Geçtiğimiz salının Vatan’ında yer alan, Neslihan Akdaş’ın toparladığı bir habere göre, yeni sezona girdiğimizden beri sekiz dizi yayından kaldırılmış!
Sezon başından beri huzura 70 adet dizi gelmiş. Sabilerin onda birinden çoğu, mürüvvetini göremeden sizlere ömür:
Düşler ve Gerçekler, Bendeniz Aysel, Deli Duran, Kapıları Açmak, Rüzgárlı Bahçe, Maki, İlk Göz Ağrısı, Kanlı Düğün...
Haberin dumanı tütmekteyken alınmış bir karar mıdır bilmiyorum ama geçen akşam televizyondan Misi adlı dizinin de yayından kaldırıldığını öğrenmiş bulunuyoruz. Etti mi size dokuz... (Maki ve Misi dizilerinin yapımcılarına özel not: İsterseniz bir de Miki ve Mini’yi deneyiniz. Gavur yapmış azizim! İki zibidi farenin hikáyesi 100 yıla yakındır vizyonda.)
Yüksel Aytuğ, haberin girişinde ‘Dizi tutturmanın sihirli formülü’ başlıklı bir yazı yazmış. Efendim, ‘buharlaşan’ dizilerin ortak özelliği nahif olmalarıymış, içinde aşk, sevgi ve insan barındırmalarıymış. (Tam bu noktada kendime, ‘Ne barındıracaktı yani fare mi?’ diye soruyor, neden sonra iki paragraf yukarda, parantezde sarf ettiğim cümleyi hatırlıyor, utanç içinde çenemi kapatıyorum.) Oysa dizi reytinginin sihirli formülünde mutlaka bir tutam entrika, iki çimdik barut, bir çorba kaşığı kan ve kaldırabildiği kadar gözyaşı olmalıymış...
Bu tip ‘öğreti’leri, direkt meydan okuma olarak almak şeklinde gaza gelen bir tabiatım var maalesef. Kendi çapımda küçük tefek birkaç senaryo denemesine girişmeye karar verdim. Aşağıda okuyacaklarınızı daha önce görmüşsünüz gibi bir hisse kapılacak olursanız, şimdiden savunmamı yapayım; günahı kimin boynunadır bilemem ama benim boynumun konuyla kesinlikle bir alákası yok. Zira, 1- Sanat, zaten hayatı taklit eder. 2- Gayet iyi bildiğiniz üzre, bizim diziler, sanatı, yani başka dizileri taklit eder...
nTahir, külhan mizaçlı, kendi okuduğu sürece şiirsever bir gençtir. Talihsiz bir sakatlanma neticesinde futboldaki parlak geleceği sönünce, belediyeye girer. Siyasete atılmaya karar verir ve hırsı sayesinde başarı basamaklarını süratli adımlarla tırmanmaya başlar. Katastrof, kahramanımızın ülkesi Absürdistan mı dünyaya uysun, dünya mı Absürdistan’a uysun, hangisi hangisine girsin çatışmasından doğar. Bir alamete binilmiş, yola çıkılmıştır, gerisini álemin en hınzır senaristi Mevlá kayıracaktır. Uzun süreli vizyon, garantidir. Jenerik müziği olarak, ‘Beraber yürüdük biz bu yollarda’ şarkısı yerine ‘Bir şöyle söyledim bir böyle, aslında no problem’ şarkısının kullanılması daha mı uygundur, bilahare tartışılacaktır...
n Fazilet, sizden pamuk olmasın, Hülya Koçyiğit’in Kezban’ına rahmet okutacak kadar saf ve duyarlı bir genç kızdır. En büyük aşkı, çocuklardır. Çocuk sevgisi öylesine gelişmiş bir boyuttadır ki memleketin her köşesinde, çocuklardan oluşan küçük istihbarat birimleri kurar. Dayak yemekten fırsat buldukları zamanlarda müzevirlik yapmak üzere eğitilen çocuklar, geleceğin küçük Nuriş’leri, Alaattin’leri, Sedat’ları olarak yetişecektir. Gerisi işte, ne bileyim, Kurtlar Vadisi’nden apartılabilir.
Bunlar üç saniye içinde ‘attırılmış’ kaba taslaklar... İki saat haber bülteni izlenmesi hálinde, insanın yaratıcılığı maşallah grizu misali patlar.
Kolay işmiş be... Üstelik, reyting garantidir. Seyirci beğenmese bile yayınına devam edileceği de...