Las Vegas’a 3 günlük kaçış
Neon ışıklarının hiç sönmediği, enerjinin 24 saat hiç düşmediği bir şehir Las Vegas.
Kış aylarında gitmediğim şehre geçen hafta üç günlük bir ziyaret yaptık.
Las Vegas Strip manzarasına sahip olan The Cosmopolitan, Vegas’taki favori otelimiz. Daha önce de birkaç kez konakladığımız bu oteli tekrar seçmemizin nedeni, balkonundan izlediğimiz Bellagio Oteli’nin su şovu ve boydan boya parlayan Las Vegas manzarası.
LAS VEGAS’IN DİLLERE DESTAN GECE HAYATI
Efsanevi DJ’ler ve canlı performanslarla 7/24 parti yapan şehirde Wynn Otel’de bulunan gece kulübü XS Nightclub şehrin en ünlü mekânlarından biri. XS’un kabininde Türk DJ Murat Özdemir çalıyor.
Ancak XS, Noel tatili nedeniyle kapalıydı. Neyse ki Vegas gece hayatının sırlarını çok iyi bilen Murat Özdemir, bizi Bruno Mars’ın sahibi olduğu Bellagio Oteli’ndeki Pinky Ring’e götürdü. Canlı müzik performansı ve atmosferiyle Pinky Ring ünlülerin uğrak noktası haline gelmiş. Mekânda telefonla fotoğraf ve video çekmek kesinlikle yasak, anın tadını çıkarmak şart.
SPHERE DÜNYADAN GELECEĞE AÇILAN KAPI GİBİ
Las Vegas’a gelmemizin en büyük nedenlerinden biri de teknoloji ve sanatın buluştuğu devasa yapı Sphere’ı görmekti.
Dünyanın küre şeklindeki en büyük binası Sphere en gelişmiş ses ve görüntü teknolojileriyle donanmış bir yapı.
Ne yazık ki üç gün boyunca kapalıydı ve içine giremedik. Ancak dışarıdan izlemek bile büyüleyiciydi. Dev LED ekranları ve tasarımıyla tüm yüzeyini bir sanat eserine dönüştüren bu yapıda dönen reklamların fiyatını merak ettim tabii ki.
Sphere’de bir günlük standart reklam ücreti 450 bin, haftalık kampanyalar 650 bin dolardan başlıyormuş.
Evet, oldukça yüksek. Fakat Sphere markalara günlük 4.7 milyon görünürlük sağlıyormuş. Bu sayının 300 bini doğrudan izleyicilerden, geri kalan 4.4 milyonu ise sosyal medya paylaşımlarından geliyormuş. Yani Sphere reklam vermek sadece Las Vegas’ta değil tüm dünyada bir etki yaratmak anlamına da geliyor.
NEFES KESEN ŞOVLAR
Vegas şovlarıyla da dünyada bir numara. MGM Grand’de izlediğimiz KÀ by Cirque du Soleil ve Wynn’de sahnelenen Awakening uçsuz bucaksız bir hayal gücü sunuyor. Yerçekimine meydan okuyan dansçılar, devasa sahne platformları ve kusursuz koreografilerden sonra şaşkın şekilde salondan ayrıldık.
Sing Sing
Geçen hafta 2024’ün en sevdiğim filmlerinden bazılarını yazmıştım. “The Brutalist”, “Emilia Perez”, “Anora”, “Conclave” ve “The Substance”dan oluşan listeme mutlaka eklenmesi gereken bir film daha var: “Sing Sing”.
Bu film kalbimi sıcacık yaptı. Başrolünde Colman Domingo’nun olduğu filmde hayatın en dip noktasındaki mahkûmların, sahne ışıkları altında yeniden nasıl hayat buldukları ve ikinci şansın mümkün olduğu anlatılıyor.
Hapishanelerde uygulanan programa dayanan gerçek hikâyede sanatın yalnızca bir terapi yöntemi olmadığı aynı zamanda hayatı kökten değiştiren bir mucize olduğunu izliyoruz.
En etkileyici detaylardan biri de filmde rol alan bazı eski mahkûmlar ödül sezonuyla birlikte kırmızı halılara çıkıyorlar, televizyon programlarına çıkıyorlar. Eğer kalbinize dokunacak, sizi derin düşüncelere sevk edecek aynı zamanda umut dolu bir hikâye izlemek istiyorsanız “Sing Sing” aradığınız film.
