Avrupa’nın isyanı

Haftasonunda aralarında Türkiye’nin de bulunduğu gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin oluşturduğu G-20’lerin toplantısı yapıldı. Toplantıdan Irak’ın borçlarının silinmesi kararı ile ABD’ye bütçe açığını azaltın ricası çıktı...

Haberin Devamı

G-20’lerin toplantılarını ele alıyorken aslında kendi açımızdan biraz fazla önemsiyoruz. Çünkü Türkiye gibi ülkelerin G-20 toplantılarındaki rolü o kadar da önemli değil. Aslında bu toplantılar gelişmiş 7 ülkenin oluşturduğu G-7’lerin kararlarını diğer ülkelerle paylaşma. Hatta onlara dikte etme, duyurma toplantısı olarak yapılıyor. Bu seferki toplantı da farklı değildi.

Toplantının bugün dünya ve Türk basınındaki yansımalarına baktığımızda belki biraz sıcak gündemin etkisiyle hemen hemen herkesin Irak’ın borçlarının yüzde 80’inin silinmesi ile igili olduğunu görüyoruz. Pratikte çok faydası olmayan bir önlem bu çünkü Iraklıların bu aralar düşündükleri şey borçları değil canları. Felluce ve Ramadi kentlerinde yoğunlaşan insan avından nasıl kurtulacaklarını düşünüyorlar. ABD orrdusu katliam yaptığı yetmezmiş gibi iki haftadır tonlarca bomba yağdırdığı binlerce askeri ile hallaç pamuğu gibi attığı kente, yerle bir ettiği Camiler kentine yardım konvoylarının girmesine bile izin vermiyor. Yanıbaşımızda 21. yüzyılın ilk büyük katliamı yaşanıyor... G-20’lerden bu konuda tek bir ses bile yok elbette...

Haberin Devamı

Toplantıdan çıkan sonuçlara dönelim yeniden. G-20’lerin toplantısından ABD’ye bir de uyarı vardı. Yukarda da belirttik ya, Irak’taki katliam konusunda değil... Bütçe açıkları konusunda... Hattta uyarı bile değil, aslında Avrupa’dan yükselen bir “yandım anam” çığlığı.. Tek tek emperyalizmlerin çıkarlarının birbirleriyle çatışmasının söze dökülmüş haliydi Avrupa’nın uyarısı.

Anadolu Ajansı’nın haberini hatırlayalım:
“Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin oluşturduğu G-20 Grubu, Almanya'nın başkenti Berlin'de düzenlenen toplantının ardından yayımladığı bildiride orta vadede ABD'de bütçenin sağlamlaştırılması, Avrupa'da ve Japonya'da ekonomik büyümeyi artıracak yapısal reformların devamı, Asya'da kambiyo kurlarında daha esnek bir yapı için mali sektör reformların önemini vurguladı.
Küresel ekonominin gelecek yıl iyi bir yapıda olacağının görüldüğü ifade edilen bildirgede, petrol fiyatlarında oynaklık ve ABD bütçe ve ticaret açıklarında büyüme gibi dış dengesizlik ile jeopolitik endişelerin risk unsuru olduğu kaydedildi.”

Haberin Devamı

Amerika elbette ki bu uyarıyı en ufak bir şekilde ciddiye almayacak. Geçen hafta Cuma günü yazdığımız gerekçeler aynen devam ediyor çünkü. Avrupa’nın G-20 toplantısından böyle bir sonuç bildirgesinin çıkması da bunun bir kanıtı.

Buradan Türkiye’nin kazanacağı şeyler olabilir. Örneğin ihracatını euro cinsi yaptığı için 2005 yılında ihracat rekorları kırmaya devam edebiliriz. Buna mukabil dış borcumuz da dolar cinsi olduğu için borçlanmamızda ve faiz ödemelerinde 2005 yılı rahat bir yıl olabilir. Bunun ayrıntılarını, yani Türkiye’inn düşük dolar politikasınıdan nasıl faydalanabileceğini yarın tartışalım.
Ve yazımızı bir okuyucumuzun Cuma günkü dolar yazımız üzerine gönderdiği bir analizi ile tamamlayalım. Sayın Doğan Akuras’a teşekkürlerimizle:
“Beni yaralarsan sen de ölürsün

Haberin Devamı

Savaşlar, terör her zaman halkın ilgisini çeker. Yaşanan trajik olaylar insanları korkutur, tehdit karşısında bütünleştirir ve çok önemli sayılır. Şu anda herkes Irak’ta olanları yakından izliyor.

Dünyayı tehdit eden tehlikeler de ilgi odağı. Efsanelerle karışık öngörüler, dünyaya bir göktaşının çarpma olasılığı, iklim değişmelerinin yaratacağı felaketler, din kaynaklı kıyamet beklentileri dilden dile yayılıyor. Fakat ekonomi kökenli çok kırılgan bir yapı gözden kaçırılıyor. Oysa bu çok daha gerçek ve sonuçları ötekiler kadar yıkıcı olabilir.

Ayrıntılara girmeden bir özet yapabiliriz: Dünyada en çok yabancı sermaye çeken ülkelerin başında ABD var, bunu Çin izliyor. Ama aralarında önemli bir fark var. Çin aldığından daha fazla sermayeyi ülke dışına çıkarıyor. Aldığı sermaye doğrudan yatırım yani fabrikalara dönüşüyor. Buna karşılık aldığından daha fazlasını dışarıya çıkarıyor ve bunları, dolar başta olmak üzere, yabancı para ve bu paralar cinsinden ifade edilmiş kağıtlara yatırıyor. Bunların çoğunun faizi yok, üstelik dolar değer kaybettiği için sürekli ana parası da aşınıyor.

Haberin Devamı

Çin doğrudan yabancı yatırımlar için bir cazibe merkezi. Hem parasının değeri düşük hem de arsa fiyatları çok ucuz. Ülke içinden ucuz kredi sağlanabiliyor, işçilik bedavaya yakın ve bu yüzden Çin’de yatırım yapmak çekici hale geliyor. Üstelik devlet ihracata büyük destekler sağlıyor. Ama bütün bunların açıklayamadığı bir şeyler daha var. Çin kullandığı hammaddelerin toplam fiyatının altında mamul satabiliyor.

Çin bankaları ihracat yapan firmalara ucuz krediler sağlıyor ama bu kadar ucuz satılan mallar aslında firmaların zarar etmesine yol açıyor. Zarardaki bu firmalar bankalara borçlu gözüküyor ama bunların tahsil edilme şansı yok. Yani bütün risk aslında bankaların yani bankalara sahip olan devletin sırtında. .

Haberin Devamı

Çin elde ettiği dövizleri ABD’nin mali sistemine aktarıyor ve bu ülkenin kendisinden mal almasını sağlıyor. Bütün bu sistemi kısaltılmış olarak şöyle ifade edebiliriz: Çin gerçek maliyetinin altındaki fiyatlarla ABD’ye mal satıyor ve buna karşılık sadece kağıt alıyor. ABD ekonomisi borçlu, Çin alacaklı ve bu borçlanma hem devam etmek zorunda hem de tasfiyesi mümkün değil.

Kabaca şöyle söyleyebiliriz: ABD halkının tasarrufu sıfır. Ürettiklerinin hepsini tüketiyor. Çin tasarruf ediyor ve bunu ABD bankalarına yatırıyor. Bu para faizsiz hatta giderek ilk değerinin altına düşüyor. ABD’li müteşebbis bu parayla Çin’de yatırım yapıyor ve para kazanıyor.

Bu sürecin önemli bir yan etkisi var. Ucuz Çin malları tüm dünyada işçi ücretlerinin düşmesine sebep oluyor. Süreç, zaten rekabette zorluk çeken diğer ülkeleri maliyetleri düşürmeye ve işçi ücretlerini azaltmaya zorluyor. Bir zamanlar işçi sınıfının en büyük savunucusu olduğunu iddia eden Çin, bugün tüm dünyanın işçilerini sefaletin kucağına itiyor ve zenginlere büyük imkanlar sunuyor. Nereden nereye?

Eskiden Avrupa- Japonya- Ortadoğu üzerine kurulan bu saadet zincirinin kopacağını zannediyorduk ama yanıldık. Şimdi zincir Çin merkezli Uzak doğu ekseninde yeniden şekillendi.

Bir sihirbaz ustalığıyla tüm dünya ekonomilerine yön veren ABD’deki ekonomik bilgi birikimi şüphesiz bu durumu çok iyi biliyor. ABD yönetimi Las Vegas’taki bir kumarhane sahibine benziyor. Kumar oynayanlar olduğu sürece kendisi kazanacak. Ama bu kumarın bir özelliği var. İnsanlar kumar oynamaktan vazgeçebilir ama hiçbir ülke bu ekonomik oyunu bozmaya cesaret edemez. ABD şöyle diyor: ‘ Beni yaralarsan sen de ölürsün.’. Çin ve tüm Uzak Doğunun benzer ülkeleri, üretim yapmak için ABD’nin mallarını satın alması gerektiğini biliyor. Bunun için de ABD’ne para akıtıyor.

Ben 11 Eylülden beri ABD’nin asıl sorununun ekonomik olduğunu ve yeni saadet zincirinin Büyük Ortadoğu Projesi’nin kapsadığı alanda kurulacağını söylüyorum. Aslında çok komik olan El-Kaide yalanına tüm dünyayı inandırırsanız ve bunu kullanarak bölgeyi kontrol ederseniz, Çin’i ve bölgenin tümünü kendi kaderine terk eder yeni kumarhanenizi burada açarsınız.

Avrupa kumarhanesi kapandı ama zarar eden Avrupa oldu. Daralma tehdidi ile boğuşuyorlar. ABD ekonomisine yatırdıkları paranın nerdeyse yarısı eridi.

Türkiye’ye gelince, ekonomi konusunda söylenenlerin hiçbir anlamı yok. Yetkililerin sözleri beni bir çocuk masalı kadar bile ilgilendirmiyor. Ninni bebeğim ninni!”

Elinize sağlık sayın Akuras. Yarın görüşmek üzere sevgili okurlar...

Yazarın Tüm Yazıları