29 Ekim 2002
ANNEM 76 yaşında, İngiltere'de yaşıyor. Göğüs kanseri olduğu teşhis edildi, yakında sağ göğsü alınacak.Endişelendiğim nokta, annemin çocukluğundan beri yaralarının çok zor kapanmasıdır, yoksa yaşına göre çok sağlıklı ve hareketli bir insan. Üç dört sene önce annemin sırtından bir ben alındı ve aylarca bu küçük yara kapanmadı. Şimdi bu yaranın çok daha büyük olanı nasıl kapanacak? Annemle bu konuyu konuşmak istemiyorum, morali bozulur diye. Acaba bunun önceden alınması gereken tedbiri var mı? Ameliyattan önce annemin, doktoru ve ameliyatı yapacak olan cerrah ile bu konuyu konuşması gerekir mi?
M. IŞIN
YARALARIN zor kapanmasında, öncelikle şeker hastalığı gibi, doku beslenmesini bozan sağlık sorunlarının etkisi vardır. Ancak bu durum annenizde çocukluk yaşlarından itibaren var olduğuna göre böyle önemli bir sorun olsaydı, daha önce fark edilirdi diye düşünüyorum. Sırtından alınan ben yarasının neden uzun sürdüğü konusunda bir şey söylemek mümkün değil, keşke o sırada doktoruna konuyu anlatsaydı. Tıpta kural, ameliyat öncesi hastanın genel durumunun kan tahlilleri de yaparak ayrıntılı olarak değerlendirilmesi şeklindedir. Bu tahlillerde ayrıca kanama ve pıhtılaşma süreleri de tetkik edilerek beklenmeyen kanamaların önüne geçilmeye çalışılır. Annenizin bu durumunu tetkikler aşamasında doktorlara söylemesi çok önemli. Bu açıdan bakarak bazı ek önlemler almaları gerekebilir.
Aslında kural olarak, her hekime gidişte, o andaki hastalığıyla ilgili olmasa bile, sağlıkla ilgili ne gibi bilgi varsa bunu doktora anlatmayı ihmal etmemek gerekiyor, bu bazen hayat kurtarıcı yararlar sağlayabilir.
BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN
Türkiye'nin en büyük bayramı, bu bayramın sonsuza dek kutlanması dileğiyle, tüm Türk ulusuna kutlu olsun.
Yazının Devamını Oku 28 Ekim 2002
<B>GEÇTİĞİMİZ </B>günlerde İngiltere Sağlık Bakanlığı'nın aldığı bir karar sonrası medyada gündeme gelen Reye Sendromu birçok ana babanın kafasında sorular yarattı. Bu yazımda sizlere Reye Sendromu'nu tanıtmak istiyorum. Reye Sendromu çocuklarda ve ergenlik dönemindekilerde görülebilen bir sağlık sorunu. Çok iyi tanınan bir hastalık değil. Ortalama olarak her yıl 1 milyon çocukta bir oranında görülüyor. Nedeni ve oluşum mekanizmaları tam bilinmediği için, bazen benzer belirtiler gösteren diğer sağlık sorunları da Reye Sendromu olarak teşhis edilebiliyor. Yapılan araştırmalarla bunların Reye olmadığı anlaşıldığında, ‘Reye Benzeri Sendrom’ olarak adlandırılıyor.
Hastalık öncelikle grip ve suçiçeği nadiren de başka virüs hastalıklarının seyri sırasında görülebiliyor. Reye Sendromu, viral hastalık başladıktan 3-7 gün kadar sonra ani belirtilerle başlıyor. En tipik belirtileri kusma, şuur bulanıklığı, hayal görme, huzursuzluk ve giderek koma tablosu görülebiliyor.
Reye Sendromu'nda beyin ve karaciğer yeterli görev yapamıyor. Karaciğer şeker metabolizmasını düzenleyememenin yanısıra, vücut için zararlı olabilecek kimyasal maddeleri işleyerek zararsız hale getirme görevini yapamıyor. Buna bağlı olarak kanda amonyak gibi zararlı maddeler çok yükselirken, şeker oranı da ileri derecede düşüyor. Ayrıca tıpta ensefalopati denilen türde beyin fonksiyonlarının bozulması tablosu da görülüyor.
NEDEN OLUYOR?
Reye Sendromu'na yol açan etken bilinmiyor. Yapılan bazı çalışmalar bu tür virüs hastalıklarının seyri sırasında kullanılan ilaçlarla aralarında ilişki kurarken, bazı çalışmalar çevre kirliliği sonucu alınan zararlı maddeleri sorumlu tutuyor. Genetik yatkınlığı düşündüren bazı çalışma sonuçları da var.
Özellikle İngiltere kökenli çalışmalarda aspirin kullanımı ile Reye sıklığı arasında istatistik bir yakınlık olduğu öne sürülürken, başka bazı araştırmacılar, grip ve suçiçeği gibi viral hastalıklar sırasında parasetamol ya da başka ilaç kullananlarda ve hatta hiç ilaç kullanmayanlarda da Reye görüldüğünü belirterek, böyle bir ilişkinin öne sürülmesinin altında ülkeler arası ekonomik çıkar kaygılarının yatmasından endişe ettiklerini belirtiyorlar.
Görüldüğü gibi Reye, kesin nedeni bilinmeyen, oldukça ciddi ama çok şükür sık görülmeyen bir hastalık. Bu nedenle çocuklarda ve ergenlik dönemindekilerde grip, suçiçeği ve benzeri virüs hastalığı görüldüğünde, evde kendi başına tedaviye kalkışmak yerine bir doktora başvurmakta yarar var.
Yazının Devamını Oku 23 Ekim 2002
SAYIN Dr. Tezmen<br><br>Yazılarınızı büyük takdirle izliyorum, sağlık ve başarılarınızın devamını dilerim. Sizden bir ricam var. Belki siz de kısaca bahsederek bu duruma katkıda bulunursunuz. Benim ailemde kanser vakası yoktu, ama bakıyorum Türkiye'de çevremdeki insanlar genç yaşlarda kanserden göçüp gitmekteler. Bunun nedeninin yediğimiz yiyeceklerde çok aşırı tarım ilaçları kullanılmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Nitekim bir süre önce Almanya'dan bu konuda bir haber gelmişti. Türkiye'den ithal edilen yeşil biberde normalin 54 katı tarım ilacı saptanmış. Bu durum ihracatımıza büyük darbe vuracak ve dışarı satılamayan sebze meyve, insanlarımız tarafından tüketilecek. İnsanımızın kedi köpek kadar değeri yok maalesef. Hem toplumumuza hem de Ankara'nın sözde efendilerine uyarı olması için size yazıyorum. Sizler bu toplumun yönlendirici lokomotiflerinden birisiniz, çok saygılar.
Rumuz: İnsan Sağlığı/KANADA
SİZE katılmamak mümkün değil. Yıllar önce sohbet ettiğim bir üretici de yakın çevresindeki herkesin kanser olduğunu ve buna kendi kullandıkları tarım ilaçlarının aşırı kullanılmasının yol açtığını düşündüklerini söylemişti. Dünya üzerinde böyle başka bir ülkenin bulunduğunu pek tahmin etmiyorum. Üretici aşırı ilaç kullandığını biliyor ve kendi hayatını riske edip buna devam ediyor. Halkımızın yapacağı pek bir şey yok; gelişmiş ülkeler tahlil sistemleri kurmuşlar, uygun olmayan ürünleri hemen geri gönderiyorlar. Denetim olmadığı için bunlar büyük bir olasılıkla iç pazara veriliyor. Medya bunu yansıttığı zaman yetkililer sadece yalanlama ya da olayı küçültme yolunu seçiyorlar. Üç kuruşluk ürünü imha etmemek için insan sağlığını hiçe sayıyorlar. Aslında sadece ekonomi düşünülse bile olay yanlış. Aşırı ilaç kullanımının getirdiği gider bir yana, insanların tedavisinin ekonomiye getirdiği zarar korkunç boyutlarda. Kaldı ki zarar sadece sebze ve meyveyi yemekle gelmiyor, bu ilaçlar yeraltı suları yoluyla içme sularına da karışıyor.
Bu durum nasıl düzene girer derseniz, tüm toplumun çevreye duyarlı olması ve hakkını aramasının temel şart olduğu kanısındayım. Bir de yöneticilerimizi seçerken kısa vadeli çıkarlar yerine biraz daha geniş boyutlu düşünmek alışkanlığını en kısa zamanda edinmemiz gerekiyor, yoksa kaybeden sürekli biz oluyoruz.
Yazının Devamını Oku 22 Ekim 2002
BENİM 4 yaşından beri işitme kaybım var. Hep stabil, yani hep aynı.Yüzde 40 civarında bir şey. Şu anda cihaz kullanıyorum. Ve artık cihaz kullanmak istemiyorum. 18 yaşından sonra ameliyat şansım var mı? Şu an 17 yaşındayım. Sorunum iç kulakta. Yani bunun ameliyatı var mı? Lütfen cevap verin.
Seçkin Önder
Olayın ne olduğunu ve oluşumuna yol açan etkeni tam olarak bilmeden size ameliyat olup olamayacağınız hakkında kesin bir şey söyleme şansımız yok. İç kulakla ilgili sorunlar genellikle sinir dokusuyla bağlantılı olduğu için genellikle ameliyat yapılamamaktadır. Ancak, yine de daha kesin bir şey söyleyebilmek için yapılmış olan tetkiklerle ilgili bilgilere ihtiyaç var. Eğer elinizde bu tür tetkikler varsa, fotokopilerini bize gönderdiğiniz takdirde, inceleyerek daha kesin bir şey söyleme şansına kavuşabilirim.
Tarım ilaçlarından şüpheleniyorum
Yazının Devamını Oku 18 Ekim 2002
BENİM öğleden sonraki saatlerde nabzım yükseliyor. Küçük tansiyonum da yüksek. Gittiğim doktor nabız atışını küçük tansiyona bağladı.
Ne yapmam gerekiyor?
L.Bademci /ANKARA
NABZINIZIN özellikle öğleden sonra yükselmesini küçük tansiyonun yüksek olmasına bağlamak pek anlamlı değil. Eğer her ikisinin de aynı nedenle yükseldiği anlatılmak isteniyorsa bu doğru olabilir.
Tansiyon ve nabız yükselmesinin nedenlerini, sizi muayene etmeden ve tetkik sonuçlarınızı görmeden belirlemem mümkün değil. Ancak mektubunuzda yer alan bilgilerden iki neden olduğu görülüyor. Bunlardan birincisi, annenizde de yüksek tansiyon bulunması, yani kalıtım faktörü; diğeri de 165 boya karşılık 83 kilo ağırlık, yani kilo faktörü. Başkaca hangi faktörlerin etkili olduğunun da araştırılması ve bunlardan, mümkün olanların ortadan kaldırılması tedavide birinci ilke olarak yer almalıdır. Bu araştırmalar yapılmadan sadece ilaç gücüyle tedaviyi doğru bulmadığımı belirtmeliyim.
Yazının Devamını Oku 17 Ekim 2002
BENİM 12 yaşındaki oğlum bir epilepsi hastası. Yaklaşık 3 senedir Tegrotol 400 mg kullanmakta. İki üç ayda bir Karbamezapin tahlili yaptırmaktayız. Her sene de doktoru bizi çağırarak çocuğa şöyle bir bakıp hapa devam diyor. Hapı kullandıktan sonra fazla hastalanmıyor, arada bir oluyor. Siz bir süre önceki yazınızda ilacın kesin tedavi olmadığınızı yazmıştınız. Bizim de öğrenmek istediğimiz, kesin sonuca nasıl ulaşabiliriz? Ekonomik şartlar da bütçemizi hayli zorlamakta. Her sene doktor parası, tahlil parası, ilaç parası bir hayli zorlanmaktayım. Bir kere para harcayıp kesin çözüm olacak bir yol varsa bilmek isterim. Yardımlarınız için şimdiden teşekkür eder çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Ahmet DEMİRKAYA
EPİLEPSİ, beyin hücrelerinde zedelenme sonucunda oluşan bir hastalıktır. Doğum sırasında bebeğin oksijensiz kalması, geçirilen beyni etkileyici hastalıklar, kazalar ve ameliyatlar gibi olaylar epilepsiye yol açar. Şu anda mevcut olan tedavi yöntemleriyle hasarlanmış beyin hücrelerini onarma olanağı olmadığı için epilepsinin de kesin bir tedavisi henüz yoktur. İlaçlar iyi sonuç verdiğine göre tedaviyi sürdürmekten başka çareniz yok.
Tüberküloz tedavisi gerekir mi?
AMERİKA'da yaşamaktayım ve 12 yıl önce Türkiye'de tüberküloz tedavisi görmüştüm. Geçenlerde yaptırdığım test sonuçlarına göre halen ‘‘inactive TB germs’’ mevcutmuş bende ve ilerde vücudumun zayıf bir anında tekrar ‘‘active’’ olabilirmiş. Duyduğuma göre bu inactive virüslerden kurtulmak tedaviyle mümkünmüş. Nedir bu tedavi? Uzun bir süreç mi ve başarı olasılığı nedir?
Teşekkürler.
Aydın BEDREN/USA
HALEN vücudunuzda aktif olmayan tüberküloz mikroplarına karşı tedavi uygulamanıza gerek yok. Vücut için sorun yaratmayan böyle bir etken için tüberküloz ilaçları kullanmak, ilaçların ortaya çıkarabileceği yan etkiler ve ilaca karşı vücutta gelişebilecek direnç nedeniyle önerilmemektedir. Bunun yerine belirli aralıklarla kontrole gitmek ve hastalık aktifleşirse o zaman tedavi olmak daha doğru.
Bu arada tüberküloz etkeninin virüs değil, bakteri olduğunu da hatırlatmak istiyorum.
Yazının Devamını Oku 16 Ekim 2002
EŞİM 38 yaşında, uzun yıllardır guatr hastası. Önceleri hem iç hem de dış guatr vardı. Bir süre ilaçla tedavi oldu. Eşim bu sürede hep zayıf ve sinirli. Nefes darlığı dönemleri oldu. Biz çeşitli nedenlerle tedaviye ara verdik. Bir süre sonra doktorumuz tiroidinin az çalıştığını söyledi. Tetkiklerde önce bir adet nodül (küçük çaplı) tespit edildi. Bir süre daha ilaç tedavisi devam etti. Sonra bir nodül daha tespit edildi. O güne kadar hiç ameliyattan bahsetmeyen hatta karşı olan doktorumuz ameliyat dedi ve kararı bize bıraktı. Aradan iki yıl geçti. Biz bekliyoruz. Doktorun, ameliyat olsa da olmasa da ömür boyu ilaç tedavisine devam edeceğini, ameliyatın kesin tedavi olmadığını söylemesi bizim tereddütte kalmamıza neden oldu. İlaca halen devam ediyoruz. Bu dönem içerisinde bir ara eşim kilo aldı. Şimdi değişik şikáyetleri var. Biz kalbiyle ilgili olduğunu düşündüğümüz son durumların guatr etkisiyle olup olmadığını öğrenmek istiyoruz.
M.ESER/İSTANBUL
EŞİNİZİN şu andaki durumunun, tiroidin az çalışması demek olan hipertiroidi ile beze (nodül) içeren bir guatr olduğu anlaşılıyor. Kavramların karışmaması için ‘‘guatr’’ sözcüğünün tiroit bezinin büyümesi karşılığında kullanıldığını hatırlatmak istiyorum.
Tiroit bezi bazen yaygın olarak büyüyebilirken bazen de nodüller içerebilir. Eğer nodüller tıpta ‘‘soğuk nodül’’ olarak tanımlanan görev yapmayan türde ise, bu nodüllerin az da olsa zaman içinde karakter değiştirip habis bir yapı kazanma ihtimali bulunduğu için ameliyatla alınması önerilmektedir.
Tiroit bezinin geri kalan kısımlarının az hormon salgılaması sonucunda ortaya çıkan hipotiroidi tablosu, üşüme, halsizlik, ciltte kuruma, kilo alma, seste çatallaşma gibi belirtilerle kendini gösterir. Bunun tedavisi için eksik olan hormonun hap şeklinde dışarıdan alınması gerekir ki eşinize de bu yapılıyor. Ancak belirli aralıklarla kan tahlil yapılarak ilaç dozunun ayarlanması gerekiyor.
Benim önerim, eşinize bu ameliyatı yaptırmanız ve sonrasında da düzenli kontrollerle ilaç tedavisini sürdürmesidir.
BURSA'DAKİ OKURLARIMIN DİKKATİNE
Bugün saat 14.00'ten itibaren Heykel'de bulunan Tayyare Kültür Merkezi'nde ‘‘Ağrı Hakkında Bilmeniz Gerekenler’’ konulu bir sağlık söyleşisi yapacağım. Ücretsiz olan bu söyleşiye arzu eden tüm okurlarım katılabilir.
Yazının Devamını Oku 15 Ekim 2002
<B>İSTANBUL </B>Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Kliniği Hematoloji-Onkoloji Servisi, Kanserli Çocuklara Umut Vakfı'nın katkılarıyla yenilendi. Vakıf ayrıca, servise tüm tedavi merkezlerine örnek olabilecek nitelikte bir oyun odası kazandırdı. Cerrahpaşa Çocuk Hematoloji-Onkoloji Bilim Dalı'nın 14 yataklık servisinde, küçük yaştaki tümörlü ve lösemili hastaların tedavisi gerçekleştiriliyor. Haftada 4 gün uzman denetiminde kan hastalıkları ve tümörlü çocuklara ayakta tanı ve tedavi hizmeti sağlanıyor. Yılda 2500 hasta bu poliklinikte kontrol ediliyor ve ortalama olarak 100-125 yeni hasta, tedavi programlarına alınıyor.
Erken tanının çok büyük önem taşıdığı kanser hastalarının tedavileri sırasında bünye mikroplara karşı duyarlı hale geldiği için çocukların iyi korunması, temizlik kurallarına çok dikkat edilmesi gerekiyor. Bu nedenle hastalar özellikle yoğun tedavi dönemlerinde yaşamlarının büyük kısmını hastane ortamında geçirmek zorunda kalıyorlar. Bu eziyetli ama çoğunlukla olumlu sonuçlanan tedavi sürecinin çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak için özellikle yurtdışındaki gelişmiş tıp merkezlerinde olduğu gibi oyun odası ve danışmanlık servisi uygulamalarına başvuruluyor.
İşte bu yaklaşımla Kanserli Çocuklara Umut Vakfı'nın üyeleri, Hematoloji-Onkoloji Servisi'ni, yaklaşık 200 milyar liralık bir harcamayla yeniden yapılandırdı. Sevise kazandırılan oyun odasına vakıf tarafından bir psikolojik danışman tahsis edildi. Servis, çocukların hastane yaşamını ruhsal açıdan sağlıklı ve mutlu sürmelerine olanak sağlayacak şekilde düzenlendi. Ayrıca, çocukların hastanedeki tedavi sürelerini eğitsel oyun etkinlikleri ve bilgisayar çalışmalarıyla daha kolay geçirmelerine yardımcı olacak bir yapı kuruldu. Kanserli Çocuklara Umut Vakfı, diğer hastanelere de belirli bir program dahilinde benzer oyun odaları kazandırmayı planlıyor.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde tedavi edilen kanserli, lösemili hastaların anne-babalarının yardımıyla Aralık 1999'da kurulup 2000 yılında faaliyete geçen Kanserli Çocuklara Umut Vakfı, özellikle fakir hastaların tedavisini ücretsiz olarak karşılamayı hedefliyor.
Tedavi maliyeti oldukça yüksek olan kanser hastalığına Türkiye'de her yıl 2000 kadar çocuk yakalanıyor. Kanserli Çocuklara Umut Vakfı, iyileşme şansı olan ama maddi olanakları bulunmayan çocukların tedavilerine yardımcı olmayı, kanser tanı ve tedavisine yönelik araştırmaları desteklemeyi amaçlıyor.
Vakıf Tel: (0212) 588 26 79
Banka Hesap No: Vakıfbank Mecidiyeköy Şb 2033983
Denizbank Zincirlikuyu Şb. 439719
Yazının Devamını Oku