu desteği daha da yaymalı. Sadece beş altı ilde kadrosu, salonu olmamalı. ‘Turneye gidiyoruz’ diye yanıt veriyorlar. Doğru, turneye gidiyorlar ama Ardahan’daki seyirci ‘acaba buraya üç yılda bir oyun gelir mi’ diye beklememeli. Orada da salon ve kadro açmalı ve onlara bırakmalı, onlar yapmalı. Yunanistan Devlet Tiyatrolarını kapattı. Almanya Devlet Tiyatrosu diye bir şey yok. Ama, Almanya’da her yerel yönetimin desteklediği onca tiyatro var, sahne var. Örnek olsun diye söylüyorum, yoksa tabi ki devlet, tiyatrolarını kapatsın demiyorum. Ancak, daha dar bir çerçevede devlete bağlı olsun. Bugün mesela ‘Barış’ oyununu oynayabilir mi? Oynanamaz, başka türlü itirazlar olur. O zaman, tiyatronun özgür olmadığı bir yerde sanat denemez ona.
Bakanlık, bir yandan bu sıkıntıyı gidermek adına her yıl özel tiyatroları destekliyor, siz bu yardımı almıyor musunuz?
Yardım almıyoruz. Sebebi şu. Bizim, Tiyatro Actor Studio olarak, farklı bir kimliğimiz, kurumumuz ve de tiyatro anlayışımız var. Fakat bir dönem bulunduğumuz Panora AVM’de Müjdat Gezen Sanat Merkezi’yle birlikte de eğitim veriyorduk. Birkaç kere başvurduk ve dedik ki; ‘biz ayrı ve bağımsız bir tiyatroyuz. Burası Müjdat Gezen Tiyatrosu değil, çünkü başında tiyatronun Müjdat Gezen yok. Biz varız, bizler yönetiyoruz.’ Fakat değerli yöneticilere bu durumu çok anlatamadık. Biz de ‘peki madem öyle, olsun böyle’ diyerek vazgeçtik. Yaklaşık 5 yıldır da hiç başvurmuyoruz. Hiç de bir kuruş yardım almadık.
ÖZAL DÖNEMİNDE DEVRİ TONTON’U OYNAYIP YARDIM ALMIŞTIK!
Mevzuatla ilgili bir sorun olabilir mi?
Fakat CHP ve MHP grupları önergeye ‘hayır’ oyu vermişti. Meclis toplantısını izleyen muhabirimiz Murat Yılmaz’a ‘hayır’ın gerekçesini sordum. Fakat, önergeye dair toplantıda herhangi bir şeyin konuşulmadığını söyledi. Ankara’da artık neredeyse emsal artışsız inşaat yapılmazken, muhalefetin şehit aileleri için getirilen bu düzenlemeye neden karşı çıktıklarını merak ettim doğrusu.
* * *
CHP Grup Başkanvekili Doğan Yılmazkaya’ya sordum, o da itirazlarını şöyle sıraladı:
* Söz konusu plan değişikliği, bin 147 dairelik projeye 783 konut daha yapılmasına olanak sağlıyor, fakat bunun 200’ü şehit ailelerine verilecek. Geriye kalan 583 daire ne olacak?
* Projede 21 bin metrekarelik inşaat artışı var ve bunun dışında Meclis’e hiçbir bilgi verilmedi. Biz şehit ailelerine konut yardımı yapılmasına elbette karşı değiliz. Ancak, teklifi detaylarıyla Meclis’e getirsinler konuşalım.
* 200 dairenin maliyeti nedir? 583 daireden elde edilecek gelir nedir? Bu emsal artışı, 200 dairenin maliyetini karşıladıktan sonra şirketin kasasına gelir mi bırakacak?
* Tüm bunların Meclis’te şeffaf bir şekilde konuşulmasını istiyoruz. Yoksa, biz de her zaman şehit ailelerine yönelik atılacak her adımı sonuna kadar destekleriz ve destekliyoruz da.
* * *