Kim korkar ETİAS’tan

AVRUPA Birliği, sınırlarını daha güvenli hale getirmek için ETIAS adında bir sistem başlatıyor. Adı havalı ama korkmayın, aslında vize değil. Avrupa’ya gitmeden önce online bir form dolduruyorsunuz, kimlik ve pasaport bilgilerinizi giriyorsunuz ve 7 euro ödüyorsunuz. Hepsi bu...

Haberin Devamı

Ama durun, hemen heyecanlanmayın. Çünkü bu sistem bizim için yani Türk vatandaşları için aslında pek bir şey değiştirmiyor. Zaten Schengen vizesi almak zorundayız. ETIAS, daha çok Avrupa’ya vizesiz giden ülkeler için bir kontrol mekanizması.

Avrupa Birliği Hukuku Uzmanı Avukat Barış Kaşka’ya sordum...

“Bu sistem sayesinde AB vatandaşı ve AB’de oturum izni olmayanların biyometrik verileri toplanarak kaydedileceği ve bu sistem sayesinde Schengen bölgesinde kalışları ve ayrılışları daha kolay izleneceği için başta düzensiz göç, kimlik bilgi dolandırıcılığı ile mücadele ve küresel terörizm ile daha etkin mücadele edileceği düşünülüyor. Türkiye dahil değil, herkesin içi rahat olsun” dedi.

Sistem bizim için yani Türk vatandaşları için aslında pek bir şey değiştirmiyor.

Haberin Devamı

Schengen vizesi almak zaten başlı başına bir dert. Banka hesap dökümleri, maaş bordroları, otel rezervasyonları derken, her şeyimizi ortaya döküyoruz.

Avukat Barış Kaşka’nın dediği gibi “Türk vatandaşları bu sistemden muaftır...”

Nokta...

 

Bir karar aldım siyaset futbol konuşmak yok

 

SON zamanlarda şunu fark ettim. Kalabalık bir masadasınız, konu bir şekilde siyasete ya da futbola geliyor. Herkes bir anda ya bir siyasetçi ya bir kulüp başkanı ya da teknik direktör oluveriyor. Herkesin bir fikri var… Üstelik bu fikirler, kimsenin fikrini değiştirmeyecek kadar da keskin.

Bağırış çağırış, herkes kendi doğru bildiğini savunuyor. Tartışma mı? Hayır, o çoktan bitmiş. Bu bir fikir savaşına dönüyor.

Peki, ne oldu bize? Neden hayatımızın her anını siyasetle ya da futbolla doldurduk?

Birisi bir fikir söylese, hemen bir “fanatik” damgası yiyor. Diğeri bir takımı övse, sanki öbür takımı yerin dibine batırmış gibi algılanıyor. Kalabalık masalar ne zaman bu kadar yorucu hale geldi?

Oysa konuşacak başka şeyler de var, değil mi?

Mesela şehirdeki trafik sorununu nasıl çözeriz?

Ya da çocuklarımızın nasıl daha iyi bir eğitim alabileceğini?

Belki de gelecekte bizi bekleyen çevre sorunlarını konuşmalıyız.

Ama hayır…

Haberin Devamı

Biz hâlâ, “Bu teknik direktör istifa etmeli” ya da “Bu parti memleketi böyle yönetemez” diye bağırıp çağırıyoruz.

Belki de asıl sorun şu... 

Futbol ve siyaset bizim hayattan kaçış alanımız olmuş durumda. Kendi hayatımızdaki dertleri unutmak için topa da siyasete de sarılıyoruz. Ama farkında olmadan, bu kaçış alanları artık bizi daha çok geriyor.

Ben bir karar aldım. Kalabalık ortamlarda; bundan böyle siyaset de futbol da konuşmayacağım.

 

 

En büyük ödül halkın

gözündeki o sevgidir

 

ÖDÜLLER, hepimizi motive eder. Takdir edilmek, alkışlanmak, emeğinin karşılığını görmek... Bu, elbette herkesin hoşuna gider. Ancak ödül almamış olsa da halkın gözünde zirvede olan insanlar vardır. Benim için bu insanlar, ödüllerle değil, hayatları ve yaptıklarıyla kalıcı bir iz bırakırlar.

Haberin Devamı

Demi Moore da işte bu isimlerden biri. 90’lı yıllara damga vuran “Ghost” filmiyle hafızalarımıza kazındı. Onun zarafeti, oyunculuğu ve duruşu hepimizi etkiledi. Ama kariyerinde onlarca filme ve milyonların sevgisine rağmen bir şey eksikti. Ödül... Ta ki “The Substance” (Cevher) filmine kadar.

Cannes’da 13 dakika boyunca ayakta alkışlanan bu filmle Moore, sonunda Altın Küre’de ödüle layık görüldü. Üstelik 45 yıllık kariyerinde ilk kez. Ödül konuşmasında, “Hiç beklemiyordum. Çok şaşkınım. Bu işi çok uzun süredir yapıyorum, 45 yıldan fazla. Hayatımda ilk kez bir oyuncu olarak ödül kazandım” dedi.

Ama gerçek şu ki Demi Moore gibi isimler, ödül alsalar da almasalar da bizim gözümüzde hep zirvede. Çünkü onların başarısı, sadece aldıkları ödüllerle değil, bize yaşattıkları duygularla ölçülür.

Haberin Devamı

Sonuçta ödüller gelir geçer, ama iz bırakmak başka bir şeydir. Ve belki de en büyük ödül, halkın gözündeki o sevgidir.

Kim korkar ETİAS’tan

 

Demek ki Karşıyaka

Pınar’sız olmuyormuş

 

BAZEN bir takım, bir oyuncu ya da bir figür, öylesine hayati bir rol oynar ki, onlarsız başarı sadece hayal olur. Karşıyaka Basketbol Takımı’nın son dönemdeki performansı, bunun en güzel örneklerinden biri. Pınar Karşıyaka için sadece bir sponsordan öte, kimliği haline gelmiş bir güç, bir simge.

Her ne kadar spor, takım oyunu olsa da belirli isimler ve figürler, o takımın ruhunu yansıtır. Pınar Karşıyaka, basketbol tarihinde olduğu gibi bugünkü başarısının da omurgasında Pınar’ın desteğini ve bağlılığını taşıyordu. Bu iş bir sponsorluk değil, bir birliktelik, bir aidiyet meselesiydi. Pınar, Karşıyaka basketbolunun simgesi olmayı hak etti.

Haberin Devamı

Bazen, sponsorlar sadece para değil, takımın karakterine de katkı sağlar. Demek ki Karşıyaka basketbolu Pınar’sız olmuyormuş.

Yazarın Tüm Yazıları