Hayat zaten remix’lerde, cover’larda geçiyor

Sevgili günlük; Hayat bir koşu bandında depar atarcasına sanal sanal seyrederken, Ahmet Güntan’ın canım şiiri Ormanların Gümbürtüsü’nde demiş olduğu üzre:

"Artık hiçbir şeye karşı değilmiş gibi kayıtsızım / Yolculuğun sonunda ormanda duyduğum sesi öldürdüm / Amacım yoktu sesi öldürürken, ses öldüğü için de hálá amaçsız sayılırım / Ormana karşı değilmiş gibi kayıtsızdım / Ormandan çıkınca şehrin ışıkları ve ışıkların / suda işaret ettiği anlamların adı olan dünya ile karşılaştım / Dünyaya karşı da kayıtsızım (...)"

Bugün yeni yıl ile kurban bayramının kesiştiği tatilde üç-dört günlüğüne memlekete gitmek ve üç-dört günlüğüne şalteri tamamen indirmek üzere uçak biletimi aldım.

Aldım da gidebilecek miyim ondan bile emin değilim; ayrı... Uçak İzmir’e inene kadar emin de olamayacağım. Şuursuzluğun boyutu bu kıvama vardı: Gündeme şöyle bir bakınca:

Belli mi olur; apronda mapronda, keserler meserler...

Belli mi olur; B tipi, me tipi tecrit-mecrit ederler...

Belli mi olur..? Olur işte bir şeyler...

Böyle mánásı kendinden menkul sarmal muhabbetlerde, kendi etrafımda salak salak döneniyorum.

Behçet Necatigil’in demiş olduğu üzre:

"Gitmek geçse aklımdan / Hemen yorum / Nereye, nasıl, ne zaman? / Oysa ben vazgeçtim. / Uyu yorum / (...) / Demek geçse aklımdan git / Git mi yorum / Kime, nerde, ne zaman? / Oysa ben haddim mi? / Uyu yorum / (...) / Ne gitmek gelir aklımdan / Ne de git demek / Eli kolu bağlı ben, ağzı dili bağlı / Yaşa yorum / Sevin e mi yorum."

Üstüne ne eklenebilirse artık?: Kork mu yorum!?.

Bu senenin yeni yıl kararları tripleri huzura iyiden iyiye enteresan hállerde buyurdu. Ben yine öööyle: Bak a yorum...

Hayat insanı edebe adaba getirmeye, daha doğrusu hizaya sokmaya ahdetmiş.

Biz de e n’apalım, kendi çapımızda yet-iş-kin-mişiz-ce, büyü-müş’çülük oynuyoruz.

Çok-çocuk-bilmişliğimizle, şaş-ar-mış gibi yapıyoruz; álemin düzenine çomak sokup maydanoz oluyoruz.

Edip Cansever’in Uyanınca Çocuk Olmak’ta vaktiyle demiş olduğu üzre:

"Siz ne iyisiniz, ben sizi bir şeylere benzetiyorum / (...) / Bizim o duvarlık tabaklar durmadan uzağa götürüyor evimizi / Daha aldığım gün bildim maydanoz olacak üstündekiler / Maydanoz olacak, maydanoz olacak, maydanoz olacak / Herkesin herkese herkesi / Daha dün yepyeni bir son koydumdu şiire / Aldı, yepyeni bir kalabalığı getirdi / Ama iyi yaptım, öyle mi değil mi."

Canımcım günlükçüm;

Aramızda eskiden dönmüş bir geyiktir: Tekrarda hayır vardır / Hayırda tekrar vardır.

Hayır seni tekrara, tekrar seni hayıra götürür.

Tarih, derler ya hani, tekerrürden ibarettir.

Takılmış plak gibi "Neydi lan, neydi be?" dercesine dönüp dönüp -gazete okurcasına- eski günlükleri okumak belki de böylesi bir triptir. İnsan gölgeler arasında yol alırken önünü görmek isteyebilir.

Bir bakmışsın sonra, önüne bir demet maydanoz gelmiş: Bugün şahane bir paketle karşılaştık. İçinden bir külliyat çıktı. Brecht’den Neruda’ya, Ferruhzad’dan Eluard’a, Rimbaud’dan Aragon’a aşk şiirleri...

Pek kıravatlı bir gazeteci ağabeyimiz, vaktiyle söylemişti. "Sen haberden ziyade laf olsun torba dolsun derdinde lafazan bir gazetecilik heveslisisin; bu sektör seni mutsuz kılar" diye...

E, takdir edersin ki gündemin bu denli karışık olduğu bir dönemde, bir küçük mola almak ve gündemden ziyade edebiyattan ve müzikten (Ki her ikisi de matematiğe çıkar málûm.) medet ummak da ayıptan öte, elzemden sayılır ey okur.

Müsaadenle, bu hafta, tırnaklar içinde, böyle eskilerden bir kolaj muhabbeti olsun.

Hayat zaten remix’lerde, cover’larda geçiyor; herhálde çok da yadırgamazsın diye umuyorum.

Hadi Nietzsche’lerinden fal tutalım:

"Savunma Aracı: Aptallıkla mücadelede, en insaflı ve en yumuşak insanlar sonunda kabalaşırlar. Belki de bu şekilde doğru bir savunma yolunda bulunurlar; çünki aptal bir surata hukuken uygun olan kanıt sıkı bir yumruktur. Ama, söylediğim gibi, karakterleri yumuşak ve insaflı oldukları için bu insanlar, bu meşru müdafaa yoluyla acı çektirmekten daha çok kendileri acı çekerler.

Cansıkıcı Rakibin Yararı: Kişi, bazen bir davaya, sadece rakipleri cansıkıcı olmayı sürdürdükleri için bağlı kalabilir.

Hedef Tahtası Olmak: Başkasının hakkımızdaki kötü sözleri, çoğu zaman gerçekten bizimle ilgili değildir, daha çok bir küskünlük ifadesi, tamamen başka nedenlerden ileri gelen bir somurtkanlık ifadesidir."

İki gözüm günlükçüğüm;

Eskilerden bir tanış vaktiyle "Şiir’e takılma yanarsın" diye uyarmıştı.

Benim inatla şiire takılasım var. Aklıma yobazların yaktığı bir otelde hayatını kaybeden şair geliyor. Metin Altıok’un Soneler’inde demiş olduğu üzre:

XV: Bir ters iki yüz dizlerinin üstünde, / Şimdi sen çaresiz mutsuzluklar örersin. / Bir usanç büyütürsün göğsünde, / Kilitlenmiş talihine elbet küsersin. / Çünkü mürai bir kandil akşamı gibi, / Günlerin sonu hep pişmanlık getirir. / Yosun tutar umudun nazlı dibi, / İçindeki hevesi başlamadan bitirir. / Anlayamazsın nerde yanlış yaptığını / Elindeki pelteleşmiş anahtar, / Döndürür durmadan kendi sapını; / Ömründe kapanmaz derin girdaplar açar. / (...) / Sen gel bu oyunun kuralını değiştir; / Mutsuzluk ceza değil ehven bir iştir."



Günlüksporcum;

Ormanda, bir yıl daha sona ererken, Ahmet Güntan’ın Ormanların Gümbürtüsü’yle başladık, onunla bitirelim diyorum:

"’Anlamıyorum seni’ diye birine kendimi anlatmak / üzere uzattığım kitap hálá okunmadığı için, / Bir gecenin sonunda anlatılmamak için yaşanmış / şeyleri gönderilmemek üzere yazılmış / bir mektuba koyarak... / Mantıklı olan her şeyin nedenini aradım / Nedenini aramadığım için artık yalnızca ölümü / ve aşkı seviyorum / Konuşma háline gelmeyen şeyleri / Susmalı ve sonra ormanın güzelliğinden söz etmeli: / ’Kış henüz gelmişti, kar tertemiz ve her yer / bembeyazdı’ / Biz de mutluyduk / (...) / Sesi yaralı bir kaplan gibi bağırırken bıraktım / ’Yağmur yağıyor’ dedikçe ’Kış henüz gelmişti, kar tertemiz / ve her yer bembeyazdı’ diyen Hemingway / Ki boks yaparken yazardı / Ya da şöyle söyleyeyim: / Yazarken boks yapardı / Durmadan sesleniyor şimdi bana: / Dünya güzel mi? / Sen soylu musun? / Sevgilin var mı? Mutlu musun? / Eve dönünce kahve, yemekten sonra konyak içiyor musun? / Yoksa hepten mi unuttun şarabın simyasını? / (...) / Yağmur hiç yağmadı ben dünyaya baktığım sürece / Bakır altına dönüşünceye dek hiç de yağmayacak zaten / Kayıtsızım, korkarak ormanların başıma vuran gürültüsünden..."

Hadi umalım ki bu, bu yılın metal yorgunu son yazısı olsun. Önümüzdeki günlerde hafiflemiş ve neşeli muhabbetlerde buluşabilmek dileğiyle, cümlemize rengáhenk gökkuşakları dilerim...
Yazarın Tüm Yazıları