Paylaş
Dinamik, çünkü tıkanma noktasına gelen ekonomik, sosyal ve siyasal hayatın yeniden yapılanması için çok güçlü bir değişim alternatifi oldu; sorun, çünkü nihai olarak egemenliğin dışarıdaki bir erk odağına tahvil edilmesi sonucu ya içerden büyük bir dirençle karşılandı ya da yanlış ya da kasıtlı politika ve taleplerle Türkiye’deki yapıyı bozarak kaosa doğru sürükledi.
Geride bıraktığmız 20 yıllık sürec içinde ekonomik yeniden yapılanma anlamında en büyük sınavını “Güçlü ekonomiye geçiş” programı ile verdiniz. Türkiye tarihinde ilk kez bir IMF anlaşmasını sonuca ulaştırmayı başarıyor. Üstelik programın bir çok alanında tahmin edilemeyen bir başarıyla. AB üyeliği meselesinde ise 2000 yılından bu yana ilk kez somut bir gelişme ile karşı karşıyayız.
Ekonomik programı başarılı biçimde tamamlamak yetmiyor ama. Sermaye fakiri ve yüksek borçlu Türkiye’nin uluslararası kreditörlere güven vermesi ve ülkeye doğrudan yabancı yatırım çekebilmesi için yeni bir anlaşma yapılması gereğinden uzun süredir bahsediliyordu. Bu konuda yine uzun süre direnen hükümet nihayet direnci bir yana bırakıp IMF ile 3 yıllık kaynak kullanımını da içeren bir stand-by imzalanacağını duyurdu. Böylelikle Türkiye son 20 yıldır gelişimini endekslediği temel perspektiflerinden birinde başarılı bir adım atıp bunu sürdürme kararlılığında olduğunu da gösterdi.
İkinci alanda, AB üyeliği perspektifinde ise artık top Batı’da. Bu aralar onların sizden daha dertli olduklarını söylemek lazım. Açıkçası AB üyesi ülkeler de ne yapacaklarını bilmiyor bir görünüm çiziyor. Bu alanda da saflar netleşmeye başlarken sonucun da yakın olduğunu anlayabiliyoruz.
IMF ile yeni program Türkiye piyasalarının yaşadığı sıkıntıya ilk neşteri vurdu ama asıl büyük beklenti AB üyeliği. Şimdi oradan gelecek haberi bekliyoruz. Bekliyor ve piyasayı izliyoruz. Eğer bu alanda da iyi bir haber gelirse hakikaten bu piyasayı tanıyamayacaksınız”
Bu sözler dün akşam konuştuğum bir yabancı yatırımcıya ait.
Aynen katılıyoruz.
Paylaş