Paylaş
Gorbaçov’un ölümünden sonra siyasi kişiliği üzerine tartışmalar başladı.
Berlin Duvarı’nın yıkılması üzerine yorumlar da yeniden canlandı. Yıkılan duvardan bir parçayı bana iyi şair Gültekin Emre getirmişti, çekmecemde duruyor.
Doğu Almanya lideri Erich Honecker’in bir sözü de belleğime yerleşmiş:
“Almanlar kazandıklarını sandıklarının sevincini yaşıyorlar, bir gün gelecek kaybettiklerini anlayacaklar.”
Birleşmede müzisyenlerin rolünü de okuduk. En çok da Kurt Masur’un adı geçiyordu. Öyle siyasal olaylar var ki döneminde nesnel değerlendirmeler yapılamıyor, o görev tarafsız tarihçilere kalıyor.
Savaşlar nereden çıkar, nedenlerini sıralayabilir miyiz?
İşte bir kitap, birçok karanlıkta kalmış olayı, kişileri değerlendiriyor.
Okumaya başladığımda, damıtılmış bilginin etkileyiciliğini gördüm.
Yazar Catrine Clay, belgeselci olduğundan kolay bir okuma temposu var kitabın.
Özet bilgi vermeliyim:
“İngiltere Kralı V. George, Alman İmparatoru II. Wilhelm ve Rus Çarı II. Nikolay ya da aile arasındaki adlarıyla Georgie, Willy ve Nicky.
Milyonlarca insanın kaderini belirleyen, dünyayı uçurumun kıyısına sürükleyen üç kuzen; çocukluk yıllarında, tatillerde, düğünlerde, doğum günü kutlamalarında, tahta çıkma törenlerinde sık sık bir araya gelirlerdi.”
Kitabın ‘Giriş’ bölümü ilişkileri ve içeriğini özetler nitelikte:
“Üç kuzen birbirlerini çocukluktan beri tanıyordu. Beraber tatil yapmışlar, birbirlerinin evine ziyarete gitmişler; oyunlar oynamış, doğum günlerini kutlamış, kız kardeşleriyle dans edip birbirlerinin düğünlerie katılmışlardı. Tarihi bağları vardı ve yine tarih ayıracaktı onları.
*
Üç kuzenin kaygısızca başlayan hikâyesi, Birinci Dünya Savaşı’nın karanlığında son buldu. Asıl soru şudur: Savaşın patlak vermesinden önceki son umut anına kadar -Kral, İmparator ve Çar’ın- kişilik özellikleri ve birbirleriyle olan ilişkileri; savaşı kaçınılmaz kılan siyasi gelişmeleri ve başarısızlıkları ne kadar etkilemiştir? Bu sorunun cevabı kitabımızın konusunu oluşturuyor. Çelişki ve karışıklıklarla dolu olan bir cevap; bu üçlü arasındaki ilişkilerin, şahsi beğeni ve nefretlerin, gerçekten de düşmanlıkların ortaya çıkışına kaçınılmaz biçimde etki ettiğini ortaya koyuyor.
Üç kuzen için de monarşi her şeyden değerliydi, diğer her şey taht uğruna feda edilebilirdi. Tartışmasız paylaştıkları bu inancı, kimse onlar gibi anlayamazdı. Hükümdarlar omuz omuza vermiş; yaygaracı meclislerin, yükselen sosyalizmin, basındaki eleştirilerin ve tehditkâr cumhuriyetçiliğin yarattığı sorunları, birbirlerine yazdıkları uzun teselli ve destek mektuplarıyla birlik içinde göğüslemişlerdi. Ancak iş milli çıkarları ve kendi tahtlarını korumaya geldiğinde, VII. Edward’ın verdiği isimle ‘Krallar Sendikası’ dağılmış; Kral, İmparator ve Çar, barışın korunması yerine yok olmasına katkıda bulunmuşlardı. Sonuç, dünya tarihinde görülen en korkunç savaşlardan biri olmuştu.”
‘Kral, İmparator, Çar
Dünyayı Savaşa Sürükleyen Üç Kuzen’
Catrine Clay
Çeviren: Ayşen Sarı
Pan Yayınları
ÖLÜMSÜZ BİR ŞİİRİN ŞAİRİ
TEK şiirle antolojilere geçen şairler vardır.
Mustafa Seyit Sutüven de Sutüven şiiriyle bu listenin başında gelir.
Belediyelerin, orada yaşayan şairleri, sanatçıları yaşatmak için çaba göstermesine iyi bir örnek.
Edremit Belediyesi Kültür Yayınları arasında çıkan ‘Mustafa Seyit Sutüven’ kitabını bu yönüyle de önemsedim.
Kitabı Nükhet Eren ve Bülent Güldal hazırlamış.
İlk kitabının başında Behçet Necatigil ve Zahir Güvemli’nin yazısı var.
Adnan Özyayçıner’in ‘Çağdaşımız Bir Şair’ yazısından Behçet Necatigil’in yorumunu alıntıladım:
“Edremit yakınındaki Sutüven dere ve çağlayanına aruzla yazılmış bir övgü olan Sutüven şiiri ile tanındı. Belli bir kalıp ve akıma bağlı kalmayarak aruz, hece ve serbest vezinle yazdı. Lirizminin ve söyleyişinin kuvveti, yerine göre halk şiirimizin kalıcı imkânlarından ve Yunan mitologyasından iyi faydalanışı ile unutulmayan şairlerimiz arasına girdi.”
Biyografi:
Sutüven, içinde yaşadığı toplumun bütün acılarını, sevinçlerini duyan, duyuran, halk söyleyişine bağlı bir şairdir. Şiirlerine bakıldığında, mitolojik unsurlarla bir ufuk genişliği yaratmak istediği, halk öykü ve efsanelerine yaslandığı, Köroğlu destanından esinlendiği, İkinci Dünya Savaşı yıkımlarına başkaldırdığı ve çağının sorunlarını işlediği görülür. Şiirlerinde çeşitli anlatım imkânlarına başvurmuş, biçim yapısı bakımından her türü denemiştir. Sağlığında bir kitapta toplanmayan 80 kadar şiiri, 1976 yılında Zahir Güvemli ve Behçet Necatigil’in önsözleri ile yayımlanmıştır.
Sutüven Şiiri:
Bir kayadan duman duman / On iki metre atlıyan, / Dağ kokusuyla yüklü su.
Boşluğa fırlayınca saç, / Düştüğü yerde üç kulaç / Mavi su, ak köpüklü su.
Şi’rin elindesin bugün, / Eski masalların bütün, / Canlanacak birer birer.
Akhalılar da bir zaman, / Şair, ilâhe, kahraman, / Şi’rini burda içtiler.
Hepsi tapardı rengine, / Raslamamıştı dengine, / Hiçbiri mor Teselya’da.
Öyle füsunludur bu yer, / Şi’rine borçludur Homer. / Çünkü senindir İlyada.
Paylaş