Hedefe bak, otur ağla

Sonunda kime oy vereceğime kanaat getirdim. Araştırıp taraştıracağım; hangi partinin kadrosunda daha fazla kadın aday varsa, ona oy vereceğim bu yıl. İsterse köyün delilerinden mütevellit bir parti olsun, umrumda değil.

Geçen gün işle ilgili bir randevu için pek sosyetik kafelerimizden birine gittim. Baktım eskilerden bir tanış, burnunu kahve fincanına daldırmış, kaşlarını da burnuna düşürmüş, gamlı baykuş ifadesiyle önündeki gazeteye dalmış gitmiş.

Yanına yanaşıp "Nassınuz inşallah?" dedim.

Kafasını kaldırıp beni gördüğünde ne dese beğenirsiniz? "A, n’aber?" filan di mi?

Yok... "Hah" dedi; "Ya, kime oy vericez?"

Kalmışım öyle otomobil farına yakalanmış tavşan gibi...

"Sen" dedim, "Beni biriyle karıştırdın herhálde? Kısır Siyasetten Bunalmış Vatandaştan Sorumlu Devlet Bakanı filan?.. Ne bileyim be. Kelin ilacı olsa kendi kafasına sürermiş. Sana da merhaba ayrıca..."

Anca bunun üzerine "pardon"layıp hál hatır sorma faslına gelebildi... Kusura bakmayayımmış... Bu aralar bu meseleye çok fena takılmış. Kasıma kadar çıkabileceğini de sanmazmış. Kullanmaz geçerim de diyemiyormuş. Kafasına uymayan birtakım adamlar tarafından yönetilip durmaktan bıkmış. Bu idraka da anca anca, işte, 45’ine yakın yaşlarında varmış.

TÜKÜREN TÜKÜRENE

Bu aralar o kadar çok duyuyorum ki bunu. Herkeste bu muhabbet...

"Kemal Derviş fena adam değildi ya; Türkiye değerlendiremedi" diyenler...

"Aydın Güven Gürkan’la İsmail Cem erken gitti be" diyenler...

"Adnan Kahveci ölmeseydi memleket bu hállere düşmezdi" diyenler...

En çok da Atatürk mezarından kalkıp gelsin, bir koşu memleketi sil baştan kurtarsın isteyenler...

Bu arada TBMM’de milletvekilleri birbirlerine tükürüyor, bilmem ne... (AKP’lilerde enteresan bir lamalaşma eğilimi var. Belediye Başkanı sanatın içine tükürür... Vekili, CHP’liye tükürür... İcraatten yana uyuduklarını iddia edenlere şimdi de iyi haberler: Tiroid bezleri maşallah her daim fazla mesaide...)

Aptal saptal bir dolu mevzuat. Daha şimdiden 23 Nisan’da kürsüye çıkacak 20 küsur yaşındaki kazık kadar imam hatipli "öğrenci"nin geyiği dönmeye başladı. Bülent Arınç’a soracak olursanız; o bi’ kere "çoçuk meclisi" değil, Türkiye Öğrenci Meclisi; aaaartıııı bunların haber malzemesi yapılması "Siyasi ortamı germek isteyen kişilerin art niyetli tutumları..." Uyuz kaşıma konusunda mumla arasan ancak bulursun tadında bir inat ama nedir? Ah, bütün gergeflerin müsebbibi bildiğin tu kaka medya ve basın... Espriden yoksun dandik bir şaka gibi dönüyor her şey...

BIYIKLI KAMPANYASI

Ben sonunda kime oy vereceğime kanaat getirdim fakat. Araştırıp taraştıracağım; hangi partinin kadrosunda daha fazla kadın aday varsa, ona oy vereceğim bu yıl. İsterse köyün delilerinden mütevellit bir parti olsun, umrumda değil.

TBMM’de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle gerçekleşen özel oturumda, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun öööyle tek başına oturduğu o fotoğrafı gördünüz değil mi?

Yanında bir tek bakan daha yoktu ve Başbakan, o sırada bambaşka biri yerlerde, anaların ayaklarının altını öpmek filan gerektiği, ha bir de karısı çalışmayıp dört çocuk yapmış erkeklerin vergiden muaf tutulacağı konusunda konuşmaktaydı.

KA-DER’in parlamentodaki kadınların oranını yüzde 10’a çıkarmayı hedefleyen (Hedefe bak, otur ağla.) "bıyıklı" kampanyasına davet etmek isterim cümlenizi. Kampanya, partilerin kadınlara milletvekili aday listelerinin ilk sıralarında yer vermesi adına başlatılıyor. Şu anda kadınlar parlamentoda yüzde 4.4 oranında, yerel yönetimlerdeyse yüzde 0.46 oranında temsil ediliyor.

Önümüzdeki günlerde billboardlarda Ümit Boyner, Lale Mansur, Meral Okay, Meltem Cumbul gibi isimlerin, kravatlı ve bıyıklı fotoğraflarını göreceksiniz. Bu birinci ayakmış. Uyandırma ve farkındalık ayağı...

Arkasından bilinçlendirme ve ayaklandırma başlıklı ayakları peşi sıra gelecekmiş.

Bu ülkede, kadınların ahvalini protesto etmek için bile bıyık bırakmak gerekiyor. Deli gönül ağlamak istiyor.

Sorduk mu?

Tüm bunlar olup biterken magazin cephesinde durum nedir bakacak olursak, özetle her iki şakağımdaki sinirler de zonklayarak atıyor diyeyim. "Demet Akalın’a iki tane çaksam rahatlar mıyım acaba?" dedim önce.

Neden sonra bünyenin bir yerlerinde hálá bir dirhem iyi aile terbiyesi ve medeniyet bilinci var olsa gerek (Tek dişi kalmış gariban) ki "El etmiş sen etme, git vazifeşinas bir vatandaş olarak suç duyurusunda bulun" diyesim geldi. Sonra kadınlara uygulanan şiddetin ayyukta olduğu bir ülkede Demet Akalın’ın zırvaladığı saçma sapan cümlelerin benzerleriyle ilgili kafadan kamu davası açılması gerektiğini düşündüm; böyle bir prosedür olup olmadığını merak ettim.

Sonra meşgûliyetten yana acınacak hálde olan mahkemelerin zavallı hálini düşünüp onu da, yani olmasına mı tarafım, olmamasına mı tarafım, onu da bilemedim.

Şakağımdaki sinirler hálá zıp zıp zıplamakta; üzerine bir de midem ekşidi; onu biliyorum ama bakın...

Ve Demet Akalın’ın saçmasalak kelámının, meselá bir devlet büyüğüne hakaret içeren bir laf edildiğinde yemeyip içmeyip açılan kamu davalarından daha az tehlikeli, daha az beter bir şey olmadığını da biliyorum...

Allah’ın Demet Akalın’ı sinirlerimi böylesine zıplatabildi ya; keramet onda mıdır, benim sinir sistemini ameliyat masasına yatırma zamanı gelip çatmış mıdır fakat; onu hele, hiç bilemedim.

Perşembe gününün Kelebek’inde yayımlanan röportajda, Sema Denker’in kayıt cihazına kocası Oğuz Kayhan’la birlikte (Pardon, doğru ya, boşandılar; onlar şimdi manitalar...) konuşan Demet Akalın, şöyle hede hödölemiş:

Soru: Eşiniz Keops’ta sahneye çıkmamanız için size tehdit mesajları çekmiş, doğru mu?

El cevap: Yok canım... Ay keşke yapsa! Oğuz yumuşak başlıdır. Belki biraz sert olsaydı böyle olmazdı.

Soru: Sert olsaydı derken?

Elinin körü cevap: Geçenlerde ona "İki tokat atsaydın belki otururdum. Niye yapmadın?" dedim. Oğuz böyle biri; hayatta yapmaz. Kavga ederken bile sesini yükseltmez. "Boşanalım" dediğimde bağırıp çağırsaydı, ben dururdum. Biraz maçoluk istiyorum.

Bu gibi "Ay ben geyşa ruhlu kadınım gııı... Aşk kadınıyım; erkeğin kölesi olurum, ayağını yıkar, yıkadığım suyu da zemzem niyetine içerim. Benim koca bi’ kükrer, hayvanat bahçesindeki aslanlar-kaplanlar ürker" model magazin şöhretleri bazen sade suya tirit mevzularıyla ilgili basın toplantısı filan düzenlerler ya... İşte ne zaman onlardan birine rastlasam, içimde orda olup, parmak kaldırıp; "Sorduk mu?" diye sorasım gelirdi...

Bu aralar, iki dakkada bir "Karısını şişle deşti", "Önce tecavüz etti, sonra boğdu, sonra ölüsüne bir daha tecavüz etti", "Berdel düğününde kızları mal gibi değiş tokuş eden mutlu odunlar sevinçten gökyüzünü kurşun manyağı yaptı; düğündeki çocuklar, ilginçtir, kaza kurşununa kurban gidip ölmedi, neşeyle kurşun kovanlarını topladı" haberlerinden bünyeye iyiden iyiye fenalık gelmiş olsa gerek, tahammül eşiğim biraz düşük.

Maço dediğine ezelden ebede kılım; maçoluğa prim veren kadınlara beş katı kılım; neresinden tutup ne yapmalı hakikaten bilemiyorum. Ajda Pekkan’ın muhteşem vecizesiyle ifade edecek olursam; "ekstrem tenakuzlar içersindeyim."
Yazarın Tüm Yazıları