Yaşananlar

Haberin Devamı

Turisti üzme etiketli sat

ATSO Başkanı Tunay Altınpınar'ın telefonla aradığı söylenince, kendi kendime, ‘Eyvah’ dedim, herhalde, o gün çıkan bir yazıma sitem edecek. Hani, Antalya'da esnafın alış-veriş eden turisti rahatsız etmediğini belirten açıklamasını ikinci kez eleştirmiştim ya, işte o yazıma...

Tam aksine, yazı için teşekkür bile etti. Hatta, ‘‘Tebrik ederim, çok dikkatlisin. Konuşma metnimden o bölümü görebildiğin için’’ deme olgunluğunu da gösterdi.

Eleştiriye açık olabilmek ne güzel... Keşke, herkes eleştiriyi kabul edebilse ve hatalarını düzeltebilse...

Yeri gelmişken, Fatih Altaylı'nın, ‘‘Ne zaman adam oluruz’’ bölümüne bir katkıda benden; ‘‘Eleştirene teşekkür ettiğimiz zaman.’’ Evet, işte o zaman adam olma yolunda, önemli bir adım atmış oluruz. Adam gibi adam olmak kolay değil çünkü... Bu iş, öyle boyla posla, sakalla, bıyıkla olmuyor. Olgunluk istiyor, yürek istiyor.

Neyse, gelelim Altınpınar ile sohbete...

Kemer'e gitmiş, onu anlattı telefonda... 80-100 dükkan dolaşmış. Etiket olayı kafasına takılmış orada. ‘‘Turist ülkesinde etiketsiz malı almaya alışkın değil. Türkiye'de etiketsiz malı almaya mecbur kaldığı zaman kazıklandığını sanıyor. Kemer esnafı ile o meseleyi görüştük. Ne yapalım diye fikirlerini aldık. Malların üzerine etiket konulması şart. İster dolar bazında, ister Türk lirası bazında... Yeterki üzerinde etiket olsun. Biz esnafımıza kazanma demiyoruz. Etiketi yazarken o kazancını da üzerine koy diyoruz. Ve, kesinlikle etiket fiyatının altına satma. Çünkü, satıcıya güveni sarsıyor.’’

Bunları söyleyen Altınpınar'dan bir de soru geldi; ‘‘Avrupa'da ne diyorlar biliyor musun?’’

Ben, ‘‘Ne diyorlar?’’ deyince de cevabı kendisi verdi; ‘‘Türkiye'de ye, iç, gez ama alış-veriş etme diyorlar. İşte, biz bu imajı yıkmalıyız.’’

Eeee, ne duruyoruz peki?..

Bugünden tezi yok yıkalım...

Protokol yolu tehlike dolu

DÜnya kenti olalım diye çırpınıyoruz, birileri de bize inat, ‘‘Hayır’’ diye diretiyor.

Halat çekme yarışmasında olduğu gibi... Bir ucundan biz çekiyoruz halatın, diğer ucundan onlar... Bakalım kim galip gelecek.

Şu yazacaklarımı, asıl muhatapların okuyacağını sanmıyorum. Çünkü, zamanında gazete okuma kültürünü alsalardı, zaten o işi yapmazlardı. O yüzden amacım, ilgililerin okuyup önlemini alması...

Efendim mesele şu;

Valilikten çıkın yola, Topçular istikametini takip ederek, Demokrasi Kavşağı'na gelin. Sonra buradan havalimanına yönelin. İşte, valilik ile havalimanı arasındaki o yol, protokol yoludur. Yani, dünya ülkelerinin cumhurbaşkanları, devlet başkanları o yoldan gelir geçer... Meclis başkanları ve başbakanlar da o yolu kullanır. Ünlü işadamı ve sanatçılar da...

Ama, o yolu sadece onlar kullanmaz. Bizim sürücülerimiz de doğal olarak o yoldan gider gelirler. O yolu kullanan başka canlılar da vardır. İnek, dana, koyun, keçi ve onlara bekçilik eden köpek gibi...

İnanılmaz ama gerçek...

Özellikle Demokrasi Kavşağı'ndan havalimanı yoluna kadar olan sağ şeridin kenarı, bu tür hayvanların cirit attığı yer haline geldi. Çünkü, orada insan ayağının basmadığı taze otlar var. O hayvanları ne zaman arka arkaya dizilmiş, protokol yoluna paralel giderlerken görsem yüreğim ağzıma geliyor.

Ya, bir metre yakındaki asfalta çıkarsa ne olur?.. Düşünmek bile istemiyorum. Onları otlatanlar, ‘‘Sana ne?.. Hayvan bizim hayvan. Telef olursa olsun’’ diyebilir ama, peki son sürat seyreden araçlardaki masum insanlar ne olacak?..

Bölge trafik mi ilgili, başka bir ilgilisi var mı bilmiyorum ama acilen çözüm bulunması gerekiyor.

Yoksa, facia geliyorum diyor...

Sivrisinek üzerine

İlyas Engiz adında Antalyalı bir vatandaş, ‘‘Sivrisinek üzerine sayıklamalar’’ başlıklı bir yazı göndermiş. Sonuna da bir not düşüp; ‘‘Yayınlayıp yayınlamamak takdir hakkı size ait’’ demiş...

Yazdıkları oldukça gırgır... Anlaşılan duyarak, hissederek yazmış. Bu sivrisinek mağduru vatandaşın yazısını ucundan azcık (Aman, Işılay Saygın duymasın) keserek veriyorum;

‘‘Daha dün akşam, yatak odamda gece saat üç civarı, kulağımda bir vızıltı. Yaz olmadığı için örtünmüşüm. Kafamda ısıracak yerler arıyor boynu kopası. Gözlerim faltaşı gibi açılıyor. Nefesimi tutuyorum. Elimle yaradana sığınıp patlatıyorum. Boşuna... Kendime attığım tokat iyice kızdırıyor beni... Işığı yakıyorum, yan duvara konmuş yalanıyor. Şapalağı elime alıyorum, nişan alıp yapıştırıyorum duvara. Iska... Fırlayıp kaçıyor. Görmek ne mümkün... Sırt üstü yatmış bekliyorum. Uyur numarası yapıyorum. Muzır hayvan yutmuyor. Toplu iğne başı kadar kafada ne akıl... Sefil yaratık, biryerlerde beni seyrediyor olmalı.

-Yarın belediyenin çevre sağlığı müdürlüğüne bir faks çekerim, gelip ilaçlar diyorum kendi kendime... -Belediye çevre sağılığı müdürlüğünün faksı bile yok diyor sivrisinek.

-Ben de gider dilekçe veririm diyorum.

-Sen gideceksin Muratpaşa Belediye binasına, dilekçe vereceksin, kayıt ettireceksin, bir süre kalemde bekleyecek, Topçular'daki müdürlük binasına gidinceye kadar belki bir, belki iki gün geçecek. Orada ilgilinin masasının üzerine gidinceye kadar yine bir gün geçecek. Bir gün de ilgilinin masasında bekleyecek. Ohooo... O zamana kadar; bir yerine bin oluruz, odaları doldururuz. Siz insanlar... Başınızda bu muhteremler, bu kafayla daha çok kaşınırsınız diyor, sivrisinek cırtlak bir sesle...

Haklı... Ne demeli?..

- Buyur arkadaş, afiyet olsun...’’

dgundogdu@hurriyet.com.tr

TELEFON: (0242) 340 38 38

Yazarın Tüm Yazıları