Dr. Erkan Aydın

Kuran-ı Kerim ve Kadir Gecesi ‘AF’fın müjdesi

10 Haziran 2018
Allah Resulü (s.a.v.) inanarak ve mükâfatını Allah’tan bekleyerek Kadir Gecesi’ni ihya edenlerin geçmiş günahlarının affedileceğini müjdelemiştir. Ramazanın son on gününe girildiğinde Hz. Peygamber dünyevi işlerden uzaklaşıp itikâfa çekilir, geceleri daha çok ibadet ve tefekkürle geçirdiği gibi ailesini de uyanık tutardı. Hz. Peygamber’in Kadir Gecesi’nde yapılmasını tavsiye ettiği dua şöyledir: “Allahım! Sen affedicisin, affı seversin, beni/bizi de affet!”

SÖZCÜKTE kadir (kadr) kelimesi “hüküm, şeref, güç, yücelik” gibi anlamlara gelir. Dini literatürde ise “leyletü’l-Kadr” şeklinde Kuran-ı Kerim’in indirildiği gecenin adı olarak kullanılır. Aynı adı taşıyan 97. sure bu gecenin fazileti hakkında nazil olmuştur.

“Biz onu (Kuran’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir Gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar. O gece, ta fecrin doğuşuna kadar esenlik doludur.”  (Kadr, 97/1-5)

GÖNLÜNE İNERSE SANA NE KATAR?

Allah resulü (s.a.v.) inanarak ve mükâfatını Allah’tan bekleyerek Kadir Gecesi’ni ihya edenlerin geçmiş günahlarının affedileceği müjdelenmiştir (Buhârî, Fazlu leyletü’l-Kadr, 1). Ramazanın son on gününe girildiğinde Hz. Peygamber dünyevi işlerden uzaklaşıp itikâfa çekilir, geceleri daha çok ibadet ve tefekkürle geçirdiği gibi ailesini de uyanık tutardı (Buhârî, Fazlu leyletü’l-Kadr, 5). Hz. Peygamber’in Kadir Gecesi’nde yapılmasını tavsiye ettiği dua şöyledir: “Allahım! Sen affedicisin, affı seversin, beni/bizi de affet!” (Tirmizî, Da’avât, 84) Kuran’ın amacı zamana değer katmak mıdır? Olmasa gerekir. Öyleyse bu gecenin bin aydan daha hayırlı oluşunu nasıl anlamalıyız? Aslında Allah bize bir mesaj veriyor. Ey insan, bir düşün, amacı zamana değer katmak değil insana değer katmak olan bu kitap indiği geceyi bin aydan daha hayırlı yapmışsa, indiği ayı on bir ayın sultanı haline getirmişse, Kuran senin gönlüne ve hayatına inerse sana ne kadar değer katar?

EN ÇOK OKUNAN EN AZ ANLAŞILAN

Kuran’ı Kerim dünyanın en fazla okunan ve maalesef en az anlaşılan kitaplarından biridir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2014 yılında yaptırmış olduğu “Türkiye’de Dini Hayat Araştırması” isimli araştırmada, ülkemizde Kuran-ı Kerim’i Arapçasından okumayı bilen kişilerin %20.8’i her gün,  %24.5’i haftada birkaç gün, %22.6’sı haftada bir gün, %16.3’ü ayda bir gün ve %11.6’sı yılda birkaç kez Kuran-ı Kerimi Arapçasından okuduğunu belirtmiştir. Aynı zamanda bu araştırmada eğitim düzeyi arttıkça Kuran-ı Kerim’i Arapçasından her gün okuduğunu belirtenlerin oranının genel olarak azaldığı ifade edilmiştir. Ülkemizde kişilerin %24.9’u yılda birkaç kez, %16.9’u ayda bir, %10.1 haftada bir Kuran-ı Kerim’i Türkçe tercümesinden okuduğunu belirtmektedir. Kuran-ı Kerim’in Türkçe tercümesini hiçbir zaman okumadığını belirten kişilerin oranı ise %34.3’tür. Kuran-ı Kerim’in Türkçe tefsirini okuma sıklıkları incelendiğinde kişilerin %20.8’i yılda birkaç kez, %12.6’sı ayda bir kez, %6.8 haftada bir, %5.4’ü haftada birkaç gün ve %2.3’ü her gün Kuran-ı Kerim’in Türkçe tefsirini okuduğunu belirtmektedir. Kişilerin %49.1’i ise hiçbir zamanı Kuran-ı Kerim’in Türkçe tefsirini okumadığını ifade etmektedir.

MESAJLARINDAN FAYDALANAMIYORUZ

Bu araştırma bize Kuran’ın gönderiliş amacı ve insanlara ulaştırmak istediği mesaj ile toplumumuzun şu an içerisinde bulunduğu durum arasında bir mukayese yapıldığında, Kuran’ın çok fazla okunmadığı ve onun bize sunduğu bireysel ve sosyal hayatımızla ilgili mesajlardan yeterince faydalanamadığımızı göstermektedir. Allah (c.c.) bize Kuran-ı Kerim gibi bir değer göndermiş ama biz onu ne yazık ki yeterince tanımıyor ve ondan gerektiği gibi istifade edemiyoruz.

Yazının Devamını Oku

Zamanın şifresi

9 Haziran 2018
Abdülmelik bin Mervan, Kubbetü’s Sahra’yı inşa ederken muallak kayasının etrafına 4 ana sütun yerleştirdi. Bu 4 sütun 4 mevsimi, 1. halkayı oluşturan bu 4 sütunun arasına yerleştirilen 12 sütun da yılın 12 ayını sembolize ediyordu. 2. halka 24 sütundan oluştu. Üzerinde cennet meyvelerinin resmedildiği bu sütunlar da 1 günü ifade eder. Mervan, Müslümanların zamana bakış açısını mimariye yansıtmıştı.

KUBBETÜ’S Sahra (Kaya Kubbesi), Resullulah (s.a.v.) efendimizin Miraç’a yükseldiği kabul edilen, sahr’a yani muallak kayasının bulunduğu yerin üzerine Emevi halifesi Abdülmelik bin Mervan tarafından yaptırılmıştır. Abdülmelik bin Mervan, Kubbetü’s Sahra’yı inşa ederken muallak kayasının etrafına dört ana sütun yerleştirmişti. Bu dört sütun, dört mevsimi, birinci halkayı oluşturan bu dört sütunun arasına yerleştirilen on iki sütun da yılın on iki ayını sembolize ediyordu. İkinci halkayı ise yirmi dört sütundan oluşturdu, üzerinde cennet meyvelerinin resmedildiği bu sütunlar da bir günü ifade eder. Abdülmelik bin Mervan, Müslümanların zamana bakış açısını mimariye yansıtmıştı.

ASR SURESİNİN TEFSİRİNDEGönül gözüyle gezdiğimizde Kubbetü’s Sahra’nın mimarisinde Asr sûresinin tefsirini görüyoruz: “And olsun zamana ki insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna.” (Asr, 103/1-3)

Kubbetü’s Sahra’nın önünde onun bir minyatürü gibi duran Zincirli Kubbe de Abdülmelik bin Mervan tarafından yaptırılmıştır. Müslümanlar bu tepeye yaptırılacak bir mabedi o kadar önemsemişlerdir ki önce bir minyatürü gibi duran Zincirli Kubbe’yi yapıp nasıl olduğunu, nasıl duracağını görmek istemişlerdir. İslam tarihinde başka hiçbir yapıda buna benzer bir örnek yoktur.

HAÇLILAR İŞGALDE KİLİSEYE ÇEVİRDİKudüs, Müslümanların gönlünde öyle bir yer etmiştir ki her dönem herkes buraya bir şeyler yapmak istemiştir. Abdülmelik bin Mervan’dan sonra Kudüs’ü fethettiği zaman Selahaddin Eyyûbi, Yavuz Sultan Selim’den sonra Kanuni Sultan Süleyman, daha sonra Fatımiler, Eyyûbiler, Memlükler hatta Cumhuriyet’in ilk yıllarında Mimar Kemalettin 4 yıl burada restorasyon çalışmaları yapmıştır. Haçlılar Kudüs’ü işgal ettiğinde Kubbetü’s Sahra’yı kiliseye çevirdiler. 88 yıl Haçlıların işgalinde bu mescit kilise olarak kaldı. Hıristiyan Hacılar Resulullah’ın (s.a.v.) Miraç’a yükseldiği kabul edilen muallak kayasını kırıp kırıp Avrupa’da satıyorlardı. Bunu önlemek için etrafını demir halkalarla çevirmişlerdi. Selahaddin Eyyûbi 1187’de Kudüs’ü fethedince burayı yeniden camiye çevirdi ve etrafını ahşapla kapattı. 1187’den yani Selahaddin Eyyûbi’den yaklaşık 1000 yıl sonra ilk defa yakın zamanda kapsamlı bir kubbe restorasyonu yapılmıştır.

ALTIN KAPLAMA TÜRK MUHABBETİİkinci Abdülhamit’ten bu yana ilk defa Kubbetü’s Sahra’nın altın kaplama hilali Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı tarafından 5 Mayıs 2013 tarihinde yenilenmiş ve Türk milletinin buraya olan sevgi ve muhabbetini gösteren bir işaret olarak konmuştur. Kubbetü’s Sahra’nın minyatürünün üzerinde ve içinde bulunan yaklaşık 5 bin çini kaplaması yine TİKA tarafından yaptırılmıştır.

RÜYASINDA GÖRDÜ MİHRABI YAPTIRDI7. yüzyılda Abdülmelik bin Mervan’dan günümüze kadar herkes gönlünden, kalbinden bir parçayı, sevgisini buraya bırakmıştır. Kubbetü’s Sahra’da ecdadımızın da bir hatırası var. Abdülhamid Han bir gece rüyasında, Hz. Fatıma’nın Kubbetü’s Sahra’da gözyaşı ile namaz kıldığını görür. Aslen Kudüslü olan kütüphane müdürünü çağırır ve Kubbetü’s Sahra’nın içinde böyle bir mihrab var mı? diye sorar. Kudüslü olan kütüphane müdürü Kubbetü’s Sahra’nın içinde böyle bir mihrap olmadığını söyler. Gözyaşları içinde Abdülhamid Han “Desene, rüyada bir işaret aldık, Kubbetü’s Sahra’ya böyle bir mihrab yaptırmak bize emredildi” der ve gelir oraya bir mihrab yaptırarak adını Fatımatüz Zehra koyar.

 

KURAN VE RAMAZAN

Yazının Devamını Oku

Miraç’ın konağı Arz-ı Mukaddes - 2... Mescid-i Aksa Hz. Adem’den

8 Haziran 2018
Ebu Zerr el-Gıfari (r.a.) bir gün Resulullah’a (s.a.v) sorar: “Yeryüzünde yapılan ilk mescit neresi ya Resulullah?” Hz. Peygamber, “Kâbe, Beytullah” der. “Sonra” diye tekrar sorar Ebu Zerr, Resulullah da “Mescid-i Aksa” buyurur. Kâbe gibi Mescid-i Aksa’nın yerinde bulunan bu mescit de Hz. Âdem döneminde yapılmıştır. Muhtemel ki Nuh Tufanı’nda yıkılmıştır.

MODERN tarih, Mescid-i Aksa’nın bulunduğu yere yapılan Süleyman Mabedi’ni Hz. Davut ve Hz. Süleyman’a dayandırır. Oysaki İslam tarihinde Mescid-i Aksa’nın yapılışı Hz. Âdem’e dayanır. Ebu Zerr el-Gıfari (r.a.) bir gün Resulullah’a (s.a.v) sorar: “Yeryüzünde yapılan ilk mescit neresi ya Resulullah?” Hz. Peygamber, “Kâbe, Beytullah” der. “Sonra” diye tekrar sorar Ebu Zerr, Resulullah da “Mescid-i Aksa” buyurur. (Tirmizi, Mesacid, 1) Bu hadisten anladığımız kadarıyla Kâbe gibi Mescid-i Aksa’nın yerinde bulunan bu mescit de Hz. Âdem döneminde yapılmıştır. Muhtemel ki Nuh Tufanı’nda yıkılmıştır. Hz. İbrahim ve Hz. İsmail (a.s.) M.Ö. 1900’de eski temelleri üzerine Kâbe’yi yükseltirken, M.Ö. 1010-970 yılları arasında Allah’ın emriyle Hz. Davud (a.s.) da Hz. Âdem döneminde yapılan mescidin yerine bir mabet inşa etmeye karar verir. Mabedin temellerini atar, ancak tamamlamaya ömrü yetmez.

Hz. Davud (a.s.) 40 yıl hükümdarlık yapmıştır. Hz. Davud’un oğlu Hz. Süleyman babasının başladığı işi devam ettirir ve Süleyman Mabedi’ni inşa eder. Yaklaşık 400 yıl burası Süleyman Mabedi olarak kalır. Kimler gelip geçmez ki: Hz. Zekeriyya, Hz. Yahya, Hz. İsa, Hz. Meryem... Hz. İsa ve Hz. Yahya da burada müjdelenmiştir. Hz. Yahya’nın babası Hz. Zekeriyya’nın (a.s.) mihrabın önüne gelip “Sabah akşam Allah’ı tesbih edin” deyişi yine buradadır.

BİZDE BURAK DUVARI

M.Ö. 587’de Babil Kralı Buhtunnasır Kudüs’ü, Kudüs’le beraber Süleyman Mabedi’ni de yakıp yıkar, mabet bir taş yığını haline gelir. M.Ö. 517’de Persler, Yahudilerin tekrar mabede dönmesine izin verir ve Süleyman Mabedi’nin yerine yeni bir mabet yapılır. M.Ö. 37 ve 4 yılları arasında bu bölgeye hükmeden Yahudi Kral Herod, ikinci mabedi eski ihtişamına, Süleyman Mabedi dönemindeki görkemli haline kavuşturur. Fakat tarihe Herod Mabedi diye geçen ikinci mabet de çok fazla ayakta kalamaz. M.S.70’te Roma baskınında Kudüs yeniden yerle bir edilir. Resulullah (s.a.v.) Efendimiz Miraç mucizesi için Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya getirildiğinde mabed bir taş yığını halindedir. Rivayetlere göre Resulullah (a.s.), Yahudilerin ağlama duvarı dediği, biz Müslümanların Burak duvarı olarak isimlendirdiği duvarın önünden geçerek, Emevi saraylarının bulunduğu ön taraftan, bugünkü Mescid-i Aksa’nın altından, Nebi Kapısı’ndan geçip merdivenleri takip ederek Kubbetü’s-Sahra’nın olduğu yere gelir.

HZ. ÖMER BULDU

O gün her ne kadar mabet yıkılmış olsa da, mabedin altında Kadim Mescit denilen yerde Herod döneminden kalma yapılar bulunmaktadır. Muhtemel ki Resulullah (s.a.v.) Mekke’ye döndüğünde Mescid-i Aksa/Süleyman Mabedi diye buralardan söz etmiştir.

Hz. Ömer, 638 yılında Kudüs’ü fethettiğinde, bu bölge Hıristiyanların yaşadığı “İliya” olarak adlandırılan bir yerdir. Hz. Ömer Kudüs Patriği Sofranius ile beraber buraya gelir, Süleyman Mabedi’nin yerini sorar. Hz. Ömer Süleyman Mabedi’nin yerini bulur ve Mescid-i Aksa diye tarihte karşımıza çıkan ilk mescidi inşa eder.

Yazının Devamını Oku

Miracın konağı Arz-ı Mukaddes (1) Kudüs anadır

7 Haziran 2018
Tur Dağı’nı yaşa

Ki bilesin nerede Kudüs
Ben Kudüs’ü kol saati gibi taşıyorum
Ayarlanmadan Kudüs’e
Boşuna vakit geçmesin
Buz tutar gözün görmez olur

YUKARIDAKİ mısraların sahibi Nuri Pakdil, “Kudüs anadır” der. Göklerin övüncüdür Kudüs, ilk kez Kudüs’e secde ettik. Miraç hediyemiz namaz orada verildi. Hz. Peygamber, Cebrail’in bile erişemediği sırlara o gün orada erişti. Anne sevgisi her şeyin önünde gelir. Her türlü tecrübeyi şekillendirir. Onun kokusu ve varlığı ile can bulur insan. Kudüs anadır. En önde o gelir.

Resulullah (s.a.v.) Efendimizin mübarek eşleri, müminlerin annesi Meymune annemiz bir gün Resulullah’a (a.s.) sorar: “Bize Kudüs’ten, Kudüs’ün faziletinden bahseder misin?” Efendimiz (s.a.v.) “Gidin, mutlaka namaz kılın” der. O dönemde Kudüs, Roma İmparatorluğu’nun hâkimiyetindedir. Meymune annemiz sorar: “Eğer Kudüs’e gidip namaz kılabilme imkânı bulamazsak ne yapalım?” Efendimiz (s.a.v.) “Hiç olmazsa kandillerinde yakılmak üzere yağ gönderin” der.

Yazının Devamını Oku

Zamanı kuşan kıymetini bil

6 Haziran 2018
Zaman/ömür insanın en değerli sermayesidir. Geçen her saniyede herkesin sermayesi azalmakta olduğundan bütün insanlar zarardadır. Ancak ömür sermayesini/zamanını, imanla, salih amelle, kendisine ve başkasına faydalı işlerle yatırıma dönüştürenler bu zararını önleyip kâra geçebilirler. İnsanoğlu bütün duyguları hayattayken hissedebildiğinden, sahip olduğu en kıymetli şey ömrüdür/zamanıdır.

'DÜŞÜN zamanın akıp gidişini! Gerçek şu ki insan ziyandadır; meğerki imana erip doğru ve yararlı işler yapanlardan olsun ve birbirlerine hakkı tavsiye edenlerden, birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden...’ (Asr suresi)

Zaman/ömür insanın en değerli sermayesidir. Geçen her saniyede herkesin sermayesi azalmakta olduğundan bütün insanlar zarardadır. Ancak ömür sermayesini/zamanını, imanla, salih amelle, kendisine ve başkasına faydalı işlerle yatırıma dönüştürenler bu zararını önleyip kâra geçebilirler. İnsanoğlu bütün duyguları hayattayken hissedebildiğinden sahip olduğu en kıymetli şey ömrüdür/zamanıdır. Fakat Allah resulünün buyurduğu gibi insanoğlu iki konuda aldanmıştır; yani kıymetini bilememiş yeterince değerlendirememiştir. Zaman ve sağlık...

İSLAM ZAMANLI MEDENİYETTİR

Medeniyet tarihi yorumcuları medeniyetleri zaman ve mekân olarak ikiye ayırmaktadır.

İslam, zaman merkezli bir medeniyettir. Onda her şey zaman önceliklidir. İbadetlerde de, günlük yaşantıda da bu böyledir.

İslam’da ibadetler zaman öncelikli olarak programlanmaktadır.

Namazda zamandır aslolan. Namazın vakti girmeden namaza ait mekânın bir esprisi yoktur. Çünkü vakit girince namaz her yerde kılınabilir.

Yazının Devamını Oku

Sabır ve namaz

5 Haziran 2018
Sabır, omuzladığın mukaddes yükü götürürken rüzgâr tersinden esmeye başladığında geri dönmemek, yükü atmamak, yolu satmamak, yola çıktıklarını yolda bulduklarınla değiştirmemektir. Sırtını yüke verip göğsünü adeta rüzgâra siper etmektir. Namazdan “Sübhaneke-senin tüm noksanlıklardan tenzih ederiz”, “iyya kenabüdü-yalnız sana kulluk ederiz” derken Allah ile konuşuruz.

'SİZDEN önce gelip geçen müminler gibi sıkıntı çekmeden cennete girebileceğinizi mi zannediyorsunuz? Onların başına öyle ezici sıkıntılar ve katlanılmaz darlıklar geldi ki ve öylesine sarsıldılar ki müminlerle birlikte elçi de, “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek” diye feryat ediyordu. Gözünüzü açın, Allah’ın yardımı daima yakındır!’ (Bakara 214)

YÜKE KATLANMA KEYFİYETİ

Sabır, omuzladığın mukaddes yükü götürürken rüzgâr tersinden esmeye başladığında geri dönmemek, yükü atmamak, yolu satmamak, yola çıktıklarını yolda bulduklarınla değiştirmemektir. Sırtını yüke verip göğsünü adeta rüzgâra siper etmektir.

Canan yolunda, can derdine düşmeyenlere cennetin kapıları ardına kadar açıktır.

Bu açıdan denebilir ki bela, sorumluluğun ağırlığı ve günahın baskısı, potansiyel birer rahmet olduğu gibi, bunlar karşısında gerekli tavrı almak da bu rahmetin özü sayılabilir. Bu özün özü ve esası da, ne bu ağır yükten ne de ona katlanma keyfiyetinden kimsenin haberdar olmamasıdır. Bu konuyla ilgili ne hoş söyler Fuzûlî:

“Âşıkım dersin belâyı aşktan âh eyleme

Âh edip ağyarı âhından âgâh eyleme.”

Yani sabrı kuşanmış insan sıkıntıları göğüsler sızlanmaz ve derdini, sıkıntısını Allah’a açar.

Yazının Devamını Oku

İmtihan ve sabır – 2: Tohum taşı deler

4 Haziran 2018
Varlık âleminde her şey, sabırlı bir bekleyiş, bitmeyen bir azim ve kararlılıkla Allah tarafından fıtratına koyulan hedefe doğru yol almaktadır. Acele etmeden, fıtratta geçerli kanunları gözeterek ve yön/yol değiştirmeden... Mesela tohum sabırla taşı toprağı deler, gün yüzüne çıkar.

BAŞKALARININ dediklerine/diyeceklerine karşı sabret, güzellikle onlardan ayrıl. (Müzzemmil 73/10) 

“Onlara, sabretmelerinden ötürü mükâfatları iki defa verilecektir. Bunlar kötülüğü iyilikle savarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan da Allah rızası için harcarlar. (Kasas 28/54)

“Müminin durumu gıpta ve hayranlığa değer. Çünkü her hali kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece müminde vardır: Sevinecek olsa şükreder, bu onun için hayır olur.  Başına bir bela gelecek olsa sabreder, bu da onun için hayır olur.”( Müslim, Zühd 64)

Varlık âleminde her şey, sabırlı bir bekleyiş, bitmeyen bir azim ve kararlılıkla, Allah tarafından fıtratına koyulan hedefe doğru yol almaktadır. Acele etmeden, fıtratta geçerli kanunları gözeterek ve yön/yol değiştirmeden... Mesela tohum sabırla taşı toprağı deler, gün yüzüne çıkar. Tomurcuk, sabırla bağrını güneşe açar ve sonra varlığa erer. Ana rahmine bir damla su olarak giren yavrunun dokuz ay sonra güzel bir bebek olarak dünyaya gelmesi de en güzel sabır örneklerindendir.

TEK SABIRSIZBütün varlıklar içinde sabırsızlık gösteren sadece insandır. Eşya arasındaki düzene uymayan, yükselirken mesafelere tahammülü olmayan ve tırmanmada birkaç merdiveni birden atlamak isteyen!.. Sebepleri gözetmeden sonuç bekleyen! Düşünmeden konuşan, konuştuklarına pişmanlık duyan ve birbirini takip eden pişmanlıklardan ders almayan, uslanmayan! Biz, Allah katında sabrettiğimiz kadar değerliyiz. “Gelse celalinden cefa yahut cemalinden vefa; ikisi de cana safa, lütfun da hoş kahrın da hoş” gerçeğine uygun, yürekliliğimiz ve hoşnutluğumuz kadar değerliğiz. Yokluk ve varlık karşısında kişiliğimizi koruyup, hayatı günübirlik algılamadığımız kadar değerliyiz.

MEVSİMİNİ BEKLEHz. Mevlânâ, Mesnevi’de bir buğday tanesinin serüveninden yola çıkarak sabrı şöyle özetler: “Bir buğdayın insana gıda ve kuvvet, dizlerine derman, gözlerine nur ve beslenme kaynağı olabilmesi için onun toprağın bağrına gömülmesi, toprakla mücadele ede ede filizlenip gelişmesi, sonra biçilip harmanda dövülmesi, samandan ayrılıp değirmende öğütülmesi, teknelerde yoğrulup hamur haline getirilmesi, fırınlara atılıp ateşte pişirilmesi, sonra dişlerle bir kere daha parçalanıp mideye gönderilmesi gerekir. Bunun gibi, insanın insanlığa yükselip bir işe yarar hale gelmesi için de onun çeşitli zorluklardan geçirilerek birçok defa elenmesi, elenip özünü bulması gereklidir. Unutma ki her şeyin bir mevsimi vardır: Sen de mevsimini bekle!”

“Yakıcı yaz güneşinin altında sabırla zamanını beklemeyi bilmeseydi, çağla şekerpare, koruk üzüm, kelek kavun olur muydu?” (Şeyh Bedrettin)

 

Yazının Devamını Oku

Imtihan ve sabır

3 Haziran 2018
Kuran’a göre sabır, insanın haklı ve doğru çabalarını inanç ve kararlılıkla sürdürmesi, karşısına çıkan zorluk ve olumsuzlukları cesaret ve metanetle aşabilmesidir. Allah’ın dini doğrultusunda yaşama gayretini sürdürüp O’nun ileride vereceği yürütme hükmünü acele etmeden beklemesidir.

"EY iman edenler, sabırla ve namazla Allah’tan yardım dileyin. Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Bakara 153)

“Ant olsun biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz mallarınızdan, canlarınızdan ve ürünlerinizden eksiltmek sureti ile imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele.” (Bakara 155)

“O sabredenler ki başlarına bir musibet gelince, ‘Doğrusu biz Allah’a aitiz ve muhakkak O’na döneceğiz’ derler.” (Bakara 156)

“Bedende baş ne ise imanda da sabır aynıdır. Başsız beden olmayacağı gibi, sabırsız da iman olmaz.” (Hz. Ali)

“Sabır kelimesi, ‘tutmak, tahammül etmek, beklemek, zorluk ve sıkıntılara katlanmak’ anlamlarına gelir.” (İbn Manzur, Lisanu’l Arab, III, 437-443)

CESARET-METANETKuran’a göre sabır, insanın haklı ve doğru çabalarını inanç ve kararlılıkla sürdürmesi, karşısına çıkan zorluk ve olumsuzlukları cesaret ve metanetle aşabilmesidir. Allah’ın dini doğrultusunda yaşama gayretini sürdürüp O’nun ileride vereceği yürütme hükmünü acele etmeden beklemesidir. Ayrıca, “insanın dine ve akl-ı selime uymayan işlerden sakınıp nefsine hâkim olmasına da sabır denir.” (Rağıp el-İsfehani, el-Müfredat, s.474)

Sabır, Allah’ın rızasını kazanabilmek için bütün sıkıntılara katlanma, nefse hâkim olma, her türlü zorluğa göğüs gerip ilahi buyrukları yerine getirmektir.

“Allah sabredenleri sever.” (Al-i İmran, 3/146)

Yazının Devamını Oku