Cemal Tükel

İzmir’e gelen turisti ağırlayabilmek

13 Şubat 2013

KRUVAZİYER sezonu başlıyor. Hedef 500 bin turistin üzerine çıkmak. Bu arada şikayetimiz, gelenlerin şehrimize yeterince katkı verememesi. Gezdiremiyoruz turisti Agora’da, Kalifekale’de, Kordon’da diye hayıflanıyoruz. Kemeraltı’nda ve diğer alışveriş mekanlarında para harcatamıyoruz diye isyan ediyoruz. Halbuki o kadar çok alternatif var ki, bu şehirde. Mühim olan giriş kapısına gelmeden bunları ziyaretçilerimize sunabilmek. Madem ayakbastı parasını ödüyoruz ve bu kruvaziyer şirketleri için bir avantaj; o halde bunu, İzmir ile ilgili bilgileri gemiler şehre gelmeden önce yolcuları bilgilendirmek için kullanalım.
Yoksa giriş kapısında otobüslere doldurulup apar topar tarihi ören yerlerine kaçırılan turistten kalanlar ile yetinmek zorunda kalıyoruz.
Büyük İskender’in Pagos Dağı’nda kurduğu Kadifekale’nin tarihini anlatırken; “Gelin İskender’in ayak izinde yürüyelim!..” diyemiyoruz.. Veya karşı sahilde yatan güzel Karşıyaka bir zamanlar Aslan Yürekli Richard’ın Haçlı Ordusu’nun kışladığı alan diye cezbetmiyoruz...
Karşıyaka’nın eski ismi Cordelio adının Coeur de Lion - Aslan Yürekli Richard’an geldiğini hatırlatmıyoruz...
Daha öyle çok hikaye var ki, İzmir’de...
Tabii, önemli olan bunları aramak, bulmak ve tabii, en önemlisi de gelen turistlere sunabilmek...
Tarihi kiliseleri, sinagogları, camileri ile dinler tarihinin izlerini gezdiremiyoruz misafirlerimize. Dokunduğu her taşın yüzyıllarca yıldır insanlık tarihindeki medeniyetlerin bir uzantısı olduğunu nakledemiyoruz.

Yazının Devamını Oku

Türkiye'nin ihtiyacı daha çok insan mı?

6 Şubat 2013

Cumhuriyet tarihimizin en düşük nüfus artış oranına ulaştık. Bu yavaşlamanın en önemli nedeninin artık Türk insanının, daha kaliteli yaşam standartlarını yakalama isteğinden kaynaklandığını anlamamız lazımken, iktidarın tam tersi bir yaklaşım içinde olması çok düşündürücü. Vatandaşımız dünyadaki tüm yeniliklere ulaşabilmek ve evlatlarına daha iyi, daha kaliteli bir eğitim ortamı sunabilmek için büyük bir mücadele içinde. Birçok aile tüm imkanlarını bu uğurda harcamaktan da çekinmiyor.
Nüfus artışı dünyanın en büyük problemlerinden biri. Özellikle geri kalmış veya gelişmekte olan ülkelerde artan nüfus dünyadaki açlık ve yoksulluğu körüklüyor. Türkiye, 77 milyona ulaşan nüfusu ile dünyanın sayılı ülkeleri arasında yer alıyor. Genç nüfusu ise büyük avantaj olarak gösteriliyor. Ama bu genç nüfus avantajını maalesef bir türlü kullanamıyoruz. Çünkü gençlerimize eğitimi için gereken yatırımları yapmadığımız gibi; son yıllarda çıkarılan yeni eğitim sistemi, değiştirilen müfredat ile bilimin önünü açmaya çalışmıyoruz. İlk, orta ve lise seviyesinde ve yüksek öğrenim kurumlarında eğitmen açıklarının sık sık dile getirildiğini görüyoruz.
Genç nüfustaki işsizlik oranını hepimizin malumu. Vasıfsız işler ile genç-lere iş imkanı yaratmak işgücü potansiyelinden yararlanmak anlamına gelmiyor. Bugün birbiri ardına açılan AVM’ler sayesinde hizmet sektöründe
milyonlarca genç istihdam ediliyor. Fakat bu gençlerin gerek kendi gelecekleri, gerekse ülkenin geleceğine yapacakları katkıları sorgulamadan edemiyorum. Hedef Çin’de olduğu gibi sömürü düzeni içinde açlık seviyesinde ücretler ile insan çalıştırmak ise, bu konuda doğru yoldayız.
Türkiye birçok konuda bilim adamı yetiştirmek için gerekli altyapıyı yapmıyor. Yaparmış gibi görülüyor fakat yapmıyor. Teknoloji geliştirme bölgeleri adı altında yapılan çalışmaların sonuçlarını görüyoruz. Tabii bazı gelişmelere imza atılıyor, ama dünya çapında proje veya buluş yapılıyor mu? Sorgularım...
Bu ortamda iktidarın dört bakanı elele vererek nüfus artışını tekrar yükseltmek için planlar yapmaya çalışıyor. Elimizdeki genç nüfusun daha iyi yetişmesi ve daha fazla imkana kavuşması için harcanması gereken kaynaklar, sembolik çocuk yardımları ile çarçur edilmek isteniyor. Hedef Türkiye’nin nitelikli genç nüfusunu körelterek, kuru kalabalık ile bu ülkenin hızla yükselen çıtasını geri çekmek ise seçilen yol doğru hedefe ulaştırır. Açlık ve yoksulluğu önlemenin, toplumu zenginleştirmenin yolu gençlerin iyi eğitilmesi ve bilimden daha fazla faydalanmalarının sağlanmasından geçmektedir.
Türkiye, nüfus konusunda teşvik verilmesi gereken bir konumda mı? Yoksa mevcudu teşvik etmenin gerektiği bir konumda mı? Bunu iyi düşünmek gerekir...

 

Yazının Devamını Oku

Tarihimizi yakmaya bir son verelim

30 Ocak 2013

GEÇTİĞİMİZ hafta içinde maalesef İstanbul’da bir tarihi mekan daha yangına kurban oldu. Galatasaray Üniversitesi’nin Ortaköy’deki idari binasında büyük bir felaket yaşandı. 142 yıllık tarihi binanı yanı sıra içinde bulunan birçok değer de yok oldu. Profesörlerin yıllara yayılmış çalışmaları, öğrencilerin emekleri, binlerce kitap ve özel eşyalar birkaç saat içinde kül oldu gitti. Bu yangın, yeri itibariyle çok dikkat çekici. Zira bilimin üretildiği yerde, yeterince alınmayan bilimsel tedbirler nedeniyle binanın ciddi oranda hasar görmesi çok manidar. Tarihi eserlerimizin yok olmasını istemiyoruz ama önlemek için gereken bilimsel tedbirleri almakta da imtina ediyoruz..
Yaklaşık 45 sene önceydi, İzmir Vilayet Konağı’nın elektrik kontağından alev alarak yanışını hatırlıyorum. Güzelim bina birkaç saatte kül oldu. Ne tesadüftür ki, İzmir Vilayet Konağı yangınında da önce bina içinde çıkan küçük bir yangın itfaiye tarafından söndürüldü fakat daha sonra çatı tekrar alev alınca binanın tamamen yanması engellenemedi. Tüm itfaiye teşkilatı yangına anında müdahale etmesine rağmen konak tamamen yandı. Yerine bugün de kullandığımız çakma Vilayet Konağı’nı yaptık. Yıllarca buna benzer birçok binanın yanışını seyrettik. Eski evler, köşkler, kamu binaları, okullar hep elektrik kontağına kurban edildi. Hatta birkaçı restorasyon sırasında bile yandı.
Ülkemizde tarihi binaları korumakla ilgili maalesef yeterince kural ve kaide yok. İtfaiye teşkilatımızın bu konuda kanunla belirtilmiş bir yaptırımı olmadığı gibi bu tedbirlerin alınmasını sağlayacak bütçeler de mevcut değil.
İşin kötüsü, yanan değerlerimizden de ders çıkarmıyoruz ve elimizde kalanlar için özen göstermiyoruz. İzmir zaten eski binalarının birçoğunu 1922 yangınında kaybetti. Küllerinden doğan şehrimizde kalan tek tük tarihi binanın çok daha iyi korunması gerekir. Devlet Opera ve Balesi tarafından kullanılan Elhamra Sahnesi, Milli Kütüphane, eski Yetimhane, Konak Doğum Hastanesi, İzmir Kız Lisesi ve Mithatpaşa Endüstri Meslek Lisesi binaları için özel önlemler ve tedbirler alınması lazım. Burada adını saymadığım tarihimizin en değerli taşlarını oluşturan özellikle şehir merkezindeki banka binaları, kiliseler, camiler, sinagoglar için özel koruyucu önlemlerin alınması şart.
Bunun için de özellikle Elektrik Mühendisleri Odası ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İtfaiye teşkilatının sıkı bir işbirliği yapması lazım. Tarihi binaların elektrifikasyon projelerinin yeniden ele alınarak daha dayanıklı hale getirilmesi gerekli. Günümüzde ateşe ve ısıya dayanıklı teknolojilerle üretilen birçok yeni ürün bulunmakta. Bunların gerekli şekilde kullanımı ve uygulaması için araştırmaları yapmak ve kullanılmasını mecbur kılmak belki yangına karşı en önemli hamlemiz olacaktır. Hedef, kuvvetli bir itfaiyeyle yangını söndürmek değil, doğru tedbirlerle yangının hiç çıkmamasını sağlamak olmalı.
Aksi takdirde maalesef kalan değerlerimizi elektrik kontağına kurban vererek tarihimizi yakmaya devam edeceğiz.

 

 

Yazının Devamını Oku

Kabına sığamayan İzmir

23 Ocak 2013

İzmir bugünlerde kıpır kıpır... Yatırımcılar İzmir’i yeniden cazip bir hedef olarak görmeye başladı. Birçok noktada değişik perspektifteki yatırımlar ardı arkasına sıralanmış; sanki maça girmek için kapıların açılmasını bekleyen seyirciler gibi üst üste bekliyor..
Bir taraftan uluslararası boyutta tanınırlık sağlayacak ve yepyeni bir vizyon getirecek EXPO 2020 adaylığımız; diğer taraftan kentsel yenileme projeleri kapsamında ortaya çıkması planlanan yepyeni bir İzmir.
Yeni imara açılan Bayraklı ve liman arkası bölgelerinde yavaş yavaş şehrin siluetini değiştiren gökdelen inşaatları. İnciraltı’nın yıllar sonra netleşmeye başlayan konumu.. Kemeraltı’nı yeniden ayağa kaldırma, Agora’yı dünyaya tanıtma ve Antik İzmir Tiyatrosu’nu tekrar ortaya çıkarma gibi İzmir’in kültürel ve tarihi yapısına etki yapacak hamleler.
Bu projeler, şehrin gelişmesi için yapılmakta olan İstanbul Otoyolu, Alsancak ve Çandarlı limanları, Adnan Menderes iç hatlar terminali yatırımları ile birleştiği zaman ekonomik açıdan da şehre farklılık katacak.
Yüksek Teknoloji Geliştirme Bölgesi ve Sağlık Serbest Bölgesi gibi projelerin gerçekleşmesi kozmopolit yapıyı direkt etkileyecek gelişmelere imza atabilir.
Türkiye’nin ikinci en büyük metropolü olmaya aday İzmir’in on yıl sonraki konumunu hayal etmekte zorlanıyorum.
Bütün bu gelişmelerin içinde, belediyelere de büyük sorumluluklar düşüyor. İzmir’i Akdeniz’in parlayan yıldızı veya kaybedilmiş bir şehri yapmak; belediyelerimizin göstereceği dirayetli ve vizyoner yönetimler ile oluşacaktır. 2014’de yapılacak yerel seçimler, şehrimiz için çok önemli... Ne de olsa, İzmir’in büyümesini doğru yönetmek ve şehrin çıkarları için yönlendirmek seçilecek yöneticilerimizin ukdesinde olacak.

Yazının Devamını Oku

Oda seçimleri aniden bastırdı

16 Ocak 2013

İŞ dünyamızın en önemli kuruluşlarının buluştuğu platformların başında gelen meslek odaları ve borsalarda seçimler birden bastırdı. Seçimlerin ertelenmesi ile ilgili olarak yapılan varsayımların aksine; Anayasa Mahkemesi’nin iki dönemden fazla seçilmeme kuralını iptal kararı ile gündem hızla değişti. Şubat ayı başında yapılacak seçimlerde yıllardır yöneticilik yapan kişilerin değişeceği beklentisi bu kararla yerle bir oldu. Başka görevler, veya emeklilik için kendisini hazırlayan birçok oda ve borsa başkanı, meclis başkanları ve üyeler; tekrar göreve seçilmek için kolları sıvadı.
Bunu en doğal demokratik hak olarak görebilirsiniz. Fakat ilerleme ve gelişmenin anahtarının burada yattığını zannetmiyorum. Değişim bir kurum ve kuruluştaki en etkin güçtür. Tabii mevcudu korumak da bazı kişileri güçlü yapabilir, ama bunun kurumlarına ne kadar yansıdığı tartışılır.
Bugün için bütün bu tartışmalara bir nokta koyarak eski düzene dönülmenin getirdiği sonuçları göreceğiz. Beklenen birçok yenilik ve değişiklikler büyük bir ihtimalle gerçekleşmeyecek.

NACE kodları ile listeleme
Bu seçimlerin başka bir özelliği de oda ve borsalara üye olan kuruluşların bulunduğu listelerin yeniden düzenlenmiş olması. Geçtiğimiz yıllarda Maliye Bakanlığı tarafından yenilenen ve firmaların iştigal konularını içeren yeni NACE kodlarına göre hazırlanmış listeler, seçimde önemli rol oynayacak. Avrupa Topluluğu Ekonomik Faaliyetlerin İstatistiki Sınıflandırması aşamasında NACE Kod sistemini uygulamakta. Faaliyet konularına göre işyerleri ve işletmeler altı haneli bir kod ile sınıflandırılmakta. Oda ve borsaların listeleri de artık bu kod sistemi ile düzenlenmektedir. Bu listeleme Maliye Bakanlığı’ndan ilgili odalara biraz geç gönderilmiştir. Bugün için birçok oda ve borsa bu listelerin üyelerine ulaşmasında bile sıkıntı yaşamaktadır. Diğer bir değişle firmalar kendi meslek grubundaki diğer üyelerini görememektedir. Bu bazı kesimlerde haksız rekabeti de doğuracaktır.
Aylar önceden belli olan bir seçimin şartlarını son dakikada değiştirme hastalığımızın en somut örneğini yaşıyoruz. Kuralları değiştirerek yepyeni bir mücadele ortaya çıkarmanın meslek örgütlerindeki en demokratik platformlardan biri olan “Seçim Platformu”na nasıl yansıyacağını hep beraber göreceğiz.

 

Yazının Devamını Oku

İnciraltı EXPO’nun kanayan yarası..

9 Ocak 2013

EXPO 2020 adaylığımız İzmir için çok önemli bir proje. Gerçekleşirse İzmir’in önümüzdeki 20-30 yılını şekillendirebilecek güçte bir proje aslında. İzmir’in dışında ayrıca bir bölge ve Türkiye Projesi olarak da görmemiz gereken bir konu. Bu nedenle hükümetten, yerel yönetimlere kadar birçok kesimi doğrudan ilgilendiriyor. Ama en çok bu şehirde yaşayan halkı ilgilendirmesi gerekiyor. Fakat malesef bu etkiyi bir türlü İzmirlilerde göremiyoruz, yaşayamıyoruz. Ağızdan ağıza dolaşan bir EXPO 2020 konusu var ama İzmirliler’in somut olarak sahip çıktığı bir girişim görülmüyor. Yine işi başkasına delege etmekle meşguller. Tabii bu delegasyonda sorumluluğu yüklenen herkes kendine göre bir hesap içinde olunca istenen sonuçlar kolay kolay ortaya çıkmıyor. İktidar için bu proje önemli. Seçimlerden önce EXPO 2020’yi İzmir’e kazandırmak büyük artı puan getirir. Ama ya kaybedilirse. O zaman suçlayacak birilerinin de olması şart. Aynı gerçek mualefet için de mevcut. Kaldı ki Türkiye’deki mualefet İzmir’de iktidar. EXPO’nun kazanılması yerel yönetimi güçlendirir ama, kaybedilmesi halinde suçun kendisine yıkılması çok can yakıcı olabilir. İşte adaylığımız bu hassas denge içinde gelişiyor.
Türkiye’nin devlet projesinin yeri bile hala sıkıntılı. Hükümet, yerel yönetimler, odalar, dernekler ve konuyla ilgisi olan herkes anlaşıyor, yer konusunda kanun çıkarılıyor. Fakat çıkan kanuna itiraz edenler hemen sıraya giriyor. Bu nasıl işbirliği, nasıl bir uyum; anlaşılması nerede ise imkansız.
Önümüzdeki ay içinde BİA heyeti denetleme için kapımızı bir daha çalacak, ve konu dönüp dolaşıp yine EXPO 2020’nin yapılacağı alana gelecek. Burada kanayan yarayı pansuman ile geçiştirmenin bir yararı olmayacağı kesin. Bir an önce şapkayı koyalım ve bu ameliyatı bitirelim.
Tabii İnciraltı bölgesinde arazisi olanlar bir tarafta yüksek vergi, diğer tarafta mülkleri ucuza almak isteyenler arasında sıkıştıkça sıkışırken; devlerin tepişmesinde ezilmemek için de çok çaba harcıyor.

Pasaport’ta çay içebilmek..

İzmir deniz ile içiçe geçmiş bir şehir.. Deniz, İzmir’e yaslanmış; İzmir’de denizine sarılmış iki sevgili gibi kucaklıyorlar birbirlerini. Yıllarca bu iki sevgiliyi ayırmak için elimizden geleni yaptık. Önce denizi kocaman bir kanalizasyon çukuruna çevirdik. Kale surları gibi settler çektik kıyısına; sanki İzmirliyi denizden kopartmaya, küstürmeye çalışırcasına bir çaba içinde.
Hatamızı anlayınca telafi etmek için dört elle sarıldık. Körfez büyük özveriler ile tekrar yaşama döndürüldü. Kokudan geçilmeyen alüvyon ve kanalizasyon çamuru yığınları; parklara, bahçelere çevrildi.

Yazının Devamını Oku

‘Yeni yıl’ ve süsleme kültürü

25 Aralık 2012

Yeni yıl; 2013 yaklaşıyor... Dünyanın hemen hemen bütün şehirlerini “yeni yıl” heyecanı sarmış durumda. Alışveriş merkezleri dolup taşarken, birçok şehir ışıklarla bambaşka görünüm kazanıyor. Paris, Roma, Londra, Madrid, Berlin, Prag, Barselona gibi Avrupa’nın birçok şehri; Noel ve yeni yılı çok özel süslemeler ile karşılıyor. Abartıya kaçmadan, fakat zarif şekilde hazırlanmış süslemeler ile ışıl ışıl aydınlanan şehirlerin cazibesi arttırılmaya çalışılıyor. Amaç yeni yılı, Noel’i kutlarken daha çok turisti de beraberinde şehirlerine çekebilmek. Birçok yerde bu süslemeler, şehirlerin kendi kültürel yansımalarını da taşıyarak, özelliklerini öne çıkararak farklılaşıyor.
İzmir de son birkaç yıldır artan ışık süslemeleri ile yeni yılı ışıl ışıl karşılamaya hazırlanıyor. Kordon’da elektrik direklerine uygulanan abartısız ve zarif ışıklı süslemeler nedense şehir içine doğru birer ışık yığılması halini alıyor. Apartmanlar arasına asılan ışıklandırmalar süslemeden çok “Bizdede var, biz de yaptık” dercesine bağırıyor. Meydanlarda ise, bu görüntü daha düzenli bir uygulamaya yerini bırakıyor.
Son yıllarda artarak geliştirilen bu uygulamalarda masraftan kaçınılmadığı ve ışıklandırma için kuvvetli bir bütçenin ayrıldığı kesinlikle görülüyor. Fakat planlamada biraz sıkıntı yaşıyoruz. Şehrimize ayrı bir cazibe katacak detayları daha iyi planlamak, İzmir’in kendi kültürel kimliğini buraya yansıtabilmek; belki de şehrimize ayrı bir özellik katacaktır.
2012 yılını yavaş yavaş geride bıraktığımız bugünlerde 2013 için umutla geleceğe bakıyorum. Yeni yılın tüm okurlarımız için sağlık, mutluluk, bol kazanç ve güzelliklerle dolu olmasını dilerim...

Ağaçlar nedense hep unutuluyor

İzmir Büyükşehir Belediyesi, kentin en çok kullanılan yaya yollarından biri Şevket Özçelik Sokağı’nda yenileme çalışması başlattı. Genelde Konak Belediyesi’nin açık alanlarda organize ettiği kültürel aktivitelerin merkezi bu geniş cadde; şehrimizin en işlek iki meydanının birbirine bağlıyor. Tarihi Sevinç Pastanesi’nden, yine İzmir’in en eski iki markası; Reyhan ve Efes pastanelerinin arasındaki bu sokağın yenilemesinde ağaçlar yine unutuldu. Altyapısı yenilenen cadde, klasik betonlama sistemi ile örtülüyor. Büyükşehir uygulamayı, daha önce Kıbrıs Şehitleri Caddesi ve Ali Çetinkaya Bulvarı’nda da yapmıştı. Yıllar önce trafiğe açık olduğu zamanlardan kalan bir dut ağacı ve daha sonra dikilen dört manolya ağacının dışında maalesef planlarda yeşil için tek bir metrekare dahi ayrılmış değil. Belediyenin peyzaj mimarlarının ağaç ve yeşil bitki örtüsünden neden bu kadar çekindiğini merak ediyorum. İzmirimize yeşili bir türlü yakıştıramayan zihniyeti de sorguluyorum.

Yazının Devamını Oku

Çandarlı Serbest Bölgesi

19 Aralık 2012

Çandarlı Limanı Türkiye’nin en büyük, dünyanın ise sayılı limanlarından biri olacak. Bu sene mendireğinin yapımı başladı ve devasa dalgakıran hızla şekilleniyor. Önümüzdeki iki sene içinde Çandarlı’dan ilk gemi yüklemesinin yapılması planlanıyor.
Geçtiğimiz hafta İzmir’e gelen TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman buraya birkaç yönden demiryolu bağlantısı planları olduğunu belirtti. Zaten bu limanı demiryolu bağlantısız düşünmek zor.
Çandarlı Limanı yakın bir arazide kurulacak “Serbest Bölge” ile desteklenmeli.. Bu dev limanın sadece ithalat veya ihracat için değil; aynı zamanda transit taşımacılık konusunda da Akdeniz’in en önemli noktalarından biri olması gerekli. Serbest Bölge ise limanın uluslararası işlerlik kazanması için yapılabilecek en önemli yatırım.

Genişletilecek İzmir Alsancak Limanı, Nemrut Körfezi’ndeki mevcut ve gelişmekte olan özel limanlar, dünyanın en büyük liman işletmecilerinden biri olam APM Terminals ile işbirliği anlaşması yapan Petkim Limanı ve Çandarlı Limanı’nı bir bütün olarak düşünmek gerekir. Birlikte yaratacakları sinerji rekabetten çok; iş paylaşımı anlayışı ile planlanınca ortaya çıkacak güç. Türkiye’yi deniz taşımacılığı konusunda Doğu Akdeniz’in zirvesine taşıyacaktır.
Bu bağlamda geliştirilecek olan bir Serbest Bölge İzmir için en büyük itici güç olacaktır.
Bu konuda İzmir’in çok büyük tecrübesi olduğunu da unutmamak gerekir. Zira Ege Serbest Bölgesi A.Ş. (ESBAŞ) serbest bölge işletmeciliğinin en başarılı örneklerini sunmakta. Yeni bir serbest bölge yaratılması halinde, ESBAŞ’ın da buraya destek olacağını tahmin ediyorum. Çandarlı Serbest Bölgesi Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yıldönümünü kutlayacağı 2023 hedefinin de önemli bir halkası olacaktır.

Değerimiz düşüyor mu?

Yazının Devamını Oku