Erkek dile gelir: ‘Bizi ne üşütecek bir rüzgár olabilir artık, ne de ıslatacak bir yağmur... Çünkü en büyük gücü arkamıza aldık.’
Bu liselim tonundan çalan, aman da pek şairane sözlerin peşinden ne beklersiniz? Ne olabilir o ‘en büyük güç’ dersiniz?
Kedi merdiveni model kenar süslü sevgimiz, aşkımız, sevdamız?..
Sizi safdiller sizi; bilemediniz.
Tüyo verelim...
Teşbihte hata olmaz; vakt-i zamanında Saddam’ın arkasına aldığını zannettiği ABD gücü Bushgiller’e benziyor diyelim.
Şimdi bildiniz ama di mi?: Anaların anası, en fena kábusların devanası, ‘yapışırsam yakarım’ uyruklu denizanası Semraanım...
Ata konuşuyor: ‘En büyük gücü arkamıza aldık.’
Kim o büyük güç?: ‘Annem...’
Siz ona kısaca Deli Semra da diyebilirsiniz. Sinem diyor...
Şurda aile içinde muhabbet ediyoruz işte gııı, deyiveriniz...
Yok, pardon, o öbür sabah programıydı; siz bunu Kuşum Aydın dilinde telaffuz edeceksiniz.
Nasıl denir?
Nediyecaktındediyemayacektinkineyeuymayacekti?
Geçtiğimiz hafta artık kameraların karşısında, kelime manasıyla deliren; üstelik de Sinem kendisini ‘Deli Semra’ olarak andığı ve ‘afferim oğlusu’ Ata buna rağmen Sinem’le gizli saklı sözlenip yüzük taktığı için deliren Semraanım’ın gönlü ferah olabilir artık.
Zira bilmem kaç milyonun gözünün önünde annesinden öylesine azar işiten herhangi bir vatan evladı -umalım ki Allah bizi yanıltsın ama- muhtemelen ömrünün geri kalanını ancak kastre olmuş bir zavallı olarak tamamlar.
Ve afferim oğlusu Ata’nın dediği gibi Semraanım, artık Atacığının mutlu mesut ‘turşusunu kurar.’
Rrröhhh!
O neydi be öyle: ‘Hayıııır! Kapa çeneni! Haddini billl! Dişlerini dökerim! KAPATTT ÇENENİİİ!’ Habire koltukta diklenip; ‘Bak şimdi oraya gelirsem’ şeklinde geçirilen, bakılabilemez, izleyeni utancından yerin dibine sokan bir hezeyan.
Yine yanıldığımızı umalım ama muhtemelen Semraanım Ata’yı dövüyordur da...
Yoksa o ‘Bak şimmmdi yanına geliyorum’ hamlesi, öylesi bir doğallıkla, refleks kıvamında sergilenemez yani.
Ve bizim hafsalamız almıyor, alamıyor ama olabilir; neden olmasın di mi ama bir yandan da?..
Öyle deniyor. Bu gayet doğalmış yani.
Yurdum kadınlarının cırtlak cırtlak, hoptirilaylom geyiği eşliğinde konuyu ele aldığı sabah programında, bu ebem ya da örekem olur musun programları yüzünden beyin kapasitesinin de lákabına indirgendiğine dair derin endişeler beslediğimiz Kuşum Aydın, şöyle buyurdu:
Efendim, Semraanım aşıklara haksızlık yapıyormuş. Yani gönüller bir olsunmuş. Her şeyin bir yolu yordamı varmış. Ata ile Sinem evlendiği zaman gelini ona evde deli derse ağzına bir tane patlatırmış, o olurmuş.
Çüş olsun, oha olsun, ne diyeceğini bilemiyor deli gönül.
Bir açık tımarhanede, bir yandan da ideal gelinlik zenaati öğretmeye kalkışılmıyor mu bir de?
Gel de delirme...
Hani sonbahar-kış modasının en güzide aksesuvarı huniyse, biz de isteriz. Bizim başımız kel mi?
Biz de cezai ehliyetimiz olmasın, onun yerine yeşil reçetemiz olsun, ama bu toplumsal bir hadise, bir şov olsun, bir yanıyla hiç ciddiye alınmasın, bir yanıyla, ‘17 Aralık’ta n’olacek?’ ehemmiyeti taşısın istiyoruz.
İzliyoruz: Semraanım, kızları hizaya sokuyor, onlara yatak toplamayı öğretiyor.
Ordudaki gibi olacakmış efen’im. Bööö’le gergef gibi...
Leblebiyi üzerine attın mıydı zıplayacakmış.
Gelin dediğin, yatağı böyle toplarmış.
Dünyayı güzellik değil, elbette Semraanım; evlilikleriyse, üzerinde leblebi zıplayan yataklar kurtaracakmış.
Bugün uyuyup 200 yıl sonra uyanmak istiyoruz.
Hazindir, ezber dağınık, neye uyanmak istediğimizi de bilmiyoruz.
Hay gelinine, kaynanasına, damadına, kayınçosuna ve yedi ceddine ve bin kunduzuna şeyettiğimin dünyası.
Ne biliyoruz, bilmiyorum; kendi adıma sadece kusmak istiyorum.