Attila İlhan’ı yaşı olmayan insanlardan biri olarak algıladığımdan mıdır nedir, 80 yaşında, hayli de yorgun bir adam olmasına, üstelik Cumhuriyet’te, rahatsızlığının sinyallerini vermişliğine rağmen, aklımdan geçen ilk ihtimal, niyeyse trafik kazası oldu.
Attila İlhan’ı ne zaman yolda görsem, yaya görmeme rağmen...
Hemen akabinde zihnime düşense, bencillikten öte, sanki haksızlığa uğramışım gibi bir şeydi:
‘Artık yeni bir şiirini okumak mümkün olmayacak’ düşüncesi...
Birkaç kez, Divan’daki o meşhur masasında karşısına oturmuştum.
Her seferinde onunla röportaj yapmaya gitmiş bir gazeteciden ziyade, ağzı beş karış açık bir öğrenci edasıyla dinlemiştim söylediklerini...
10 küsur yaşlarımda, anlamını ancak ‘sezebildiğim’ metaforlarıyla aşka düşmüşüm. Ve hayatım boyunca aşksızlıktan kırıldığım zamanlarda bile, onun şiirlerini aşkla okumuşum.
‘Yazılmasa da olacak’ ‘bir kılıç balığının öyküsü’, aşk şiiri olarak okunur mu?
Bana sorarsanız, Attila İlhan söz konusuysa, ne solculuk aşksız okunabilir, ne seks, hatta ne de İslám...
Kanat, avuturcasına, ‘Bu senin hoşuna gider’ diye anlattı:
Üstün insan Tuğrul (Eryılmaz), haber kanallarından birine şöyle demiş: ‘Yalnız bir yanlışı düzeltmek isterim: Attila İlhan, İzmirli değildi; Karşıyakalıydı...’
Divan’da karşısına oturduğumda ilk söylediğim şeydi: ‘Biliyor musunuz, aynı ilkokuldan mezunuz.’
Gidip ‘doktor şandu’nun esrarı’nı okumalı şimdi.
‘hayır 18 işimiz başka türlü bitmeyecek / (...) / değil mi ki ben doktor şandu’yum degav degav degav / değil mi ki sen çıkıp çıkıp bir bıçak atıyorsun 12’den.’
Çokça eksik hissederek; maalesef ‘elimden gelen bu’: