Organize Sanayi Bölgesinde hastane girişine benzeyen bir merkezde iş güvenliği, iş sağlığı hizmeti veriyorlar. ... Son yıllarda yaşanan iş kazaları aslında bu işin ne kadar ciddi ve önemli olduğunu ortaya koyuyor. Soma, Ermenek, Asansör faciası ve daha bir dolu yaşanan üzücü olaylar.
2012 yılında çıkarılan İş güvenliği, İş sağlığı yasası 2013 yılında yürürlüğe girdi. Artık işverenler bu konuyu önemsemek durumunda. Tabii hala ne kadar önemseniyor tartışılır ama Barış Güzel “Biz Çukurova OSGB olarak kesinlikle önemsiyoruz, eğitimler konusunda çok hassasız ve her şeyi derin detaylı inceliyoruz.” diyor.
Ve 2016 yılının bu konuda çok önemli rol alacağından bahsediyor.
“Bölge olarak 2015’e nasıl giriş yaptık? Seçim süreci neleri etkiledi? Orta doğudaki iç karışıklık bölge ekonomisini ne kadar duraklattı?” Soru başlıklarıyla bölgenin durumu hakkında sohbet yaptık.
“Çin malları nasıl rakipsizse bizim Türk mallarımız da öyle olmalı” diyor Bülent Aymen. Bunun içinde “Marka, Ar-Ge, İnovasyona önem verdiğimiz sürece ülkece vazgeçilmez olacağız…” diye sözlerine devam ediyor.
5-6 Kasım 2015 tarihinde de Türkiye İnovasyon etkinliğini Adana’da yapacaklar.
Buyurun detayları birlikte okuyalım…
Bülent Aymen kimdir, biraz sizi tanıyalım?
Suphiye Tuba Mutuğu, 83 Adana doğumlu. Doğuştan %90 engelli. Ne konuşabiliyor, ne doğru düzgün nefes alabiliyor ne de uzuvlarını kullanabiliyor. Hayatı 4 teker üzerinde. Sesini duyuramıyor!
Adana’nın Denizli mahallesindeki evlerinin kapısını sadece Tuba için çaldım ama annesi Zehra Hanımı da dinleyince ikiye bölündüm. Bir Tuba’ya bir anneye bakakaldım. Bir yanda bütün imkânsızlıkları başarmış bir genç kız, diğer yandan evladına uzuv olan bir anne!
Anne Zehra Mutuğu da Bitlis doğumlu, ilkokul mezunu.
Fotoğraf: Övül AKSOY – DHA
Hani derler ya “İnsanın içi yüzüne yansırmış” diye… İşte Canan Ersöz de onlardan biri. O kadar naif, o kadar güler yüzlü ki. Kendisine de söyledim, “Karşımda sabaha kadar konuşsanız sıkılmam ben!” diye…
Yaşadığı bütün hisler yüzünden okunuyor. Çocuk gelinlerden konuşurken mesela acı yüzünden akıyor… Ve diyor ki “Bir çocuğun çocuk doğururken ölmesini ne aklım ne vicdanım kabul edebiliyor…”
Ve bu laf insanın beyninde oradan oraya defalarca vuruyor.
(Ameliyat izleme ve fotoğraf çekimleri için gerekli izinler alınmıştır...)
Onun dışında da bir ameliyat merakım pek yoktu. Sıralama yapsam arkasından belki kalp ve beyin sonra mide ameliyatı gelirdi. Ama doğum kadar aman aman değildim.
Prof. Dr. Vedat Nisanoğlu ile röportaj yapmak için sözleştiğimizde “Acaba ameliyata denk gelir miyim ki?” diye düşündüm. Tanrılar Okulu’nun yazarı Stefano Elio D’Anna ile röportaj yaparken “Düşlerinize dikkat edin gerçekleşebilir…” demişti! Çok çok doğruymuş!
Vedat Hoca ile randevulaştık, “Hocam ben ameliyat bile izlerim isterseniz” dedim. “Olur” dedi. Bana ilk defa “Korkmaz mısın? Heyecanlanmaz mısın? Kan tutar belki?” demeyen tek doktor, tek insan ilan ediyorum! : )
Elif Ada’nın annesi yaşadığı iki gebelik sonrasında tüplerini kaybediyor. Ve bir daha biyolojik anne olamayacağını öğreniyor. Ama asıl hayat o günden sonra başlamış. Eşiyle tanışıyor. Üçüncü buluşmada ona “Doğurganlığını yitirdiğini” söylemek için buluşma teklif ediyor. Söylüyor, sonrası film gibi. Sarılıp ağlıyorlar adamla. Çünkü adam da doğurgan değil! Orada hemen evlenme kararı alıyorlar. Ve bugün dünya güzeli Elif Ada’ları var.
Nasıl mı? Allah’ın bir başka mucizesi sayesinde. Kendi deyimiyle kalbinden doğuruyor Elif Ada’sını.
Ve durmuyor, evlat edinilen çocuklar ve evlat edinecek aileler için kolları sıvıyor. Bir blog kuruyor, yaşadığı her şeyi orada anlatıyor Elif Ada’nın annesi. Bazen güldürerek bazen ağlatarak. Ben ağlaya ağlaya okudum bütün yazılanları. Ve yüksek ses ile diyor ki; “EVLAT EDİNME DE BİR DOĞUM ŞEKLİDİR VE YÜKSEK SESLE KONUŞULMALIDIR!”
Elif Ada’ya şeffaf olmuşlar, evlat edindiklerini gizlememişler. Sanırım doğru olan da bu. Ama ben yine de aileye olan saygımdan isimlerini açıklamayacağım. Sadece fotoğraflarımız var.
Röportaja geçmeden önce ben de diyorum, “Elif Ada, böyle anne babaya sahip olduğun için çok şanslısın. Annen senden bahsederken aşkla bakıyor, gözleri doluyor. Onun bu hayattaki en kıymetlisi baban ve sen… Hep mutlu ol!”
(Facebook üzerinden “Elif Ada’nın Annesi” sayfasından yazılara ulaşabilirsiniz)
Cansel, meslek lisesinden yeni mezun olacak, Mustafa da Çukurova Üniversitesi Tekstil Mühendisliğinden.
Ben liseden mezun olurken kendimi fena tuhaf hissetmiştim. Üniversite sonuçlarını bekliyorsun, hayatının nasıl şekilleneceğini bilmiyorsun. “Yerleştirildin mi, kaldın mı ne yaptın! Üniversite sınavına yeniden hazırlanmayacaksan ne iş yapacaksın?” Lise bitişindeki kaygılar bana göre üniversite kaygısından beter.
Cansel ve Mustafa ile de lise ve üniversite mezuniyeti hakkında konuştuk. Hangi mezuniyet mesela daha kaygılı?
Cansel Koçak “Ben kendimi şuanda emekli gibi hissediyorum” dedi, bence çok da güzel özetledi, benim hissettiğim o tuhaflık işte tam da buydu. Ne öğrencisin, ne işsiz. Araf gibi bir şey…
Fotoğraf: Cenk İdaye (DHA)
Ayşegül Hanım konuşmamızda “Cenazelerde belli bir tutarı geçen gönderilerde, Rahmetlinin ailesine plaket gönderiyoruz.” Dediğinde ne yalan söyleyeyim çok tuhaf gelmişti. “Hayır, bu gurur” dedi ve devam etti. “Düşünsenize, rahmetli adına bağışlanan çelenk paraları kaç öğrencinin okumasına yardımcı oluyor, ne büyük sevap!”
Tabii ki cenazelerde, düğün derneklerde, geçmiş olsun dileklerinde, doğumlarda çiçek gönderimi de yapılmalı çünkü çiçekçiler de bu şekilde hayatını kazanıyor. Ama okuyan öğrencilerin hayatlarında yol açmak için TEV’e de çelek, çiçek bağışı yapılabilirsiniz. Ve var olan sayı arttırılıp daha çok gence ulaşılabilir…