Krizle birlikte borsanın adı çok daha fazla anılmaya başlandı. Her yerde borsa lafını duymak mümkün. Kumarı, havadan para kazanmayı, köşe dönmeyi seven halkımız zaten borsaya pek bi' düşkündü ama krizle birlikte borsa, ekonomi ile ilgili her tartışmanın olmazsa olmazı, tuzu biberi haline geldi…
Siyasilerin demeçlerinden gazete manşetlerine kadar bir çok yerde borsanın adı sık sık geçmeye başladı. Siyasetçi "borsa düşer haa!!!" sözüyle korkutulmaya başlandı.
Borsa yükselmeye başlayınca ekmek bulamayan vatandaştan sanayiciye kadar tüm halkımız "Ohhh, borsa da yükseliyor, düzeliyoruz canım" şarkısı ile göbek atmaya başladı. Hal böyle olunca kimse makro ekonomiye bakmaz oldu. Büyüklerimiz de bu duruma bir hayli içerleyerek borsaya çatmaya başladılar.
Dediler ki: "Siz Londra Borsası'na, New York Borsası'na ne bakarsınız ki. Oralarda yüzde 100 oranında halka açık şirketler var. Ortalama halka açıklık yüzde 80-90'lar seviyesinde. Hem piyasa değerleri bizimkilerin hayal bile edemeyeceği seviyede.
Üstelik ülkenin en önde gelen şirketlerinin tamamı halka açık durumda. Bakınız Fortune 500 şirketleri. Ya bizdeki durum… Krizle birlikte piyasa değeri 30 milyar dolarlara inmiş bir borsamız var. Halka açıklık oranı yüzde 25-30 arasında.
İSO 500'deki şirketlerin onda biri bile borsada değil, üstelik manipülasyon had safhada. Eee böyle bir piyasa nasıl ekonominin göstergesi, barometresi olsun ki."
Haksızlar mı?
Hayır hatta biz de bir kaç veri ekleyelim. Bizde aracı kurumlarda açık olan hesap sayısı 2.3 milyon adet civarında. Mükerrer hesapları, ya da asıl gösterge alınması gereken "bakiyeli hesap" sayısını bir yana bırakın. Hatta BDDK operasyonları nedeniyle sırası kapalı şirketlerde kaç yüz bin yatırımcının kilitli kaldığını da bir yana bırakın. Mesela ABD'de nüfusun yüzde 80'i direkt ya da dolaylı olarak (yatırım fonları, özel emeklilik fonları, sigorta şirketleri aracılığı ile) borsa yatırımcısı.
Ama madalyonun bir başka yüzü daha var.
Bu piyasa patronların piyasası. Türk ekonomisinin önde gelen isimleri, Adana'nın zengin pamuk ağası, Giresun'un fındık baronu, İzmir'in tütün ihracatçısı, Malatya'nın kayısı kralı, Rize'nin inşaat imparatoru… Yani para babaları. Yani bu ülkenin adı bilinmeyen zenginleri… Hepsi ama hepsi borsada…
Bu bahsettiğim insanlar paranın, karın kokusunu değil Türkiye'de dünyada en iyi alan insanlar. Eğer bu insanlar paralarını borsaya sokmaya başlamışlarsa o zaman ekonomi umut vaad ediyor demektir. Çünkü bu adamlar paralarını kolay kolay riske atmaz. Sağlamcıdır.
Belki işin biraz ters tarafından bakıyoruz ama hep söylemez miyiz, "burası Türkiye". Bizim göstergemiz, barometremiz de yine bize göre…