İstirhamımdır: Amcamın oğlu ile evli, bir kız çocuğu annesi olan Ebru Hanım (Parantez ve aile içinde: Ebrucuğum); rica ederim çocuk da kariyer de yaptığınız, üstelik her ikisini de gayet şahane bir şekilde başardığınız hayatınızın kariyer kısmında, sırf benim hatırım için biraz daha az başarılı olmaya gayret ediniz.
(Herhálde, başlığa bakıp kendime açık mektup yazdığımı düşünmemiştiniz? Arada bir kişilik bölünmesinden mustaribim filan şeklinde sayıklıyorsak, o kadar da uzun boylu değil yani!)
Zira şu anda mail-box’ım MSN Türkiye Ülke Müdürü olduğum için beni tebrik eden ve ne yani, bunun artık yazarlık yapmayacağım anlamına mı geldiğini soran e-postalarla dolu.
Kafayı yiyeceğim bir gün, o olacak...
Arkadaşlar, yoldaşlar, Romalılar, gözünün yağı yenilesi okurlar; ben bilgisayardan, onu daktilo olarak kullanmak ve internete girmek haricinde hiiiç anlamayan bir teknofobiğim.
Siz bana bilişim deyin, ben size, oldu canım, mümkünse bilişmeyelim görüşmeyelim diyeyim...
Yani sizin aklınız bir insanın hem yok Microsoft’un pazarlama müdürlüğü, yok MSN’in ülke sorumluluğu gibi işlerle iştigál edip hem de saati olmayan bir meslek olan gazeteciliği yürütülebileceğini alıyor mu?
Hani diyelim ki böyle bir süper, insanüstü varlık, tahayyül dahilinde. Benim öyle biri olabileceğimi hafsalanız alıyor mu?
Yani şunca yıllık hukukumuz var. Benim gibi bir şuursuzdan böyle bir şey bekler misiniz? Hakikaten o derece iyi niyetli olabilir misiniz?
Pesss yani...
Herhálde, dünyayı gelecekte sizin gibi, hayal gücü, üstüninsanın aleláde, dakkada bir adamın karşısına çıkabilecek bir şey olabileceğini alan insanlar kurtaracaktır.
Yalnız bir ricam olacak:
O günler geldiğinde, dünyayı kurtarırken, benim gibi mütevazı kapasiteli insanları da kurtarmayı unutmamanız, yegáne temennimiz...
Bir kez daha tekrar ediyorum: Değilim abilerim ablalarım, değilim.
Ben o Ebru Çapa değiliiim...
O Ebru Çapa, sayamadığım seferler belirttiğim üzre kuzenimin eşidir.
Tanıyabildiğim ve bildiğim kadarıyla şahane biridir.
Fakat eğer ben porselen dükkánında kıçıyla tezgah deviren filimsi bir şeysem, kendisi bir nev’i kuğu ya da ne bileyim, su perisidir.
İkimizin isim benzerliği haricinde, benzerlikten yana aynı cümle içinde geçmemiz bile mümkün değildir.
Eskiden, ben Esquire’da çalışırken, yanımızdaki bölmede de PC Magazine hazırlanıyordu. O Ebru Çapa da hafızam beni yanıltmıyorsa, Hewlett Packard’da çalışıyordu. Ne zaman PC Magazine’e onun yolladığı bir faks gelse, iyi niyetli bir arkadaş, faksın alıcısıyla göndereninin yazıldığı yerde bir yanlışlık yapılmış zannediyor, Ebru Çapa’nın yolladığı faksı, Ebru Çapa’ya gelmiş bir faks olarak alıyor ve bana getiriyordu.
Benim için hiyerogliften daha açık bir anlam taşımayan bilgisayar terimleri içeren metinlere salak salak bakıyordum başlarda.
Sonradan mevzuya uyanınca, elime tutuşturulan faksları ‘Sağol abi’ dedikten sonra paravanın üzerinden PC Magazine’e doğru uçurmaya alıştım.
O Ebru Çapa’nın eşi olan kuzenimle şimdilerde aynı binada çalışıyoruz. Bir gün güvenlikten aradılar ve kredi kartımın geldiğini, gidip almamı söylediler.
‘Bir yanlışlık olmalı. Ben 3 küsur milyarlık borca, ablam sağolsun 11 milyar ödediğimden beri kredi kartı cezalısıyım. Cezalı olmasam bile bu konularda bir geri zekálı olduğumu artık kabullendiğim için asla başvuruda bulunmam ve kullanmam’ diyorum, dinletemiyorum.
Meğer bizim kuzen ile birlikte ortak hesapları varmış, kart da onun kredi kartıymış.
Hayır, hayatta iki Ebru Çapa’nın başına bunlar geliyorsa, memlekette en sık rastlanan isim olan Mehmet Yılmaz’lar ne yapıyor Allah bilir.
Kendi hálimden pay biçince, hayatta tanımadığım tüm Mehmet Yılmaz’lar adına fena üzülüyorum.
Bakalım bir sonraki hadisemiz ne olacak? Zira bu konu burada bitmeyecek, bitmezzz, onu da biliyorum.
Böyleyken böyle Ebrucuğum. Tanımadığın bir sürü insan seni tebrik ediyor ve selámları var. Üzerimde kalmasın yani.
Ben de tebrik ederim ayrıca... Ha, bir de... Utancımı, utanç içinde pişkinliğe vurarak sormak isterim: Ben görmeyeli Lál üniversite çağına filan geldi mi? (Vallahi şu anda kendi kulağımı çekiyorum. Siz elinizi yormayın.)