Bizimkiler, hükümeti olsun, muhalefeti olsun, fena taktı şu Harry’ye...
Ah o Harry... Hep o hınzır Harry... Kahpe albızın dölü!!!
Harry Potter bu dediğim... Yakında memlekette olan biten olumsuz her şeyi, derin devletin merin devletin marifetlerini, hatta terördü töreydi, ne varsa ona havale edeceğiz...
En komiği de... AKP ve CHP; birbirlerine sanki taban tabana zıt politikalar güdüyorlarmış; hiiiç de bilem aynı kaptan su içmiyorlarmış; latekslerini çekip pelerinleriyle uçup memleketi sadece ve sadece kendileri kurtarabilirlermiş gibilerinden hava da basıyorlar ya; gülebilesim olsa, hani en çok ona güleceğim.
TBMM Şiddet Komisyonu Başkanvekili AKP’li Recep Garip’in ’fikri gelmiş.’ Kaybolan toplumsal değerlerin yeniden kazanılması için, "şiddetin gerekçelerinden sayılan Harry Potter filmine karşı, Türk kültürünü, tarihini yansıtan çizgi filmler yapılmasını önermiş: "ABD Harry Potter ile emperyalist düşünceyi tüm dünyaya yayıyorsa, bizim de tarih ve kültürümüzde kahraman diyebileceğimiz onlarca isim var. Köy odalarında, sıra gecelerinde, yaren evlerinde sık sık Dede Korkut, Deli Dumrul, Nasreddin Hoca, Hacivat-Karagöz, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Ulubatlı Hasan, Köroğlu ile ilgili tarihsel olgular, tarihten kıssalar anlatılır. Biz de milli kahraman yaratabiliriz. Bunlar toplumumuzun mayasını, eğitimini, sosyal dokusunu, eğlencelerini ortaya koyan isimler. Bunlar çoğaltılabilir. Bunların tasnifiyle yapılacak çizgi filmler çocuklarımızı da olumlu yönde etkiler..."
Deli Dumrul’un filmi çekilir ya da çizgi filmi yapılırsa, tipin yaratımında ilham kaynağı olarak Kadir Topbaş’ı öneriyorum naçizane. Daha bu sabah işe gelirken, taksinin bir çalışma ruhsatı olduğu ve harcı ödendiği hálde, yeni çıkarılan şu son moda "taksici çalışma ruhsatı"ndan dolayı 1000 YTL ödemek zorunda kalan şoförle kendisini çekiştirdik uzun uzun. "Belediye resmen haraç aldı bizden" diye özetledi hadiseyi... Ki bu aralar hangi taksiye binsem aynı konu huzura geliyor. "At bi’ kemik" mi desek, "Çık bi’ sakal" mı desek, "Sökül bi’ çorba parası" mı desek tadında; meşru bir şeyi meşru kılmak adına: Harç değil, resmen haraç...
Deli Dumrul da biliyorsunuz, bir çayın üzerine bir köprü yaptırmış, üzerinden geçenden 33 akçe, geçmeyeninden döve döve 40 akçe alan bir "kahraman"ımızdır.
Gün gelir, bir toy düzenler, o toyda Azrail çıkar karşısına. Canını almaya... Bizimki Azrail’le pazarlığa girişir. Azrail kendisi yerine canını verecek birini bulursa, onunkini bağışlayabileceğini söyler. Bizim Deli Dumrul da utanmadan, kalkıp yaşlı anne-babasına gidip durumu açar. "Siz zaten yaşlısınız; hazır ayaktayken, siz ölüverin ki ben ölmeyeyim" hesabına...
Ama tabii Deli Dumrul’un "deli"liğinin ve bencilliğinin genetik sebepleri vardır. Valideyle peder de ziyadesiyle egoisttir. "Can tatlı; biliyor musun oğul" filan diyerek, buna yanaşmaz.
Bizimki de gidip karısına durumu anlatır. İlginçtir; ondan canını istemez. Hatta modern bir Türk erkeği tavrı sergileyip; "Ben ölünce evlen, mutlu ol" filan der. Bunun üzerine karısı; "Sensiz bu hayat yaşanmaya değmez" diyerek kendi canını vermeye gönüllü olur. (Ki şahsen, fena hálde kıl olduğum Deli Dumrul’un, karısına yönelik zarif çalımının da onun aşkını sömürmeye yönelik bir blöf olduğunu düşünüyorum. Moderni kıssın; tipik Türk erkeği işte!!!)
Hikáyenin sonunda, bunların aşkından hislenen Azrail, bizim Deli’nin canını bağışlar.
Hakikaten merak ediyorum; 33 akçe mi 40 akçe mi hesaplarında adam sopalayan "kahraman"a nasıl bir çizgi film çekeceklerini. Ve "Azrail geldi, yerime eleman arıyor, bir tur ölsene be anne" filan diyen kahramandan, yani kıssadan, ne mene "olumlu" bir hisse, yani mesaj çıkartacaklarını...