Richard Nixon’ın Watergate skandalıyla ilgili sarfettiği ve yalan literatüründe müstesna bir yeri bulunan meşhur cümlesidir: ‘I’m not a crook! / Ben hırsız değilim!’
Yalan cümlelerinin böylesi olumsuz kurgularla kendini ele verdiği söylenir. Yani Nixon hakikaten hırsız olmasaymış, ‘Ben hırsız değilim’ yerine ‘Ben dürüst bir adamım’ dermiş.
Ben demiyorum, linguistik uzmanları diyo’.
Ben de şimdi benzer bir cümleyle lafa gireceğim ama tüyoyu baştan vermiş olduğum için yine de semi-dürüst olduğumu iddia edebilirim:
Vallahi insanların geçmişlerini yüzüne vurmak hiç adetim değildir; hele ki bunu ‘Aaa, bakın ben vaktiyle dediydim’ türü bir kocakarı lisanıyla yapmak hiiiç tarzım değildir ama pardon, kendimi tutamayacağım.
Dört yılın ardından yeni bir albümle piyasaya dönen ve geçenlerde, seneler sonra ilk kez sahneye çıkan Yeşim Salkım’a; bundan yaklaşık iki yıl önce, bu ülkeden ‘Beni öldü bilin’ diyerek gittiğini hatırlatmadan yapamayacağım.
Hiç üşenmedim, gittim, aradım buldum. Bakınız, öngörü sahibi bir akıllı bıdık olarak, ta o zaman Aktüel’de yazmışım:
‘Hazindir, o kadar güzel bir kadın olmasına karşın artık Yeşim Salkım’a bakamıyorum.
‘Beni öldü bilin!’ diyor ya hani...
Kendisini, henüz İzmir, Çeşme’de isimsiz bir şarkıcıyken, kákülleri, jean’i ve o sıralardaki yegáne afilli ziyneti olan sesi ve repertuvarıyla -Allah biliyor ya üzerinde daha şık duruyordu- izleyenleri büyülediği günlerden beri dinleyen biri olarak söylüyorum.
Sonraki yıllarda çok paralı ailelerin çok kilolu oğullarıyla (Metin Şen, Hakan Uzan...) yaşadığı birliktelikler boyunca içim ezile ezile kendisine kulak kabartmış biri olarak söylüyorum:
Yarın bir gün, Allah muhafaza, Arben İçli ile ayrılmaları hálinde, Türkiye’ye dönmesi gerekirse, lütfen bir kez daha; ‘Sanat benim her şeyim, sahnelerden ayrı kalamam’ palavrası sıkmasın.
Madem ki artık ‘yalnızca kocasının soyadını taşıyan sıradan bir evkadınıdır’ -ki tıpatıp kendi beyanatıdır- bir daha ‘Ben sahneler ve dinleyicim olmadan, şarkı söylemeden yaşayamam’ geyiğine sarmasın.
Desin ki: ‘Ben designer kıyafetler için, mücevherler için yaşarım. Ben de O kadınlardanım. Kürkümle ve kocamla mutluyum.’ Biz de kiminle, daha doğrusu kimin müziğiyle dans ettiğimizi bilelim yani.’ (27.01.2003)
Nitekim, Yeşim Salkım fırrrdöndü geldi işte...
Ve o aman da pek heyecanlı hállerine ve şımarık kız çocuğu tavırlarına bakmaya tahammül edemediğim için, en sevdiğim programlardan biri olan Zaga’yı seyredemedim yani, öyle söyleyeyim.
Zira bu kocamköylü sitarelerimiz yüzünden fenalık geçirmek üzereyim.
Atlamış olanlar müjdeli haberi buradan alsın: Cem Özer-Nilgün Yeşilçay’ın kadın ayağı, yani Nurgül Yeşilçay Özer hanımefendi, kendi çapında bir aydınlanma yaşamış; eksik olmasın, bizleri de haberdar ediyor:
Kendileri işi gücü bir yana bırakıp evinin kadını, çocuğunun anası, kocasının karısı olmaya karar vermiş. Zira biz Türkmüşüz abi, kendimizi kandırmayalımmış. Kariyer kariyer, nereye kadarmış?!.
Hani bu kadar sinirlenmeyip bu denli adrenalin salgılamasam, tansiyonum düşecek, baygınlık filan geçireceğim, o olacak...
Hakikaten bu, meselá Gülben Ergen Erdoğan hanımefendinin de diline bilmem kaç karat tektaş misáli takıp da çıkartmalar bilemediği; ‘Başımda kocam var, demek ki neymiş, artık ellerimi hoptop álemlerin çirkefinden yıkadım, bundan böyle evimin namuslu kadınıyım’ muhabbetinden ve bu geyiği marifet zanneden kadıngiller familyasından yana bünye, var ya, fena hálde ikrah getirdi.
Tebrikler. Hakikaten...
Başınızda arslanlar gibi kocanız olsun, hatta isterse sinek kadar olsun ama yeter ki olsun...
Saadetiniz daim olsun.
Gözü olanın gözü kör olsun.
Fakat elemanın, yani erinizin kükremesi ya da işte vızıltısı da bizi germeyiversin mümkünse...