Paylaş
Güzel bir tema...
Katılanlar jeo-ekonomik belirsizlik, yapay zekâ, büyümenin yeniden tasarlanması ve gezegenin korunması konularını da tartışacak.
“Akıllı çağ için işbirliği” aslında sadece bir tema değil, geleceğe yazılmış bir reçete gibi geldi bana.
Kültürel kutuplaşma, hızlanan iklim değişikliği ve yapay zekâ gibi bilinmeyenin korkusuyla harmanlanmış bir dönem.
Ama Davos’tan gelen mesaj net: “Umutsuzluk ve korkular arasındaki çizgiyi işbirliğiyle silebiliriz.”
Gelin dürüst olalım, artık hiçbir ülke, hiçbir lider tek başına bu devasa sorunlarla baş edemez. Ne yapay zekâ tek bir ulusun sınırlarında kalabilir; ne de iklim değişikliği sadece gelişmiş ülkelerin sorunu olabilir. Davos’un verdiği mesaj da bu... Akıllı teknolojilerle, zekice işbirlikleri yaparak bu dönemi sürdürülebilir ve kapsayıcı bir şekilde yönetebiliriz.
Ancak sorulması gereken önemli bir soru var. İşbirliğini mümkün kılacak irade ve empatiye sahip miyiz? Yoksa Davos’un kürsüsünde söylenen güzel sözler, toplantı bitince unutulan vaatler olmaktan öteye geçemeyecek mi?
Davos, her zaman bir umut mekanı oldu. Ancak son yıllarda bu umut, yerini biraz da sorgulamaya bıraktı. Bu yıl belki de şunu anlamamız gerekiyor. Akıllı çağı şekillendirecek olan teknolojiler değil, insanlar...
Eğer liderler, Klaus Schwab’ın bahsettiği yapıcı iyimserliği sadece kürsüde bırakmaz ve gerçek hayatta uygulamaya geçerse, belki o zaman Davos’un bu yılki teması, sadece bir slogan olmaktan çıkar ve geleceğe yazılan bir başarı hikâyesine dönüşür.
Akıllı çağ için işbirliği...
Evet, güzel ve güçlü bir tema. Ama aynı zamanda insanlığın geleceği için bir zorunluluk bence.
Yaş dostu dijital çözümler
İzmir burada öncü olabilir
İZMİR, geçen hafta önemsediğim bir konuya ev sahipliği yaptı. “İleri yaşta dijital eşitlik sempozyumu.”
Bir yanda hızla yaşlanan bir toplum, diğer yanda hızla dijitalleşen bir dünya...
Dijitalleşme denince aklımıza ilk olarak gençler geliyor. Zira teknolojinin doğrudan içine doğmuş bir nesil, akıllı telefonlardan yapay zekâya kadar her şeyi hızla benimsiyor. Ancak yaşlı nüfus için teknoloji, biraz daha karmaşık bir denklem.
Teknoloji, yaşlılar için bir lüks mü, yoksa temel bir ihtiyaç mı? Bu sorunun cevabı günümüzde değişiyor. Çünkü dijitalleşen dünyada bankacılık işlemlerinden sağlık hizmetlerine, sosyal etkileşimden bilgiye erişime kadar her şey artık ekranların arkasında.
Prof. Dr. Sevnaz Şahin’in dediği gibi teknolojinin yaşam kalitesini artırma potansiyeli büyük. Ama bu potansiyelin eşit bir şekilde dağıtılması gerekiyor.
İzmir Kent Konseyi Başkanı Nilay Kökkılınç’ın, “Gençlerin bilgi birikimiyle yaşlıların tecrübelerini bir araya getirecek köprüler inşa etmeliyiz” sözleri, aslında bu sempozyumun ruhunu özetliyor.
Yaş dostu dijital çözümler, sadece yerel bir uygulama olarak kalmamalı; bu bir politika haline dönüşmeli. Çünkü teknoloji, yaşlıların yalnızlığını azaltabilir, hayatlarını kolaylaştırabilir ve onlara yeni bir pencere açabilir.
Hobiyi yaşama dahil etmek
için emekliliği beklemeyin
HAYATI sadece iş ve zorunluluklar arasında sıkışıp kalmış bir insanın hikâyesi, genellikle eksik bir resim. Bu yüzden hobileri olan insanları her zaman çok sevmişimdir. Onların hayatı daha dolu yaşadığına, işlerinde daha yaratıcı ve mutlu olduklarına inanırım.
Ama maalesef Türkiye’de hobiler genelde emeklilik yıllarına bırakılıyor. Oysa bu, hayatın en büyük yanılsamalarından biri. Çünkü hobiler, emekliliğin sonbaharında değil, hayatın dört mevsiminde olmalı.
Patronlar Dünyası’nda okudum.
Goldman Sachs’ın CEO’su David Solomon’un hikâyesini... Solomon; “D-Sol” adıyla sahneye çıkan bir DJ aynı zamanda...
Dünya finans devlerinden birinin başında olan Solomon, bir yandan şirketini yönetirken, diğer yandan kulüplerde set başına geçiyor.
63 yaşındaki Solomon, yıllar önce başladığı DJ’lik hobisini hiçbir zaman bir kenara bırakmamış. Bu hobisi sadece bir eğlence değil, aynı zamanda hayata daha fazla bağlanmasını sağlayan bir tutku. DJ’likten elde ettiği gelirleri hayır kurumlarına bağışlıyor; hem eğleniyor hem de başkalarına yardım ediyor.
O, hobisini ertelememiş. “Emekli olayım, sonra DJ’lik yaparım” dememiş. Çünkü biliyor ki bir hobiyi yaşama dahil etmek için gençlik yıllarından başlamak gerekiyor.
Bizde ise işler genelde ters gidiyor. Hayatı okul, iş ve aile sorumlulukları arasında bir maraton gibi koşuyoruz. Emeklilik geldiğinde ise kendimize soruyoruz: “Şimdi ne yapacağım?” Oysa hayat bir yarış değil; öğrenme, keşfetme ve keyif alma yolculuğu. Ve bu yolculuğun renkleri hobilerle geliyor.
Bir ressam gibi boyaları karıştırırken ya da bir müzisyen gibi notaları bir araya getirirken, aslında kendi ruhumuzla iletişim kurarız.
Belki DJ’lik yapmak istemiyorsunuz. Belki bir enstrüman çalmak, resim yapmak, yazmak ya da bahçenizde sebze yetiştirmek istiyorsunuz. Ne olursa olsun, önemli olan kendi “D-Sol”unuzu bulmak.
Gazze’de ateşkes var
mutluluk var mı?
GAZZE’den gelen ateşkes haberi, dünya genelinde bir nebze olsun rahat nefes aldırdı. Ama ya o görüntüler? Ateşkes var, evet. Ama mutluluk var mı?
Ana yollar, elektrik hatları, su şebekesi; hepsi enkaz altında. Han Yunus’tan Cebaliye’ye kadar, bir zamanlar hayat dolu olan mahalleler şimdi moloz yığınları arasında kaybolmuş durumda. O çocuklar nerede oynayacak? O insanlar nasıl yaşayacak?
Ateşkes, şiddeti durdurabilir. Ama umutları yeşertmek, bambaşka bir çaba gerektirir. Gazze’de şu an insanların temel ihtiyaçlarını karşılaması bile bir mucize. Elektriksiz, susuz, altyapısız bir hayatta, ateşkesin ne anlamı kalır ki?
Binaların kararmış duvarları, çatlamış yollar, yıkılmış okullar... Ateşkes, bu manzaraları düzeltemez. Çocukların okula dönebilmesi, hastanelerin yeniden çalışabilmesi, hayatın bir nebze normale dönmesi yıllar alacak.
Gazze’nin şu an ihtiyaç duyduğu şey yalnızca barış değil, yeniden inşa. Ve bu sorumluluk yalnızca Gazze halkına bırakılamaz. İnsanlık, oradaki yıkımı onarmak için bir araya gelmeli. Yardım kuruluşları, devletler, bireyler...
Hepimizin yapabileceği bir şey var.
Paylaş