Zaten 90'lar ortasından sonra tekel altına sokulup yapılandırılmaya başlanmıştı. 2003 sonrası merkezindekiler, kontrolü kaybetmemek için milli takımı sabote etti. Kendi istedikleri isimler gelsin, onlar hep sisteme hakim olsun diye teknik direktörler ve federasyonları devirdiler.
Siyaset hep işin içindeydi. Türkiye’de her şeyin içinde. Göksel Gümüşdağ, 1 gün geçmeden adaylıktan çekilip Mehmet Ali Aydınlar’ın yanında yer alacağını söylüyor. Zira Aydınlar bir günde, başbakan isteğiyle tek aday yapılıyor. Yıllardır bu pozisyona hazırlanan Mehmet Atalay sessiz sedasız geri çekiliyor. Arkasında şike soruşturması patlatılıyor. Tabi genel seçim sonrasına ertelenerek.
Özellikle son 2 sezondur (Bursaspor ve Trabzonspor’un yarışta olduğu), şampiyonluk mücadelesine iktidar partisinin milletvekilleri, bürokratları, parti üyeleri açıklamalarıyla müdahil oluyor. Siyasi gücün tek cümlesi bile işadamlarına, kamuya, ülkeye mesaj olurken onların boş konuştuğuna inanmamız mı bekleniyor? Ama hayır. Medyadan tık çıkmıyor. Fenerbahçe’nin karşılaşacağı rakiplerle maç öncesi yeni stat protokolleri imzalanıyor. O ile gidip seçim vaatlerinde bulunuyor.
Ülkenin hayat damarları TOKİ ve beton üzerine oturtulmuş durumda. Siyasi gündemi TOKI ve beton gelişmelerinden çözebilirsiniz. İlişkileri, planları… Mesela İnönü stadının son kararnamelerle satışa çıkarılmasına yol açılıyor. Kulüplerin kişilere ve siyasi desteğe muhtaç hale getirilip, kendilerine sunulan her şeyi kabul etme noktasına taşınmasının belki de son adımı. Herkes şehir dışına, değerli araziler kimlere?
O TOKİ’nin eski başkanı, yeni Trabzon milletvekili ve bakan Erdoğan Bayraktar, neredeyse her gün Trabzon şehrine ilan-ı aşk ediyor. Devletin tüm kaynaklarının oraya aktarılmasını vatan borcu olduğunu anlıyoruz. Trabzon’un mutlululuğu ülkenin mutlululuğu diyor.
Ve bunların kimseye mesaj niyeti taşımadığına, futbolu, sporu etkilemediğine, temmuzda başlatılan soruşturmanın bağımsız – siyasetten uzak ve adil olduğuna inanmamız isteniyor?! TFF’nin deliller onu gösterse de Trabzonspor’a ceza verebileceği veya Fenerbahçe’yi suçsuz bulabileceğine inanmamız isteniyor!
Spor Bakanı’nın milli takım teknik direktörü hakkında gönlünde yatanları dile getiriyor, tahkim ve TFF’ye üstü kapalı mesajlar veriyor. Bizim de TFF’nin özerk olduğuna inanmamız bekleniyor.
Bunu bekleyenler Şampiynolar Ligi’ne gidecek takım hakkındaki kararın 1 haftada tepetaklak değişmesinin “özerk”likle alındığına inanmamızı da istiyor. 15 Ağustos’ta federasyon, hukuk açısından hüküm verme imkanı bulunmadığını resmen açıklamışken hem de.
Tek değişen, soruşturmanın güvenilirliğini yitirmesi, güç ve rant savaşının ayağı olduğunun ortaya çıkması.
“Türk sporunu bozup yeniden şekillendirme” teorilerimiz de neredeyse her gün alınan kararlar, hortlayan naklen yayın tartışmaları, vb ile haklılığını gösteriyor.
Fenerbahçeliler rahatlamasın, zira soruşturmanın medya ayağındaki kuklalar bel altı çalışmaya devam edecek. İş, diğer birçok davada olduğu gibi, kişilerin özel hayatlarına kadar indirilecek.
Neyse, uzun süredir boşlamıştık soru sormayı. Devam edelim:
• Hala TFF ve UEFA arasında 16 Ağustos’tan sonra gerçekleşen yazışmalar paylaşılmadı. Özellikle TFF’nin son kararını bildirdiği yazı nerede?
• 15 Ağustos :
“ Soruşturma evrakının anılan sebeplerle şüpheli kulüp ve gerçek kişilerle paylaşılamaması, Federasyonumuzca yapılacak disiplin yargılamasında ilgili taraflara, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. , Anayasamızın 36. ve Futbol Disiplin Talimatı'nın 72. maddesi ile teminat altına alınan savunma hakkının tanınmasına engel olmaktadır. Savunma hakkı tanınmadan yapılacak bir disiplin yargılamasının hak arama hürriyetini ve adil yargılanma hakkını ağır bir biçimde ihlal edeceği açıktır. “
Kırk binin üzerinde kadın, kız, çocuk, sabahın dokuzundan akşam sekize kadar bekleyip, sadece 2 noktada verilen biletleri aldı.
Yaklaşık on bin kadarı da giremediği için dışarıda kaldı.
İstiklal marşını, Fenerbahçe marşını hiç kimse onlar kadar güzel söyleyemedi.
Çıkan hiçbir ses onlarınki kadar saf ve içten değildi.
Hiç kimse onlar kadar uyumlu ve güzel atkı şov yapamadı.
Bu onbinlerin neredeyse hepsinin üzerinde Fenerbahçe vardı. Tişört, forma, şapka…
Hiçbiri süs olsun diye, hava atmak için giyilmemişti. İğreti durmuyordu. Aksine “kimliğim bu” diyorlardı.
TFF, kulüpler birliği ve resmi yayıncı kuruluş panik içinde... Fenerbahçe’siz aç kalırız korkusuyla... Neden mi? Naklen yayın gelirleri Galatasaray ve Beşiktaş’ın ana kaynağı. Diğer tüm takımların ise tek (devlet baba ve TFF kıyaklarını saymazsak). Yani naklen yayın batarsa, Fenerbahçe hariç herkes batar. Zira Fenerbahçe için %20 bile değil. Lig Tv toplam üye sayısının yaklaşık %90’ı Fenerbahçe maçlarını seyrediyor. Galatasaray maçlarını ise %45’i. Ama iki kulübün naklen yayın payı aynı. %15-20 izlenme oranına sahip Beşiktaş ve Trabzonspor gibi.
Olur da puan silme kararı çıkarsa diye play-off’u uyduruyorlar (muhtemelen ilk ve son sezon olacak!).
Anlaşma 3 yıl uzatılıyor, %10 artışla.
Sürecin başından beri etliye sütlüye karışmayan, Fenerbahçelilerin abonelik iptallari ile başı dönen Digitürk ve diğerleri, maddi ve manevi varlık temelleri Fenerbahçe’yi oyunda tutmak için taklalar atıyorlar.
Zira giden ve gidecek yabancı oyuncular sebebiyle Fenerbahçe yönünü kaybetti.
Kabul edelim. Yönetim de taraftarın ruh halini hesaba katmakta zaman zaman sıkıntılar yaşıyor. Dupont önderliğinde CAS’a gidilecek haberlerinin motivasyonu, arka arkaya gelen Andre Dos Santos ve muhtemel Stoch, belki Niang ayrılık haberleri ile sıfırlandı.
1.5 aydır gecesi gündüzüne karışan, yalan haberlerle sinirleri ve mantığı zorlanan, içindeki acıyı yaşamasına bile izin verilmeyen Fenerbahçelilerin büyük kısmı patladı.
Tam da 1 milyon Fenerbahçe kart kampanyası için hava yakalanmışken...
O günlerde medya futbolumuzdaki tüm pisliklerin temizleyeceğini, Fenerbahçe’yi hedef almış gibi gösterilmemesi ve objektif olunması gerektiğini haykırıyordu.
21 Ağustos’a geldiğimizde ise durum şu: Delik deşik olup tüm ciddiyet ve güvenilirliğini kaybetmiş soruşturma, güvenirliğini kaybetmiş bir savcı, cahil cesaretine rağmen istedikleri sonucu alamadıkları için çıldırma noktasına gelen bir medya, operasyonun “manipülasyondan sorumlu müdürü” yandaş medyanın ektiği nefret tohumları ve çaresizlikten bel altına dönen yayınları, TFF’yi açıkça tehdit eden ve “sonunuz Ergenekon gibi olur” diyenler, TFF’nin yapısı ve mevcut yönetiminin değişmesi için kulisler, naklen yayın ihalesinin yeniden yapılması dedikoduları, ligin statüsünün değiştirilmesi, spor bakanının gelir gelmez tüm kadroları alaşağı etmesi, vb.
Futbolun itibarı, UEFA-FIFA nezdinde olası ihraçlar, milli takım, bu kaosun yıllarca sürme ihtimali ve sokağa taşacak şiddet ise operasyon mimarlarının umurunda değil.
Anladınız mı şimdi?
Peki nasıl gelindi bu noktaya? Aniden, büyük bir ayrıcalıkla, yani kulüp başkanının isteğiyle Galatasaray’a üye yapılan savcı Zekeriya Öz’ün başlattığı, tesadüfen (!) Mart ayında isimsiz ihbar mektubuyla şike ayağı başlayan, Nisan ayında sürpriz görev değişikliği ile Mehmet Berk’e teslim edilen, araya Ankaraspor hakkında Anayasa mahkemesinin verdiği lehte karar bahanesiyle yeni madde eklenen (Tahkim kurulu kararları kesin olup bu kararlara karşı hiçbir yargı merciine başvurulamaz), maalesef başta Fenerbahçe tuzağa düşen kulüplerin çabasıyla alelacele ucube şiddet yasası çıkartılan bir süreç…
Futbolun kendisinden, toplumsal ve sosyal bağlarından, doğasından zerre anlamayanların elinden çıkan bu operasyon takım tutkusunun ideoloji üstü olduğunu da bilmiyordu. Benzer soruşturmalar gibi unutturarak normalleştireceklerini zannettiler. Kargaşada futbola ve Fenerbahçe’ye kolayca şekil verebileceklerini zannettiler.
Fenerbahçelilerin direnişi bunu bozdu. Değerlerinin rencide edilmesine, adaletsizliğe, kulüplerine uzanan ellere isyan ettiler. Sokağa çıktılar. Kimseye zarar vermeden haklarını aradılar. Sorular sordular. Başkanlarına sırtlarını dönmediler. Diğer tutuklulara yapılan hukuksuzlukların da takipçisi oldular. Karşılarındaki çıldırmış organize gruba meydan okuyup aklın yoluna davet ettiler, vicdan istediler.
Oysa hukuk açısından mesele kısa sürede netleşmişti: Ya küme düşürürler ki bu Fenerbahçe ile sınırlı kalmaz ya da hiçbir ceza vermeden mahkeme sürecini beklerler. Bunların dışında çıkacak her karar eyyamdır. Kamu ve medyayı tatmin etme çabasıdır. Sahte dürüstlük imajı peşinde koşmaktır. Nasılsa hesap soran yok rahatlığıdır.
Peki 1.5 aylık bekleme sürecinin açıklaması ne? Bu kadar kısa sürede disiplin soruşturması mahkemede görülüp, sanıkların savunma hakkı korunup bitirilemeyeceğine göre? Hala hergün yeni gelişmeler yaşandığına, yeni ifadelere başvurulduğuna göre? Açıklaması şu: Soruşturmada piyonluğu üstlenen medyanın “çok net deliller” bombardımanına kanan; “mutlaka küme düşürülmeli” baskısına karşı çıkıp “hayır hukuk bunu der” diyemeyen ; sürekli fikir değştiren ; bu zayıflığı görünce iyice yüklenen medyanın tehditlerine dahi cezai işlem başlatamayan TFF.
• Şike soruşturmasının polise 15 Mart'ta gelen Giresun Başkanı Olgun Peker'in şike yaptığına dair ihbar ile başladığı belirtiliyor. Ama polisin verdiği listedeki Gençlerbirliği-Fenerbahçe, Fenerbahçe-Konyaspor 15 Mart’tan önce oynanmış maçlar. Bunlar organize suç örgütü takibine takıldığı için mi tespit edildi? Öyle ise bağlantılı şahıslar kimler? Bunun Fenerbahçe bağlantısı ne? Şimdiye kadar yansıyanlardan böyle bir ilişki kuramadık. Organize suç örgütü takibine yakalanmadıysa 15 Martta başlayan şike dosyasına nasıl dahil edildi?
• Şike amaçlı suç örgütü kurduğu iddia edilen Aziz Yıldırım’ın örgütünün detayları hala ortada yok. Ya da örgüt kurduğunu gösteren ifadeler... Ya da bu maksatla sorulan sorular… Neden?
• Aziz Yıldırım, Pekerlerle ilişkisi iddiası ile suçlanıyor. Sivas yöneticileri ile resimleri delil olarak gösteriliyor. O halde, menajerlik sınavı öncesi başka bir federasyon yetkilisiyle beraber Olgun Peker ile yemek masasında görüntülenen Levent Kızıl neden serbest? Daha doğrusu niye ifadeye çağrıldı, ne soruldu, ne cevaplar verdi ve niye serbest bırakıldı? Medya detayları neden yayınlamıyor?
• Aziz Yıldırım – Mahmut Özgener diyalogları en kesin delillerdendi. O zaman Özgener nasıl serbest bırakıldı?
• Aziz Yıldırım’ın kulüpler birliğindeki yardımcısı ve IBB başkanı Göksal Gümüşdağ ile telefon konuşmaları teknik takibe hiç takılmadı mı?
• Şike ve teşvike teşebbüs etmek soruşturmadaki en net suçlardan biri. O zaman Nevzat Şakar nasıl serbest kaldı? Hangi gerekçeyle? Neler soruldu?
• Sabah gazetesi istihbarat müdürü Abdurrahman Şimşek, polisin dosyayı hazırlarken, spor programlarını izleyerek yardım aldığını belirtti. Suçlanan kişiler, olaylar ve maçlara bakınca bu net biçimde anlaşılıyor. ”Senecky bilerek mi penaltı yaptı”, “Mehmet Yıldız topu neden dışarı attı”, “Korcan bu golü nasıl yedi” gibi sorular sezon boyu şahit olduğumuz, bu programların ürünü çamur atma cümleleri. Demek ki Baroni’nin topu geçen sezon içeri girse tüm kaleciler içeri alınacaktı. Subjektif, art niyetli, bir kısmı kasıtlı, manipülatif programlara dayanarak şekillenen bir soruşturma, mahkemeye bile gitmeden TFF ve kurumlarına nasıl yol gösterici olacak?