Canım;Bu aralar yine gerizekálı bir çocuk gibi hissediyorum. Bizim hikáyemiz de bu olsa gerek.
Elif’le konuştum az önce; canı sıkkın yine...
Ne ben sordum, ne o söyledi: "N’abersin?" dedim.
"Yaaani..." dedi.
Hayatımda yaniden daha daha anlamlı az sözcük biliyorum: Ali Püsküllüoğlu’nun Türkçe Dil Sözlüğü’nde, şu anlama geliyor:
"Yani bağ. Ar. (-’.) 1 "demek oluyor ki", "şu demek ki", "demek" anlamında açıklama sözü olarak kullanılır. 2ha. Sözün özeti, kısası, doğrusu. ör. Canımızı sokakta bulmadık yani."
Fatoş geçenlerde bana; "Merak etme; bu can sıkıntısı, senin hayatında sadece bir dakikadır" dedi.
İnanasım var; değil mi ki her Allah’ın günü, bir daha ölmekle, bir daha doğmakla geçiyor.
İnsanın, bir ömürlük bir reenkarnasyona inanası geliyor.
Ama öyle, ama böyle...
Ayfiş der durur ya hani; "Keşke biraz daha ’norm’al çocuklar olsaydınız diye...
Deli olsak gerek; maalesef; norm almak bize gelmiyor; norm almaktan anlayan bir akıl da vardır elbet; gün gelir yine o toparlar.
Bizim kaderimiz de bu herhálde... Hiperaktif depresif çocuk modeli...
Durmaksızın mızmızlanıp avutulmayı bekliyoruz.
Ya da haykırarak soy sop düz gidiyoruz.
Kimseler bilmiyor ki belki de yaranın ta kendisiyiz. Açanlar utansın.
Kimseler bilmiyor ki belki de yarının ya da dünün işte neyse ne; onun ta kendisiyiz. Muslukları açık unuttuysak, açan kapatsın.
Belli ki hayatımız, bir oyundur; bir oyunda geçecek.
Hiperaktif, depresif, gerzek çocuklar gibi...
IQ’su, EQ’su, şusu busu...
Durmadan etrafımızda bir takım küçük anneler, babalar, teyzeler, amcalar, dayılar, halalar yaratan model. Kim yaptıysa o düşünsün.
Biz dağıtıyoruz, onlar topluyor işte...
Gel gör ki sistem böyle kurulmuş sanırım. Birileri bir şeyleri dağıtsın ki toplamak için bir ayrı sistem oluşsun. Arabeskin dibine vurmuş funky caz, araya da distortion gitar... Tepemize durmadan tokmakla vuran davullar... Bass’mışım; orkestra kurarmışım...
Dermişimler, dermişizler; filanlar ve falanlar ve feşmekanlar...
Müzik işte; sen anlamazsan kim anlar...
Bugün işe gelirken hepimiz için iki çakmak aldım.
Biri mavi; cam göbeği-turkuvaz, üzerinde sarı yıldızlar; biri turuncu-mor; üzerinde kelebekler...
Karmançorman; rengáhenk; bizim renkler... Kat içine biraz bordo...
Akvaryumda denizi özleyen bellek yoksunluğundan mustarip bir gerzek balık gibi, bir odanın içine tıkılmış, bu da bizimdir dercesine, bir renk uyumu yaratmaya çalışıyorum.
E, sanal mı sanal... Bir rüzgára kaptırmış, gidiyorum. Hayat utansın. Ki bilirsin, bir tarafıyla, çatlamış ar damarıyla güzeldir. Ahlák, zira, -yine- hayattan; pardon, şarkılardan fal tutar gibi, kime göre, neye göreden ibarettir.
Ben durmuş, öööyle mal gibi, mel mel bakıyorum. Her zamanki hikáyedir: Çalışarak anlamaya, anlamaya çalışarak alışmaya çalışıyorum.
Yahu çocukken dersten kaçardık; yetişkinlik ders çalışmakmış. Özlerken ne düşünüyorduk; hakikaten merak ediyorum.
Çocukluğumuzu özlemek olsa gerek. (Bu da Küçük Ceylan-Emrah ağzı oldu ya; ne denir; elimizden ne gelir: Kimbülüüüür diye ünlemek.)