Türkmenistan Cumhurbaşkanı Berdimuhammedov inceleme gezisi için geldiği İzmir’de Alsancak Limanı’nı gezdi. Türkmenistan, Hazar Denizi kıyısında büyük bir liman yapmayı planlıyor. Bu kapsamda yapılan inceleme gezisinde İstanbul Ambarlı Limanı’ndan sonra İzmir’deki Alsancak Limanı gezildi.
Bildiğiniz gibi Alsancak Limanı bir süredir özelleştirilmeye çalışılıyor. Bir türlü satılamayan limanın aslında büyük bir revizyona ve yatırıma ihtiyacı var. Çünkü liman eskimiş durumda. Mevcut vinçler yavaş ve yetersiz. Sık sık arızalanıyor, yükleme ve boşaltma işlemleri özel sektörün sağladığı seyyar vinçler sayesinde aksamadan yapılabiliyor. Limanın birçok yerindeki zemin ve zemini taşıyan kazık sisteminin yenilenmesi gerekiyor. Özelleştirilecek adı altında yıllardır doğru dürüst yatırım yapılmayan limanın en yeni bölümü bu sene tamamlanan stoklama alanı. Henüz kullanıma açılmamasına rağmen bu alanın liman için önemli bir kurtarıcı olacağı aşikar. Binlerce turisti, yüzbinlerce ton yükü taşıyan yaşlı limanın gençleştirilmeye ihtiyacı var.
Cumhurbaşkanı Berdimuhammedov’un İzmir’deki ikinci durağı Çeşme Marina oldu. Çeşme’nin en yeni cazibe merkezi ise tam anlamıyla bir şaheser. Genç marina yaşlı limana taş çıkartır derecede iyi planlanmış ve inşa edilmiş. Hazar Denizi kıyısında limanla birlikte herhalde bir de marina düşünülüyor. Yapılacak yatırımda müteahhitlerimizin de katkısı olması en büyük dileğimiz. Keşke genç marinamızın yanı sıra bir de gençleştirilmiş limanımızı gösterme şansımız olsaydı...
Atasporumuz Taek-Kwon-Do (tekvando)Olimpiyatlarda atletizmle birlikte en başarılı olduğumuz spor tekvando oldu. Tekvando, 1400 yıldır Uzakdoğu’da yapılan Kore kökenli bir spor. Taekwondo kelimesi, Korece “Tae”, “Kwon” ve “Do” kelimelerinin birleşiminden oluşuyor. Tae, “tekme” veya “ayakla yapılan vuruş”; kwon, “yumruk” veya “elle yapılan vuruş”; do, “iyilik, doğruluk, fazilete giden yol” anlamına geliyor. Taekwondonun kelime anlamı, “el ve ayak yolu”dur. Belki görüntüde tekme tokat girişiyorlar ama arkasında derin bir felsefe yatıyor. Yani sadece spor değil, bir yaşam biçimi.
Atletizmdeki başarı kişisel
Olimpiyatlarda ikinci başarımız ise atletizmde geldi. Bana göre bu tamamen kişisel bir başarı. Takım halinde atletizmde döküldük. 1500 metre bayanlar dışında sadece 100 metre engelli bayanlarda bir başarı gösterebildik. Bunun sebebi biraz devşirme, biraz da yetersiz çalışmalar olabilir mi?
Olimpiyatlara şimdiye kadar katıldığımız en geniş sporcu kafilesi ile gittik. Maalesef alınan madalya sayısını, katılan sporcu sayısına bölündüğümüz taktirde tarihimizin en düşük ortalamasını da yakalamış olduk. Bir zamanlar güreşte, takip eden yıllarda halterde elde ettiğimiz başarıları maalesef 2012 Londra Olimpiyatları’nda mumla aradık.
Yunanistan’ın içinde bulunduğu kriz malum. Buna bir de Avrupa Birliği ülkelerindeki krizler de eklenince Yunanistan turizmde de oldukça büyük bir darbe aldı. Yunanistan’ın imdadına Türkler yetişti. Şimdi Avrupalıların yerini Türkler dolduruyor. Türkiye’de özellikle bayramda Yunan Adaları’na ziyaret oldukça revaçta. Yiyecek içecek ve konaklama fiyatlarının da oransal olarak ülkemizdeki tatil belderinden daha düşük olması bu konuda cazibeyi artırıyor. Vize konusunda sorunlar aynen devam ederken, bir de adalarda vize uygulaması ile küçük bir kazıklama politikasının da sürdüğünü görüyoruz.
Yıllardır uluslararası ortamlarda Türkiye’nin aleyhine çalışmakta tereddüt etmemiş ve hala etmeyen bir devlet politikası sürdüren bir ülke ile; bu kadar yakınlaşmanın ne kadar doğru olduğunu sorguluyorum. Toplumların arasında sorun yok, işbirliği ve ticaret bu problemlerin çözümünde en etkin yöntemdir diyebilirsiniz. Fakat adaların ekonomisini kurtarmak Türklere mi düşmeli? Ya da ‘Komşularımız ile sıfır sorun’ politikası icabı davete icabet etmeli miyiz?
Çeşme’nin Maliye’ye desteği ne kadar
Yaz sezonunun hareketliliği Ramazan ayı nedeniyle yavaşlarken, Çeşme’deki eğlence yerlerinin de hızı biraz kesildi. Her ne kadar bazı günlerde bazen ses, bazen de ışık ile yapılan savaşlar sürse de, medyada eskisi kadar ilgi görmüyor. Çeşme’nin hareketli gece hayatının maliye açısından da hareketli geçip geçmediğini merak ediyorum. Bir araç otoparkının 20-30 TL’lere kadar çıktığı, bir şişe votka karşılığı 500 TL hesap ödendiği, bir bardak biranın 30-40 TL’ye satıldığı bu mekanlardan acaba maliye ne kadar vergi topladı. Restoranlardaki yüksek fiyatlardan bahsetmiyorum bile.. Acaba kaç tanesi bu hesapları belgelendiriyor. İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı’nın bu konudaki istatistikleri bizimle paylaşarak, yaratılan katma değeri kısa zamanda açıklamasını umuyorum.
Çınarlı İzban-Metro köprüsü
Bir süre önce Çınarlı hemzemin geçidinin kapanması ile birlikte azalan otobüs seferleri nedeniyle bölge neredeyse izole edilme noktasına girdi. Çınarlı’ya ikinci darbeyi de İzban-Metro istasyonu ile bağlantısını sağlayan köprünün yenilenme projesinin vurduğunu altı ay önce yazmıştık. Aradan geçen sürede maalesef inşaat kaplumbağa hızıyla ilerliyor. Çınarlı’nın ulaşımını sağlayacak üstgeçit ve merdivenlerden ortada sadece iki tane ayak var. Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı bu tür inşaatlarda genelde üretim süresinin çok uzun olması vatandaşları bezdiriyor. Bugünkü inşaat teknikleri ile en çok iki, üç ayda bitebilecek inşaatların bu kadar uzaması; bunların yüklenicilerinin seçiminde yapılan uygulamayı da ister istemez sorgulattırıyor. Seçimlerin erkene alınma dedikodularının kulaktan kulağa yayıldığı bu günlerde; icraatı çabuk, hızlı ve doğru yapmak çok önemli...
İzmir’in en büyük toptan alışveriş merkezi gıda ve inşaatçılar çarşısının kuzey aksından girişi yıllardır dar bir köprüden sağlanmakta. Bir benzin istasyonunun içinden geçen yol köprü ile çarşı girişine bağlanıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi yıllar sonra büyük bir atılım yaparak köprünün sayısını ikiye çıkarmaya karar vermiş. Bu çözüm için hakikaten bayağı düşündükleri ve çok vizyoner bir alternatif yarattıklarını görüyorum.
İzmir’in en büyük gıda ve inşaat toptancılığının yapıldığı bu çarşıya yakışan daha kapsamlı bir çözümün üretilmesi gerekmez miydi? Geçen sene bu satırlarda yazdığım gibi, özellikle yüksek tonajlı araçların çarşıya ulaşması için daha yaratıcı bir proje geliştirilemez miydi? İzmir’in giriş arterlerine yakın bir noktada bulunan bu çarşıya ulaşımın daha kolay ve zahmetsiz şekilde yapılması gündeme gelmeli.
Kaldı ki, bu noktaya her gün toplu taşıma araçlarıyla gelen on binlerce kişinin de daha kolay bir şekilde çarşıya ulaşmalarını sağlamak gerekir. Metro, İZBAN ve otobüslerle gelen vatandaşlar işyerlerine ulaşabilmek için kilometrelerce yürümek zorunda.
İstanbul’da Boğaz’ı geçmek için inşaası devam eden tünelin yanı sıra üçüncü köprünün yapımına başlanırken, İzmir’in ticari hayatının atardamarlarından birine ulaşım için ortaya koyduğu 2. Darboğaz Köprüsü bir çözüm önerisi olmaktan çok uzak. Maalesef bu yaklaşım, günü kurtarmaktan ileri gidemiyor.
Üniversiteliler ve yurt problemleri
İzmir’deki üniversitesi sayısı neredeyse katlanarak artıyor. Tabii buna paralel olarak da öğrenci sayısında da büyük bir artış yaşanıyor. Bu öğrencilerin büyük bir kısmı başka illerden şehrimize misafir olarak geliyor. En büyük sorunu ise kalacak yer konusunda yaşıyorlar. Üniversiteler şehri İzmir’in acil olarak yurt yapımına ihtiyacı var. Güvenli ve inşaat açısından emniyetli yurt binalarının üretilmesi şart. Mevcutların da elden geçirilerek günümüz şartlarına getirilmesi de çok önemli. Özellikle inşaat tekniği ve yeterliliği bakımından sağlamlığı tartışılan eski binaların güçlendirilmesi veya yıkılarak yeniden yapılması kapsamlı bir proje dahilinde ele alınmalı. İzmir’deki kamu kuruluşlarının ilgili birimleriyle özel sektörün işbirliği içerisinde olarak bu konuda alternatif projeler üretmeleri, üniversiteli gençlik açısından şehrimize ayrı bir dinamik kazandıracaktır.
Şehrimize okumak için gelen bu gençlerimizin geleceğinde bizim de bir katkımızın olması önemlidir. Zira bu katkı, ülkemizin yarınlarında yönetici veya üretici olacak gençlerimizin yıllar sonra bir yatırım ya da bir destek veya başka bir şekilde mutlaka şehrimize geri dönmesini sağlayacaktır. Yarınların temeli bugünden atılır, yarın ise bugünü şekillendirmek için ise çok geçtir.
Bir zamanlar Çeşme’nin küçük bir kasabası olarak görülen Alaçatı artık başlı başına turistik cazibe merkezi. Öncelikle rüzgar sörfü ve butik otelcilik kavramıyla adını tatilcilere duyuran beldede, artık butik otel enflasyonu yaşanıyor. Buranın yerli köklü sakinleri bile artık otellerin adını karıştırır hale gelmiş.
Diğer bir karışıklık ise alışveriş konseptinde yatıyor. Çarşıdaki dükkanların fiyatları yüksek kiralar karşılığı seçkin markaların butikleri haline dönüşürken, hemen yanlarında işporta tezgahlarında uyduruk malları satanların kalabalığı, gürültüsü ve haksız rekabeti kaliteyi aşağıya çekiyor.
Bir de o daracık yollara konulan masalarla müşteriye verilen restoran hizmeti kaosu var. Yemek mi yiyorsun, dayak mı yiyorsun belli değil. Yemek sergisinde gezinenlerin önünde yenilen yemeğin tadı insanın boğazında kalıyor. Zaten bu nedenle birçok kişi iç avlulu restoranları daha çok tercih etmeye başladı.
Alaçatı’da oturanların halinden bahsetmeye ise kelimeler yetmiyor. Onlar için üç aylık yaz sezonu tam bir eziyete dönüşmüş durumda. Başta ilgiden ve tabii kiralarla gelen gelirlerden mutlu olan Alaçatı sakinleri, düzenlerinin bozulmasından bir hayli şikayetçi. Alaçatı’yı yaşam yeri olarak seçerek burada ev sahibi olanlarsa bu karmaşada kaçacak tatil beldesi arayışında.
Yani kısaca Alaçatı kendine özel “Alaçatı Çorbası”nı yaratmış. Öncelikle bu tatil beldesinin bir düzene ihtiyacı var. Restoran, çarşı ve oteller bölgelerinin bir şekilde ayrıştırılması gerekiyor. Zira, dünyanın hiçbir yerinde bu kadar gürültülü ve karmaşık bir ortamda tatil turizmi yapılamaz. Bunun birçok güzel örneğini İtalya, Güney Fransa ve Dalmaçya kıyılarındaki ülkelerde görebiliyoruz. Alınacak tedbirler ve getirilecek kurallarla serbest düzen yerine kontrollü ve çağdaş bir tatil beldesi yaratılmalı. Elden gidiyor türkülerinin yerini nasıl geliştiririz söylemlerine bırakması zamanı geldi de geçiyor.
Kordon’da oturanlara özel izin gerekli
Kordon’da oturanlar maalesef artık evlerine kadar bir ulaşım aracıyla gelememenin eziyetini çekiyorlar. Kordon’un araç trafiğine kapatılmasıyla birlikte başlayan limitli araç girişi sadece burada park etme imkanı bulan 245 araçla sınırlanınca, burada ikamet eden özellikle yaşlılar adeta evlerinde hapis olmakla karşı karşıya kaldı. Bu konuda öncelikle uygulamayı yakın takipte bulunduran yetkililerin burada oturan ev sahibi veya kiracılar için bir geçiş kartı uygulamasını düşünmesi lazım. Bu vatandaşlar belediyelere vergi ödeyerek kendi görevlerini yerine getirirken, maalesef vergisini ödedikleri evlerine kendi araçlarıyla ulaşamama sorunu yaşıyorlar.
İzmir’in gözde sayfiye kasabası Çeşme bu sene de turizmin kalbinde yer alıyor. Hızla artan popüleritesi ile İstanbul başta olmak üzere tüm Türkiye’nin ilgisini çeken bu sahil cenneti, maalesef aşırı ilginin ve talebin sıkıntılarını çekiyor.
Artan sıcaklarla birlikte özellikle hafta sonlarında büyük bir talep patlaması yaşanan bu sahil beldemiz, gerek araç parkı konusunda, gerekse düzensiz ve yeterli altyapının bulunmadığı alanlarda piknik yapmak ve denizden faydalanmak üzere sahile akın edenlerin yarattığı keşmekeşlikten bayağı dertli.
Özellikle Ilıca tarafında bulunan otoparklara ve büyük plaja kapasitenin üstünde bir talep gelmesi, başta yetkililer olmak üzere tüm yöre sakinlerini zorluyor, bıktırıyor ve tatsız münakaşalara neden oluyor. Buna bir de Ardıç-Paşalimanı-Ildırı istikametine giden yol kenarındaki orman alanının da piknik için kullanıma açılması eklenince bu bölgeye talep ulaşımı felç ediyor.
Bazı koylarda ise ticari alanların yarattığı gürültü kirliliği, işletmecilerle burada oturan ve sakin bir hafta sonu geçirerek dinlenmeyi amaçlayanları karşı karşıya getiriyor.
Turizm cenneti Çeşme aşırı ilginin altında her geçen gün daha ağır bir yükü sırtlamaya çalışıyor. Altyapı, her geçen gün büyüyen, gelişen ve bir kış sezonunda eklenen yeni mahalleri taşımakta ve buralara düzenli hizmet götürmekte zorlanıyor.
Bir turizm merkezi yaratalım derken elimizdeki hazineyi öldürdüğümüzün artık farkına varmalıyız. Sıcak suları, kaplıcaları, tedavi edici çamurları, doğal plajları, harika denizi ve kesintisiz rüzgarıyla Çeşme’yi Çeşme yapan değerlerimizi bir bir yitirdiğimizi farkına varmamız gerekir. Yoksa, gelecek nesiller bu güzelliği yaşamaktan mahrum kalırken neden koruyamadığımızı sorgulayacaklardır.
Kültür merkezi ticarete atıldı
Kordon’da harika bir sükünet hakim. Sessizlik restoranlardan gelen ölçülü müzik sesleri ile bazen deliniyor ama keyifle oturulan cennet bir yer kazandı İzmir. Arabaların o arnavut kaldırımını andıran caddeyi yırtarcasına çıkardığı seslerin kulaklarımızı tırmaladığı günler geride kaldı. Boş bulduğu her yere park eden araçlar ortadan yok olurken, “Vale Parkı” adı altındaki otoparkçı terörüne de son verildi.
Geçen hafta Kordon’da uygulanan araç yasağının bazı sıkıntılara yol açacağını ve biraz gevşetilmesi gerektiğini yazmıştım. Daha kontrollü bir uygulamanın gerekliliğini hâlâ savunuyorum. Sabah dokuzda başlayan yasak birçok restorana tedarik açısından sıkıntı veriyor. Buradaki restoranların müşterileri ise araç park sorunu ve ulaşım nedeniyle tercihlerini farklı yerler için kullanmaya başladı. Fakat Kordon’da oturup bir kahve, çay veya bira içmek çoktandır bu kadar keyifli ve huzurlu olmamıştı.
Bu uygulama maalesef yaz aylarının azalan araç miktarına rağmen şehirdeki trafik yoğunluğunu oldukça artırdı. Daha önce Kordon’u kullanan birçok araç, özellikle taksiler şimdi arka caddeleri kullanıyor ve İkinci Kordon, Talatpaşa Bulvarı gibi noktalarda duraklama yapıyorlar. Buna bir de özel araçlar eklenince sıkıntı bir hayli artıyor. Büyükşehir Belediyesi uygulamanın yakın takip altında olduğunu ve ihtiyaca göre gerekli düzenlemelerin yapılacağını açıkladı. İzmir, Kordon’unu tekrar kazandı fakat daha pozitif bir uygulamayla bunu iyileştirmek için çaba harcanması da gerekli.
Zengin yemek kültürümüzün aynası İzmir Gourmet Guide
İzmir’i anlatırken yemek kültüründen bahsetmeden geçmenin neredeyse imkansız olduğu gerçeğini hepimiz biliriz. Zeytinyağı efsanesinin İzmir mutfağına yansıması, Ege’nin bolluk ve bereketinin o nefis yemeklerde lezzet bulması ve kendine özel tatları da yanında getirmesi özelliğidir bu yörelerin. Buna rağmen İzmir’de “nerede yemek yesek acaba?” gibi sorularla da sık sık karşılaşıldığını ve hatta birçok defalar “yemek yenecek yer yok” yorumlarının yapıldığını da duyarız.
Serkan Saysen liderliğindeki Mandal Ajans bu sene de üçüncü defa İzmir’in yemek kültürünü sizler için bir rehberde topladı. İzmir Gourmet Guide adı altında yılda bir defa yayınlanan bu kitapçığın üçüncüsü bin 400 restoranı bünyesinde bulunduruyor.
Sokakarası mekanlardan, bir adım öne çıkan özel noktalara kadar birçok lezzet durağı bu kitapta toplanmış. Mahalle mahalle, semt semt, restoranlar, lokantalar, kafeler ve daha birçok mekan özel yemekleri ve değişik tatlarıyla tanıtılmış. Konak, Karşıyaka, Hatay, Urla, Çeşme, Aliağa ve daha birçok ilçe yer bulmuş bu kitapçıkta. İzmir’in yemek ansiklopedisi niteliğindeki bu kitap, şehrin tanıtımı ve yemek kültürünün zenginliğini yansıtma açısından da önemli bir iletişim aracı olmuş.
Liman ve AVM’leri
İZMİR Kordon’u sabah 9.00’dan geceyarısı 24.00’e kadar araç trafiğine kapandı. Yaz ayları için oldukça güzel bir uygulama olmakla birlikte biraz abartıldığı da ortada. Kordon uzun yıllar, yaz aylarında Gündoğdu Meydanı’ndan, Atatürk Heykeli’ne kadar saat 19.00-24.00 arasında araç trafiğine kapatılırdı. Yaz aylarında yapılan bu uygulama ile Kordon’da yayalar sıcak yaz günlerinde İzmir’in serinletici meltemi ve imbatı ile buluşarak rahatlardı.
Bir süredir bu uygulama rafa kaldırılmıştı. Şimdi ise çok daha kapsamlı bir yasak ile geri döndü.
Limandan Konak Pier’e kadar tüm Kordon artık bu uygulamanın içinde. Sabah 09.00’dan itibaren araç trafiğine kapanan Kordon’daki işyerleri daha bugünden rahatsızlıklarını dile getiriyorlar. Müşteri kayıplarının yanısıra, mal tedarikinde de oldukça sıkıntı yaşanacak gibi görülüyor. Buradaki en iyi uygulama Kordon’da yaşayanların araçları için otopark alma alternatifinin getirilmiş olması. Belediye en azından üç, dört günlüğüne parkedip tek gün parası ödeyen araçlardan kurtulmuş olacak.
Fakat Kordon’un trafiğe kapanması ile birlikte arka yollarda artacak yoğunluğa nasıl bir çözüm gelecek, işte o belli değil. Şair Eşref, Talatpaşa ve devamındaki Cumhuriyet bulvarları zaten trafiğin yoğun olduğu saatlerde ulaşım bakımından sıkıntılı. Kapanan Kordon ile birlikte özellikle Eylül’den sonra bayağı sıkıntı yaşanacak.
Araç trafiğine kapanması ile birlikte Kordon geçtiğimiz pazar günü adeta bir piknik alanına dönmüştü. Fakat malesef piknik tüpleri ve küçük mangallar da birbiri arkasına türedi.
İzmir’de yaşayanlar doğaya ulaşmakta belki de en şanslı kişiler. 20-40 dakikalık mesafelerde İzmirliler’in deniz, orman ve piknik alanları ile kucaklaşması mümkün. Doğaya bu kadar kolay ulaşılabilinen şehrin en prestijli gezinti alanını, piknik alanına çevirmeye kimsenin hakkı yok. Yetkililerin bu konuda daha hassas davranması, ortaya çıkan sevimsiz manzaranın değişmesine neden olacaktır. Kordon’u trafiğe kapatıp, mangal sezonunu açmamak gerekir...
İZMİR’in çeşitli kesimlerinde yenileme çalışmaları sona doğru yaklaşıyor. Birçok mahallede aylardır, hatta yıllardır çekilen çileler; yerini yavaş yavaş daha çağdaş görünümlü, daha sağlıklı ve planlı bir yaşama bırakıyor. Bu yenileme çalışmaları sırasında hatırı sayılır derecede yoğun şekilde altyapı çalışmalarına şahit olduk. Bir kısmının İzmir Büyükşehir Belediyesi, bir kısmının ise, ilçe belediyelerince yaptırılan bu çalışmalar sonucunda, umarım artık herşey daha planlı bir yapıya kavuşmuştur.
Birçok yerde yenilenen kanalizasyon, elektrik, su, doğalgaz ve hatta fiberoptik kablo hatlarının doğru, güncel bir haritasının da hazırlandığını tahmin ediyorum. İleride meydana gelebilecek arızalarda, çalakalem orayı burayı kırarak boruları aramak yerine; eldeki doğru verilere göre hazırlanan planlar ışığında hareket edileceğini umuyorum. Yenilemelerin standart ve kalitesi istenilen seviyelerde olmamakla birlikte, bugünkü düzgün ve temiz görünümün korunması da çok önemli.
Altyapının tamamlanması ile birlikte bu cadde ve sokaklarda yaşayan vatandaşlarımıza da çok önemli görevler düşmekte. Buralarda oturanlardan başlayıp, apartman görevlilerine, esnafa, temizliğini ve denetlemesini yapan belediye görevlilerine, ulaşımını sağlayan taksicilere kadar tüm kesimlerin yapılanı koruma çabası içinde olması gerekli. Zira yapılanların korunmadığı ve keyfi uygulamalarla sadece kendi çıkarları için değiştirildiği noktalarda zamanla çirkinlikler ve bozulmalar ortaya çıkacak. Düzenlemeler kısa zamanda yıpratılarak, tekrar eski düzensiz ve çirkin görüntünün geri gelmesine neden olacaktır.
İşyerleri düzene önem vermeli
İŞYERLERİNİN önündeki park yerlerinin sadece kendi ticari işletmesinin önü olduğu için portatif tabela ve saksılarla istila edilmesi bunun bir örneği. Kaldı ki, yenilenen bitki örtüsünün sadece dükkanının görüntüsünü engellediği veya bir ilave masa koyma imkanını azalttığı için kesen birçok işletme mevcut. Taksi duraklarındaki araç fazlasının kaldırımlara taşmasını ve kaçak araçların düzensiz duraklama yapmasını engellemek de burada ticari faaliyette bulunan taksicilerin görevi olmalı.
Belediyelerin temizlik ve denetleme elamanlarının ise, işlerinde daha özenli davranmaları lazım. Özellikle çöp toplarken etrafın kirletilmesi değil, temizlenmesi ön planda olmalı. Burada vatandaşların da atık ayrıştırma ve depolama tekniklerini kullanmadaki hassasiyeti yetkililerin işlerini de kolaylaştıracaktır.
Yeni düzenlemeler birçok bölgede otopark alanının azalmasına neden oldu. Her zamanki gibi belediye yetkilileri bu azalmaya rağmen, alternatif otopark alanı üretmekte yetersiz kalıyor. Öncelikle belediyelerin yeni otopark alanı üretmede daha hassas ve planlı olması gerekiyor. Uzun ve kısa süreli park uygulaması alternatiflerini daha etkin devreye sokmak bu problemin çözümünde önemli katkılarda bulunacaktır. Bunun yanı sıra vatandaşlarımızın da araçlarını park ettikleri alanlarda yayaların ve özellikle engelli vatandaşların geçişlerine set koyacak uygulamalardan kaçınmaları gerekiyor.